Üsküdar Miskinler Tekkesi
Üsküdar Miskinler Tekkesi olarak bilinen Cüzâmhaneyi Yavuz Sultan Selim 15141 yılında hacıların ve Pâyitahttan çıkan ordunun geçtiği Bağdat Menzil Yolu üzerinde inşa ettirmişti. Cüzâmhaneye atfen bulunduğu yola Miskinler Yolu denirdi. Cumhuriyet’in ilk yıllarında var olan Miskinler Tekkesi artık mevcut değil. Miskinler Tekkesi, Osmanlı dönemi harita ve gravürlerinde Üsküdar bölgesi içinde bir sağlık müessesesi olarak yer almıştır.
Selçuklular gibi Osmanlılar da cüzâm hastalığının bulaşıcı olduğunu düşünür ve şehir dışlarına yaptırdıkları cüzâmhanelerde hastaları tecrit ederlerdi. II. Beyazıt’ın “Cüzâmlıları şehirden süreler, şehirde komayalar” hükmü (1501)3 ve Kanuni dönemine ait “Cüzâm tâifesin yasağ idüp ilden süreler” hükmü (1565)4 cüzâm hastalarının halk arasına karışmasını yasaklamıştı. Sağlıklı kimselerden uzak tutulmaları gereği cüzâmlıların barındıkları ve bakımlarının yapıldığı cüzâmhanelere ihtiyaç duyulmuştu. Cüzâm hastalarının şehir dışında iskân ettirilmesi ile şehir halkı korunur; tedavisi olmadığından (kabil-i ilâç değildir) düşen el ve ayak parmakları ve açık yaralarıyla cüzâmlıların korkutucu görünümlerinin başkalarınca gözlenmesi de engellenmiş olurdu.
Üsküdar Miskinler Tekkesi Osmanlı Devleti’nin sağlık kuruluşlarından sayılırdı. Nitekim Melling’in Haritasında Miskinler Hospital olarak kaydedilmişti. Ne var ki, Miskinler Tekkesi’nin, diğer sağlık kurumlarınınki gibi bir kuruluş vakfiyesine rastlanmamıştır. Bütün yayınlarda Miskinler Tekkesi’nin 1514 yılında Yavuz Sultan Selim (1512-1520) döneminde şehrin uzağına, Bağdat yolu kenarında inşa edildiği bildirilmektedir. Ancak, 1313/1896 tarihli bir belgede yer alan, “Meâlinde Haremeyn-i Muhteremeyn’e mülhak evkâfdan Mustafa Reşid Efendi ve Emin Paşa Vakıflarından Üsküdar’da Miskinler Dergâhı” ifadesine göre Üsküdar’da Miskinler Dergâhı Sultan Abdülmecid’in sadrazamlarından Mustafa Reşid Efendi ve Emin Paşa vakfıydı ve sonradan Mekke ve Medine evkafına katılmıştı. Fakat Üsküdar’da ikinci bir Miskinler Tekkesi’nden söz edilmemektedir. Eğer bu yapı Yavuz Sultan Selim tarafından yaptırılmış ise, onun yaptırdığı binanın yıkıldığını, vakıflarının başka yere aktarıldığını ve bu iki kişinin Miskinler Tekkesini yeniden yaptırdığını düşünebiliriz.
ilk yapıldığı tarihte binanın Karacaahmet Mezarlığı’nın içinde yer alıp almadığını bilemiyoruz. 1207/1793 tarihli bir belgede yer alan “Medîne-i Üsküdar haricinde vaki’ Miskinler Tekyesi” ifadesi, XVIII. yüzyılın sonunda da binanın şehir dışında kaldığını gösterir. Miskinler Tekkesi’nin yeri arşiv belgelerinde daima “Üsküdar” olarak belirtilir. Ancak 1324/1908 tarihli bir belgede, “Üsküdar’da Karacaahmed civarında miskinlere mahsus müessese” olarak tanımlanır. Cüzâmhanenin etrafında yer alan çeşme, sebil gibi diğer yapılar yakınlarında bulunan Miskinler Tekkesi’ne atfen hep “miskinler” tabiri ile birlikte anılırdı.
Üsküdar cüzâmhanesi de Üsküdar Miskinler Tekkesi, Miskinhâne, Üsküdar’da Miskinler Dergâhı gibi adlar ile anılırdı. Bazı yazarlar bu adlandırmanın bir bakıma Türk toplumunun nezaketini gösterdiğini, Cüzâmhane yerine Tekke adının verilmesinde hastaların gururunu incitmemek gibi bir amacın olduğunu düşünür.
Süheyl Ünver ise, halkın merhametini uyandırmak için buraya tekke dendiğini ileri sürer. Halkın verdiği sadakaların cüzâmlıların önemli bir geçim kaynağı olması Süheyl Hoca’nın yorumunu desteklemektedir. Mehmet Nermi Haskan, hacca gidenlerin Miskinler Tekkesi önünde dua ettiklerinden buraya “Dua Meydanı” dendiğini bildirir. Enver Naci’nin Miskinler Tekkesi sakinlerinden aynen tekke mensuplarından olduğu gibi halkın medet umduğunu anlatan ifadeleri Cüzâmhaneye verilen Tekke isminin uygunluğunu ortaya koyuyor: “Gebe kalmayan kadınlarla, evde kalmış telâkki edilen 18-20 yaşındaki kızlar miskinlerin en büyük gelir kaynaklarıydı. Bu zavallı kadınlar tekkenin ortasındaki alandabulunan bir değirmen taşını bir miskinin yardımıyla çevirir. Böylece kısmetiniaçar. Bu arada hücrelerin pencerelerinden kafalarını uzatmış olan miskinler değirmen çeviren arkadaşlarının işareti üzerine hep bir ağızdan ‘Amin Amin!’ diyehaykırırlardı.”
Evliya Çelebi cüzâmlıların Tekke’de tecrit edilmelerine dair sıkı uygulamayı şehir içinde bir miskin haber alınsa derhal aman vermeyip tekkelerine getirirler. isterse âyân ve eşrâftan olsun” diye ifade eder. Miskinler Tekkesi’ne alınanların cüzâmlı olması şarttı. Bu nedenledir ki, cüzâmlı olduğu “hekim tarafından teşhis edilenler” buraya alınırdı. Son dönemde Mekteb-i Tıbbiye hekimleri hastayı muayene eder ve cüzâmlı olup olmadığına karar verirdi. Cüzâmlı olduğu kesinleşenlerin, gerekirse kolluk kuvvetleriyle tecrit edilmeleri hususu her dönemde ve her cüzâmhanede sıkı sıkıya takip edilmiştir. Üsküdar Miskinler Tekkesi’ne ait tespit edebildiğimiz arşiv belgeleri geç döneme ait olmakla birlikte, diğer cüzâmhânelere ait çalışmalar bu hususu doğrular niteliktedir.20 Hatta, bazı yazarlar, evli olan cüzâmlıların ailece burada kaldıklarını bildirmektedir. Ancak, halkın arasına karışmamak, halk ile temas etmemek şartıyla halkın isteği üzerine küçük çocuk sahibi cüzâmlıların ya da yaşlı olanların evlerinde kalmalarına, nadiren de olsa, Anadolu’da izin verilebildiğini gösteren birkaç arşiv belgesi vardır.
Cüzâm teşhisi kesinleşen hastanın Miskinler Tekkesi’nde kalabilmesi için Evkâfı Hümâyûn Nezâreti’nin oluru gerekirdi. 1334/1916 tarihli belgeden anlaşıldığı-na göre, “Miskinler Dergâhı diğer tekkeler gibi Evkâf-ı Hümâyûn Nezâret-i Celîlesi’ne tâbi olduğundan cüzâm illetiyle ma‘lûl olanların orada iskânı nezâret-i müşârunileyhânın ma‘lûmât ve emriyle olurdu.”
Miskinler Tekkesi’nin son dönemindeki yaşantıyı Enver Naci şöyle anlatıyor:
“Karacaahmet’e gelen bir cüzâmlı çoluk çocuğunu da yanında getirir, hep beraber senelerce bu mezarlık sınırının içinde kalırlardı. Buraya bekâr kadın veya erkek gayet az gelirdi. Ve bu yalnızlar, asıl hücrelerin bulunduğu daireye alınmazlar, cümle kapısı ile büyük daire arasındaki boşlukta yapılmış olan odalara yerleştirilirlerdi. Bu iki kapı arasında her gün bir bekâr nöbet bekler, akşam namazı okunur okunmaz kapıları kapatırdı...
Tekke pek kalabalık değildi. Yalnız bu 33 odadan hemen hiç boş kalanı yoktu. Hastalar en çoğaldığı zamanlarda 70-80’i bulmuştur. Tekkenin tenhalaştığı 1322 (1904-5) yılındaki kayıtlarda 16 kişiye düştükleri görülmektedir. Yalnız bu azalmanın sebebi harp sıralarında evkafın tekkeye bakamayışıdır. Son zamanlarda gelen miskinlerin çoğu Âsitaneli ve Tosyalı idi...
Buraya gelen hastalara miskin derlerdi... Gerçekten bu hastalar ağır hareket etmekle ün salmışlardır. Ama bu ağırlık hissinin kökü uzvîdir, bedenden gelir. Oradaki hastaların çoğunun el ve ayak parmakları dökülmüştü.”
Üsküdar Miskinler Tekkesi ile ilgili yayınlarda bu kurumun giderlerini karşılayan birkaç vakıf olduğu ve cüzâmhaneye Evkaf Nezareti’nden ve Atik Valide Sultan Vakfı’ndan tahsisat ve tayinat verildiği ileri sürülmektedir.43 1259/1843 tarihli bir belgeden anlaşