YAŞLILARIN HAKLARINI GÖZETMEDE DİNİN ROLÜ
Doç. Dr. Ali Akpınar*
a. Konunun Önemi
İnsan hayatı zorluklarla mücadele ile geçer. İnsan, karşılaştığı zorluklarla baş edebildiği sürece gerçek anlamda vardır ve mutludur.Zaten yaratılış bakımından insan, zorluklarla baş edebileceği bir donanıma sahiptir.Nitekim Yüce Yaratıcı bir ayetinde, “Gerçekten Biz insanı zorluklara dayanma/onlarla baş edebilme gücüne sahip olarak yarattık”[1] derken buna dikkat çekmiştir.
İnsanın, bu yaşam mücadelesinde karşılaşabileceği zorlukları yenmesi için doğru ve yerinde çözümler üretmek kadar, önerilen bu çözümlerin uygulamaya konması da önemlidir. Çünkü uygulama imkânı bulamayan teorik bilgiler, yok olmakla karşı karşıyadırlar. Nitekim insanlık tarihinde hayata geçirilemeyip teoride kalan nice değerli bilgi vardır.
İnsanla ilgili problemlerin çözümü için geliştirilen önerilerin pratik hayata yansıtılmasında dinin yadsınamaz bir yeri vardır. Çünkü din, insanların yalnız akıllarına değil; onların vicdanlarına/gönüllerine de hitap eder.Onlara bu dünya kazanımları vaat ettiği gibi, öteki dünya kazanımı da vaat eder.Dinin bu farklı yanı, insanda tahrik edici bir misyon üslenerek insanlığın yararına yönelik önerilerinin pratiğe geçmesinde çok önemli bir rol oynar.
İnsan hayatının en problemli/dertli dönemlerinden biri de yaşlılık devresidir.Bütün dert ve tasalarına rağmen yaşlılık dönemi,hemen her insanın arzuladığı bir dönemdir.İnsan başkalarına, yaşlılık döneminde, çocukluk döneminden daha fazla muhtaçtır.Onların ilgisine, sevgisine, saygısına, yardım ve desteğine muhtaçtır.İhtiyarların, fiziki besinler kadar, hatta daha fazla muhtaç olduğu bu erdemlere işlerlik kazandıran ise,bunların öncelikle dini
motiflerle birlikte sunulmasıdır. Bu nedenle yaşlıların haklarının korunması ve onlara daha mutlu bir hayatın sağlanması için yaşlılar günü/haftası gibi özel günler belirlenmesi, özel dernek ve kurumların kurulması kadar dinin yaptırım gücünden faydalanmak da önemli ve gereklidir.
İnsan için, onun bu dünya ve öteki dünyada mutluluğu için Yüce Yaratıcı tarafından dizayn edilmiş olan İslam dini, insan hayatının çok önemli devresi olan yaşlılık olgusunu önemsemiş ve onu kapsamlı bir biçimde ele almış; yaşlı insanların toplumdan kopmadan ve dışlanmadan, mutlu bir şekilde yaşamlarını sürdürebilmeleri için pek çok öneri ve yönlendirmede bulunmuştur.
İşte bu tebliğimizde dinin bu öneri ve yönlendirmelerine yer vererek yaşlılık dönemi problemlerinin çözümüne işlerlik ve katkı sağlamaya çalışacağız.
b. Yaşlıların Toplumdaki Yeri
Sosyal bir varlık olan insan, hemcinsleriyle birlikte yaşarken birbirine ihtiyaç duyar.Toplumda konumu ne olursa olsun her insana ihtiyaç vardır.Bu konuya Kur’an şöyle deyinir : “Rızık bakımından Allah kiminizi üstün kıldı..”[2] “Sizi denemek için kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O’dur.”[3] “Birbirlerine iş gördürmeleri için kimini kimine derecelerle üstün kıldık.”[4] Her insan , toplum binası içerisinde kendine bir yer bulur ve bir boşluğa doldurur.Dolayısıyla toplum içerisinde aşırı ve ölçüsüz hareketlerde bulunmayan her insan, hiçbir zaman dışlanmayı, yok sayılmayı, hak etmez.Suç işleyenler bile, adalet ölçülerine göre cezalarını çektikten sonra, eski itibar ve saygınlıklarına kavuşurlar.Dinimize göre her insan değerlidir.Kur’an insanı, en şerefli, en güzel yaratılışta olan varlık, Yüce Allah’ın kulu, O’nun muhatabı olarak tanımlar.İnsan, yeryüzünün efendisi/halifesidir.Yeryüzü tüm güzellikleriyle onun emrine verilmiştir.Bu yüzden insanın her dönemi değerlidir ve önemlidir.Cıvıl cıvıl hareketleriyle çocuklar, nasıl toplumun neşe kaynakları ise; birikimleri, topluma katkılarıyla, ağır başlı ve vakur duruşlarıyla ihtiyarlar da toplumun en önemli bilgi ve tecrübe kaynaklarıdır.Kur’ân’da şöyle bir ayet vardır :
“Ey iman edenler! Size ‘meclislerde yer açın’ denildiğinde, yer açın ki Allah da size genişlik versin..”[5] Burada geçen meclislerden kastın Hz. Peygamberin Meclisi yahut savaş meydanları yahut da tüm toplantı yerleri olduğu söylenmiştir.[6] Ayet, her Müslüman’ın İslam Toplumunda bir yerinin olduğuna da işaret etmektedir.Seviyesi, konumu, cinsiyeti, yaşı, işi ne olursa olsun her insanın toplumda dolduracağı bir yeri vardır.Bu yüzden hiç kimse dışlanmamalıdır.Hatta bazen, sıradan bir insanın yaptığı işi, üst seviyedeki insanlar yapamazlar.Nitekim bir hadiste şöyle buyurulmuştur: “Doğrusu güçlü mümin, zayıf müminden daha hayırlı ve Allah’a daha sevimlidir.Ama her müminin de hayırlı/iyi bir tarafı vardır..”[7] Hadis, inananları her bakımdan güçlü ve donanımlı olmayan kimselerin de toplumda yok sayılmaması ve onlara da değer verilmesi gerektiğine dikkat çekmektedir.
İşte yaşlılar da toplumumuzda çok önemli boşlukları dolduran kimselerdir. Onlar yaşlılık devresine erinceye kadar gösterdikleri yararlılıklar ile topluma hizmet ettikleri gibi; yaşlandıktan sonra da topluma faydalı olmaya devam edeceklerdir. Bu yüzden onları dışlayamayız, yok sayamayız.. Onların tecrübe ve birikimleri gençlerin yolunu aydınlatacak ve onlara güç verecektir.
c. Kur’ân’ın Yaşlılık Olgusunu Ortaya Koyması ve Yaşlılara Karşı Yükümlülüklere Dikkat Çekmesi
Yeryüzünün en üstün ve en donanımlı varlığı olan insan, dünyaya gelirken ve dünyaya geldikten sonra pek çok evrelerden geçmiştir. Onun geçirdiği bu evrelerin her biri, üzerinde derin düşünmeyi ve ibret almayı gerektiren aşamalardır.Kur’ân-ı Kerim, insanın yaratılış evrelerine şu şekilde dikkat çeker :
“Ey insanlar! Eğer yeniden dirilmekten şüphede iseniz, şunu bilin ki, biz sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra alakadan (aşılanmış yumurtadan), sonra uzuvlar_ (önce) belirsiz, (sonra) belirlenmiş canlı et parçasından(uzuvlar_zamanla oluşan ceninden) yarattık ki size (kudretimizi) gösterelim. Ve dilediğimizi, belirlenmiş bir süreye kadar rahimlerde bekletiriz; sonra sizi bir bebek olarak dışarı çıkarırız. Sonra güçlü çağınıza ulaşmanız için (sizi büyütürüz).İçinizden kimi vefat eder; yine içinizden kimi de ömrün en verimsiz çağına kadar götürülür; ta ki bilen bir kimse olduktan sonra bir şey bilmez hale gelsin. Sen, yeryüzünü de kupkuru ve ölü bir halde görürsün; fakat biz,üzerine yağmur indirdiğimizde o, kıpırdanır, kabarır ve her çeşitten (veya çiftten) iç açıcı bitkiler verir.”[8]
“Allah sizi (önce) topraktan, sonra meniden yarattı. Sonra sizi çiftler (erkek-dişi) kıldı.O’nun bilgisi olmadan hiçbir dişi ne gebe kalır ne de doğurur.Bir canlıya ömür verilmesi de, onun ömründen azaltılması da mutlaka bir kitaptadır.Şüphesiz bunlar, Allah’a kolaydır.”[9]
Ayetler, insanın yaratılışta geçirdiği aşamalara şu şekilde dikkat çekmektedir:
Doğmadan önceki evreler: Toprak-nutfe (sperm)-alaka (embriyon)-cenin-
Doğumdan sonraki evreler: Bebek-çocukluk-gençlik-olgunluk-yaşlılık-erzeli’l-ömür-ölüm.
Önce insanın aslının toprak olduğuna dikkat çekilmekte, daha sonra da insanın cinsinin çoğalması için belirlenen Yüce Allah’ın yasası doğrultusundaki evrelere vurgu yapılmaktadır.Bu açıklamalar bir yandan Yüce Allah’ın yasası doğrultusundaki evrelere vurgu yapılmaktadır.Bu açıklamalar bir yandan Yüce Allah’ın erişilmez kudretine işaret etmekte, bir yandan da insanın aslında ne kadar aciz olduğunu belirtmektedir.Evet her şey O’nun izniyle ve O’nun bilgisi dahilinde olmaktadır.O’nun her yaptığında sayısız hikmet vardır.
Öte yandan insan hayatının evreleri, onun yetişmesi, eğitim ve değişimindeki aşamalılık için de iyi bir örnektir. İnsan için, birbirinin devamı olan ve birbirini tamamlayan bu evrelerin her birinin ayrı bir yeri ve önemi vardır.Yine bu durum, dünya-ahiret hayatının evreleri için de iyi bir numunedir.Acizken, güçlü kuvvetli olmak; güçlü kuvvetli iken zayıf düşmek.Bir şey bilmezken bilgi sahibi olmak;bilirken bilmez olmak.Bu konuya şu şekilde açıklık getirilmektedir:
“Sizi Allah yarattı; sonra sizi vefat ettirecek. Daha önce bilgili iken hiçbir şeyi bilmez hale gelsin diye sizden bazı kimseler ömrün en kötü çağına kadar yaşatılacak. Şüphesiz ki Allah bilgilidir, kudretlidir.”[10]
“Sizi güçsüz yaratan, sonra güçsüzlüğün ardından kuvvet veren ve sonra kuvvetin ardından güçsüzlük ve ihtiyarlık veren, Allah’tır. O dilediğini yaratır. O, hakkıyla bilendir,üstün kudret sahibidir.”[11]
“Kime uzun ömür verirsek biz onun gelişmesini tersine çeviririz. Hiç düşünmüyorlar mı?”[12]
Yaratılışta tersine çevrilmek, tekrar başa dönmek. Güçlü kuvvetli iken, aciz ve zayıf olmak.Çocukluk çağına yeniden dönmek, hem de daha kötü bir durumda.Şöyle ki,çocuk ihtiyaçlarını kendi karşılayamaz, yemeğini yiyemez, düşe kalka yürür, çat pat konuşur.İhtiyar da öyle.Ama çocuğun acizlikleri sevgiyle karşılanır, ihtiyarınkiler ise nefretle.Hiç düşündük mü, dedeler neden en fazla torunlarını severler, en çok onlarla anlaşırlar.Çünkü ortak noktaları ve benzerlikleri çoktur.
Dünya hayatı insana sevdirilmiştir. Her insan dünyada uzun ömürlü olmak ister. Muammer/uzun ömürlü olma duygusu, insan fıtratında bulunan tabii bir duygudur.Oysa önemli olan yıl olarak uzun süre yaşamak değil,dolu dolu yaşamaktır.Bu yüzden eskiler,İslam’la geçmeyen,cahiliye döneminde isyan ve günahlarla geçen yıllarını ömürlerinden saymazlardı.İnsandaki bu eğilimi bir Kur’ân ayeti şöyle dile getirir.
“Yemin olsun ki, sen onları yaşamaya karşı insanların en düşkünü olarak bulursun. Putperestlerden her biri de arzular ki, bin sene yaşasın. Oysa yaşatılması onu azaptan uzaklaştırmaz.Allah onların yapmakta olduklarını eksiksiz görür.”[13]
Uzun ömür sürmek, insanı aldatmamalıdır. Çünkü uzun yaşamak meziyet değildir. Önemli olan, güzel hatıralar bırakarak yaşayabilmektir.Bu konudaki ilahi uyarılar da şu şekilde gelmektedir:
“Evet, onları da, atalarını da barındırdık. Nihayet ömür kendilerine (hiç bitmeyecek gibi) uzun geldi. Oysa onlar, bizim gelip (kâfirlere ait) araziyi çevresinden eksilteceğimizi görmezler mi? Şu halde, üstün gelen onlar mı?”[14]
“Bilakis biz nice nesiller var ettik de,onların üzerinden uzun zamanlar geçti.Sen, âyetlerimizi kendilerinden okuyarak öğrenmek üzere Medyen halkı arasında oturmuş da değilsin; aksine (onları sana) gönderen biziz..”[15]
O halde önümüzde uzun yıllar gözükebilir, ama bu durum bizi aldatmamalıdır. Yaşadığımız her anın kıymetini bilmeli ve en iyi şekilde onu değerlendirmeliyiz. Unutmamalıyız ki,bizim için dün geçmiştir.Yarına çıkacağımız ise kesin değildir.Bize düşen ise,hayatımızın hangi devresinde olursak olalım, içerisinde bulunduğumuz zamanı en güzel bir biçimde değerlendirmek ve dolu dolu yaşamaktır.
Tûlu ömür ve tûlu emel..İnsan yaşlandıkça emelleri gençleşirmiş.Ne tûlu ömür, ne de tûlu emel bizleri aldatmamalıdır.Nitekim bu gerçek, hadiste şu şekilde ifade edilmiş ve dizelere dökülmüştür:
“Âdemoğlu yaşlandıkça şu iki şeyi gençleşir: Mala ve uzun yaşamaya düşkünlük.”[16]
d. Ana-Baba Ve Yaşlı Hakkı
Söz buraya gelmişken, bizim hayata gelme sebeplerimiz olan anne ve baba hakkı üzerinde kısaca durmakta yarar olduğunu düşünüyoruz. Çünkü her anne baba, birilerinin büyüğü olmakla, çocuklarına göre yaşlı konumundadırlar. İnsanların en yakın oldukları ve en kolay ve en çok ilgi-sevgi ve saygı gösterebilecekleri kişiler de ana-babalardır. Dolayısıyla yaşlılara saygı, sevgi, bir anlamda ana-babaya sevgi, saygı ile başlar. Kutsal kitabımız, ana-baba hakkı üzerinde de ısrarla durulur. Bu konudaki ayetlerden bir kaçı şöyledir:
“Rabbin yalnızca kendisine kulluk ve ibadet etmemiz, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Anne babandan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, ‘Of’ bile deme, onları azarlama, ikisine de güzel söz söyle. Onları esirgeyerek merhamet kanatlarını üzerlerine ger ve şöyle dua et: Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara rahmet et.”[17]
“Biz, insana ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Çünkü anası, onu sıkıntılara katlanarak taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl içerisinde olur.İşte bunun için, önce bana şükret; sonra da ana-babana teşekkür et, diye öğüt vermişizdir.Dönüş ancak banadır.Eğer onlar seni, hakkında bilgi sahibi olmayan bir konuda bana ortak koşmaya zorlarlarsa, onlara itaat etme.Dünyada onlarla iyi geçin.Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz ancak banadır. O zaman size yaptıklarınızı haber vereceğim.”[18]
Ayetlerde, Yüce Allah kendisine ibadet ve kulluk yapılmasını emrettikten hemen sonra, ana-babaya iyilik ve ihsanda bulunmayı emretmektedir. Bu, ana-baba hakkının Allah hakkından hemen sonra geldiğinin ve ne kadar önemli olduğunun açık göstergesidir.Yine ayetlerin bize yüklediği görev, ana-babamıza öf bile dememiz, onları incitecek hiçbir söz ve davranışta bulunmamamız; onlara sevgi, saygı ve ilgiyle yaklaşmamız ve en önemlisi onlara dua etmemizdir.Hatta onlar Allah’a şirk koşan kimseler olsalar ve bizi de müşrik olmaya zorlasalar bile, onlarla dünyada güzel güzel geçinmemizdir.Nitekim Hz. İbrahim’den bize yadigar olarak Kur’ân’da geçen ve Peygamberimizin tavsiyesiyle her namazın sonunda okuduğumuz duada şöyle diyoruz: “Rabbimiz! Hesabın görüleceği günde beni, anamı-babamı ve tüm inananları bağışla!”[19]
e. Hz. Peygamber’in Yaşlılık Olgusunu Ortaya Koyması ve Yaşlılara Karşı Yükümlülüklere Dikkat Çekmesi
Dinin ikinci temel kaynağı olan Hz. Peygamber, toplumdaki yaşlı insanlara bizzat gösterdiği ilgi, sevgi, saygı ve yardımlarıyla canlı bir örnek olmuş; bunun yanında sözleriyle de çok anlamlı yönlendirmelerde bulunmuştur.
Sığındıkları mağaranın kapısı, yuvarlanan bir taşla kapanan üç adamın yaptıkları güzel şeyleri öne sürerek mağaradan kurtuldukları anlatılan hadiste[20], adamlardan birinin ana-babasına yaptığı hizmeti öne sürmesi ve onun akabinde yaptığı dua ile kurtulması ne kadar dikkat çekicidir.
Peygamberimiz bir insan olarak kendisi akrabaları başta olmak üzere ihtiyar ve düşkünlere büyük ilgi göstermiş, onlara değer vermiş, onların yardımına koşmuş; her konuda olduğu gibi bu konuda da en güzel örnekleri vermiştir. Kendisine ilk vahiy geldiğinde, gördüğü manzara karşısında endişelenip korkuya kapılan Hz. Peygambere vefakar ve fedakar eşi Hz. Hatice şunları söyleyerek onun peygamber olmadan önceki ahlaki güzelliklerini özetlemiştir: “Sen rahat ol, üzülme.Allah’a yemin ederim ki, Allah seni asla utandırmayacak, ele güne rezil etmeyecektir.Çünkü sen, akrabalık bağlarını gözetirsin.Hep doğru söylersin.Emanete hıyanet etmezsin.Sıkıntılara katlanmasını bilirsin, güçsüzlerin elinden tutarsın.Misafir ağırlamayı seversin.Zor durumda kalan mağdurların hakkını korumak için onlara yardım edersin.”[21]
Ana-baba hakkı başta olmak üzere, yaşlılara hürmet, onlara saygı ve ilgi duyma hakkında Peygamberimizden bize gelen tavsiyelerden bir kaçı şöyledir:
Peygamberimize, insanlar içerisinde kendisine iyi davranmaya en layık olanın kim olduğu sorulmuş, o cevabında üç kere “Annen” buyurmuş, dördüncü soruluşta ise “Baban” diye cevap vermiştir.[22]
Savaşa katılmak için kendisinden izin isteyen Muaviye b. Cahime’ye, annen sağ mı, diye sormuş ve şöyle eklemiştir: “Sözlerime dikkat et! Annenin ayağı dibinde otur. Çünkü cennet oradadır. Annenin yanından ayrılma, çünkü cennet onun ayakları altındadır.”[23]
Bir hadislerinde Peygamberimiz, “Ana-babaya karşı gelme”yi Allah’a ortak koşmadan hemen sonra gelen büyük günahlar içerisinde saymıştır.[24]
“Ana ve babasının ihtiyarlık zamanlarında, bunlardan birine yahut ikisine yetişip de, bunlara gereken hürmet ve hizmette bulunarak Cennet’i hak edemeyen kimsenin burnu yerlerde sürünsün! (Bu ifadeyi üç kere tekrar etmiştir.)[25]
“Herhangi bir genç yaşlılığından dolayı bir ihtiyara hürmet ederse, Yüce Allah da yaşlandığında ona hürmet edecek kimseler halkeder.”[26]
“Küçüklerine şefkat göstermeyen, büyüklerine değer ve saygı göstermeyen bizden değildir.”[27]
“Saçı sakalı ağarmış yaşlı müslümana saygı gösterip ikram etmek Allah’a saygıdandır.”[28]
“Düşkünleri görüp gözetiniz, zira siz ancak düşkünleriniz sayesinde yardım görür ve rızıklanırsınız.”[29] “Bereket, büyüklerinizin yanındadır.”[30]
“Beli bükülmüş ihtiyarlar, süt emen bebekler, otlayan hayvanlar olmasaydı başınıza büyük belalar gelirdi.”[31] Hadiste zayıf, bakıma, ilgiye muhtaç kimselere bakmaya, onların sıkıntılarına katlanmaya teşvik var; ihtiyarlar için ise, ihtiyarlığı kabullenmeye yönlendirme vardır. Gençleri ihtiyarlığa hazırlayan yönlendirici bir hadiste de şöyle buyurulmuştur:
“Beş şeyden önce, şu beş şeyin kıymetini bilin: Ölümden önce hayatın, hastalıktan önce sağlığın, meşguliyetten önce boş zamanın, ihtiyarlıktan önce gençliğin, fakirlikten önce zenginliğin..”[32]
f. Yaşlılarla İlgili Söylenenler
Ömür-İmâr-umre aynı kökten gelirler. Dilimizde ‘muammer olasın’ ifadesi ‘ömürlü olasın’ anlamında kullanılır. İ’mâr, harabın zıddıdır. Ömür de bedenin ruhla beraber hayat sürmesidir. Umre ise, ziyaret demektir.[33] Aynı kökten türeyen bu üç kelime arasında sıkı bir bağlantı vardır. Şöyle ki, ömür, mamur bir şekilde sürdürülürse anlamlıdır. Ziyaretler de insanı onurlandıran güzelliklerdendir. Ziyaret edilen, kendisine değer verildiğini, ziyaret edense, hemcinsine karşı erdemli bir davranışta bulunduğunu anlar. Nitekim bir hadiste, ziyaret/akraba ziyareti arasında ilgi kurulmuştur.[34] Tûlu ömür (uzun ömür), her insanın özlemi; erzelil ömür (ömrün en zayıf anları) ise çoğu insanın kaçınılmazıdır. Önemli olan güzelliklerle dolu bir hayat sürüp, güzel bir sonla (Hüsn ü Hatime ile) hayata veda edebilmektedir.
Yaşlının bugün de kullanılan eski dildeki karşılığı ihtiyardır. İhtiyar, seçme, seçkin olma, hür irade sahibi demektir.Yaşlılar da fikir ve görüşleri ciddiye almaya değer seçkin ve itibarlı büyüklerimizdir.Nitekim köy yönetimini sağlayanlar ihtiyar heyeti ve muhtardır.Eskiden köy ve kırsal kesimlerde adliyeye olaylar intikal etmezdi.Ufak tefek problemler yerinde ihtiyar heyeti ve muhtarlar tarafından halledilir ve tatlıya bağlanırdı.İlçe ve illerde bile tecrübe ve birikim sahibi ileri gelenlerden(ekabir) bir heyet, yönetimi hep olumlu ve güzel şeylerle yönlendirir, pek çok problemin hallinde yöneticilere yardımcı olurdu.Yani eskiden onlar daha aktiftiler.Bu hem o ihtiyarlarımızın gayretkeşliğinden, hem de gençlerin onlara sahip çıkmalarından kaynaklanmaktaydı.Onlar sorumluluklarının her zaman bilincinde idiler.Bana ne, bizden geçti deyip boş vermiyorlardı.Gençler de onları bir değer kabul edip sahipleniyorlardı.
Kur’ân’da yaşlı ve düşkünlere tanınan bir takım kolaylıklardan bahseder ki bu durum, onların Yüce Allah’ın rahmetine diğer insanlardan daha fazla mazhar olmuş insanlar olduğu anlamına gelir. Sözgelimi yaşlılar, dışarıya çıktıklarında kalın-baba dış elbiselerini almayabilirler. Bu konuda şöyle buyurulmuştur: “Bir nikah ümidi beslemeyen yaşlı kadınların, ziynetleri teşhir etmeksizin, dış elbiselerini çıkarmalarında bir sakınca yoktur.İffetli davranmaları kendileri için elbette çok daha iyidir.Allah işitendir, bilendir.[35]” “Amaya güçlük yoktur,topala güçlük yoktur, hastaya da güçlük yoktur..”[36]
Yaşlıların en iyi tedavi yolu ilgi ve şefkat, en iyi barınma yeri sıcak aile ortamıdır. Huzurevi, Darü’l-acüze vb.yerler bu değerlerin dejenere olduğu toplumlarda alternatif olarak doğmuş yerlerdir. Buralarda yaşlılara fiziki olarak ne kadar iyi de bakılsa, aile ortamında var olan evlat-torun sevgi ve sıcak ilgisi olmaz.
Yaşlılığı kabullenmek, yaşlılığın değerini bilmek, birikimlerinden yararlanmak ve başkalarını yararlandırabilmek mutlu yaşamanın yoludur. O halde her biri bir ışık ve bir uyarı lambası olan ak saçları boyama; her çizgisi bir anı satırı olan kırışıklıkları gidermeye ne gerek var.
Hikaye olunur ki, bir evlat hasta anasını üç yıl sırtında taşımış ve bir gün annesine, hakkını ödeyebildim mi, diye sormuş, annesi şu cevabı vermiş: Ne gezer evladım.Sen beni sırtında taşıdın ama, yorulunca, istirahat ve ihtiyaçların için yere indirdin.Bense seni dokuz ay, kendimden hiç ayırmadan hep karnımda taşıdım ve besledim.Ben sana büyüyesin diye bakardım.Sense bana çabuk öleyim diye bakıyorsun.
Yaşlılık, her insanın hem çok istediği, hem de hiç istemediği bir dönemdir. Her insan,yaşlılığa doğru koşar.
Yaşlılık da sevgi gibidir, saklanmaz. (Thomas Dekker)
Yaşlılık, kimilerinde bilgelik, kimilerinde ise ölümü gözleme dönemidir.
Yaşlılık, geçmişin muhasebesinin yapıldığı, tecrübe ve birikimlerin yeni kuşaklara aktarıldığı, anılarla yaşanılan bereketli bir dönemdir.
Gençler bile bilse, yaşlılar yapabilse..
Gençler ümitleriyle, ihtiyarlar hayal ve hatıralarıyla yaşarlar..
Yüzü ışığa/gerçeğe yönelmiş olan insan her zaman gençtir ve yaşar. İnsanın yaşı ruhunun gençliğine yahut ihtiyarlığına bağlıdır.
Hayatı dünya ve ahiret olarak görürsek, ihtiyarlık hayatın sonu değildir. Yaşadığımız her an kendi hakkını ister.
Rüyaların yerini pişmanlık doldurduğu zaman yaşlılık başlar.
Yaşlılar bize kanlarından kan veren, canlarından can katanlardır.
Yaşlılık manen yükselme çağıdır.
Hiç kimse bir yıl daha fazla yaşayacağını düşünmeyecek kadar yaşlı değildir. (Çiçero)
g. Öneriler
Yazımızı hem bugünün yaşlılarına, hem de yarının yaşlıları gençlere yönelik bazı önerilerle bitirmek istiyoruz.
1. İhtiyarlara Yönelik Öneriler
İhtiyarlarımız, yaşlılığı kabullenmeli, onu bir nimet olarak görüp en güzel şekilde değerlendirmelidirler. Eli kalem tutanlar anılarını yazmalıdırlar. Birikimlerini mezara gömmemelidirler.
Yaşlılığı, her şeyin bittiği dönem olarak görmemeli, topluma yapabileceği çok şeyin olduğunun bilincinde aktif olarak hayatın içerisinde yer almalıdırlar. Hayattan emekli olunmaz. Kur’ân “Bir işten kurtulunca, başka bir işe davran”[37] buyurur.
İhtiyarlar, gençleri iyiye, güzele yönlendirerek onların önünü açmalıdırlar.
İhtiyarlar, aile ve toplum içerisinde denetim görevini layıkıyla yerine getirmelidirler.
Lüzumsuz konuşmalardan, etliye sütlüye gereksiz yere karışmaktan ısrarla kaçınmalıdırlar. Onlar hep hayır söyleyen, ağzı dualı kimseler olarak gençlere örnek olmalıdırlar.
2. Gençlere Yönelik Öneriler
Gençlerimiz, gençliklerini en güzel bir şekilde değerlendirip yapacakları güzelliklerle kendilerini yaşlılığa hazırlamalıdırlar.
Kendilerinin de bir gün ihtiyarlayacağını, güçten kuvvetten düşeceğini düşünüp ihtiyarlarımıza sevgi, saygı ve ilgiyi eksik etmemelidirler.
İhtiyarlarımızın bilgi, görgü, tecrübe ve birikimlerinden her zaman yararlanmasını bilmelidirler. Onları yalnızca işleri düşünce ya da belirli günlerde hatırlamamalıdırlar.
İhtiyarlarımızdan duyup gördükleri olumsuz söz ve davranışları, hayra yormalıdırlar. Kim bilir belki de onlar, gençlerin sahip olmadıkları bilgi, görgü ve birikimleri nedeniyle olaylara müdahil olmak istiyorlardır.
İhtiyarların düştükleri duruma bakıp ibret almalıdırlar. İnsanın da tıpkı bir ağaç gibi fani olduğunu, bir gün sona yaklaşacağını hiç unutmamalıdırlar.
Yaşlılar, evimizdeki cansız-antika süs eşyalarından çok daha değerli, canlı, dua ve bereket kaynağı olan değerlerimizdir.
Yaşlılar evimizdeki cansız antika süs eşyalarından çok daha değerli, canlı bereket kaynaklarımızdır. Onların duaları biz gençlere haz ve hız verecektir.
Öyleyse insanımız muammer olsun, çok yaşasın, yaşlı olsun, ama gözü yaşlı olmasın.
Tüm bu önerilere işlerlik kazandırabilmek için dini söylem ve motiflerden yararlanılmalıdır. Yaşlı insanlara daha mutlu ve huzur dolu bir hayatı sağlayabilmede toplum olarak büyük ihmal, duyarsızlık ve eksiklikler içerisindeyiz.Bu boşluğun doldurulabilmesi için, camilerdeki hutbe-vaaz gibi etkinlikler başta olmak üzere, çeşitli vesilelerle iletişim organlarında düzenlenen dini programlarda bu konulara daha fazla yer ayrılmalıdır.Bunun için de diğer konularda olduğu gibi bu konuda da dini iyi bilen ve onun mesajlarını doğru bir biçimde insanlığa sunacak olan liyakatli kimselere ve onların yapacakları kapsamlı çalışmalara ihtiyaç vardır.
*C.Ü. İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi.
[1] 90 Beled 4.. Söz konusu ayet Ö.Rıza Doğrul’un Tanrı Buyruğu adlı mealinde “Muhakkak Biz insanı, zorlukları karşılamak üzere yarattık” ; Ö.Dumlu-H.Elmalı’nın mealinde ise “Biz insanı, kesinlikle sorumlulukları göğüsleyecek bir tarzda yarattık.” H.Altuntaş-M.Şahin’in mealinde “Biz insanı bir sıkıntı ve zorluk içinde (olacak ve bunlara göğüs gerecek şekilde) yarattık” diye Türkçe’ye çevrilmiştir.
[2] 16 Nahl 71... Ayrıca bkz. 17 İsra 21.
[3] 6 Enam 165.
[4] 43 Zuhruf 32.
[5] 58 Mücadile 11.
[6] Bkz. Taberi,Câmiu’l – Beyân, XXIX, 17-18.
[7] Müslim, Kader 34.
[8] 22 Hacc 5.
[9] 35 Fatır 11.
[10] 16 Nahl 70
[11] 30 Rum 54
[12] 36 Yasin 68
[13] 2 Bakara 96
[14] 21 Enbiya 44
[15] 28 Kassas 45
[16] Buhâri, Rikâk 5; Müslim, Zekat 115; Tirmizi, Zühd 28.
[17] 17 İsrâ 23-24
[18] 31 Lokman 14-15.Ayrıca bkz. 2 Bakara 83; 4 Nisâ 36; 6 Enam 151; 19 Meryem 14; 29 Ankebût 8; 46 Ahkâf 15-17
[19] 14 İbrahim 41. ayrıca bkz. 27 Neml 19; 46 Ahkâf 15; 71 Nûh 28.
[20] Bkz.Buhâri, Enbiyâ 50;Buyu’ 98; İcâre 12; Hars 13; Edeb 5; Müslim, Zikir 100; Ebû Davûd, Buyu’ 29
[21] Taberi, Tefsir, XXX, 162; İbn Hişam, es-Siratü’n-Nebeviyye, I, 253
[22] Buhari, Edeb 2; Müslim, Birr 1.
[23] Aişe A. Bint Şâti, Rasulullahın Annesi ve Hanımları, (Çeviren: İsmail Kaya),Konya,1987,I,165(İbn Abdilberr,el-İstiab,III,1413).
[24] Buhari, Şehadât 10,Eymân 16; Müslim, İman 143.
[25] Müslim, Birr 8; Ahmed, II, 346; Müslim, Nevevi, Riyâzü’s-Sâlihin, I, 350.
[26] Tirmizi, Birr 75; Nevevi, Riyâzü’s-Sâlihin, I,391.
[27] Tirmizi, Birr 15; Ebû Dâvûd, Edeb 58; Ahmed, I,257; Nevevi, Riyâzü’s-Sâlihin, I,387
[28] Ebû Davûd, Edeb 23.
[29] Tirmizi, Cihad 24; Ebû Dâvûd, Cihad 70; Ahmed, V, 198; Nevevi, Riyâzü’s-Sâlihin, I,314
[30] Münâvi, Feyzü’l-Kadir, III, 220.
[31] Aclûni, Keşfü’l-Hafâ ,II, 230.
[32] Aclûni, Keşfü’l-Hafâ, I ,166-167. (Hakim, Beyhaki)
[33] Bkz.İsfehâni, el-Müfredât, s, 518-519.
[34] “Rızkının bol olmasını ve ömrünün uzamasını isteyen sıla-i rahimde bulunsun.” Buhâri, edeb 11; Müslim, Birr 18,19; Ebû Davûd, Zekat 45.
[35] 24 Nûr 60.
[36] 24 Nûr 61; 48 Fetih 17.
[37] 94 İnşirah 7.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder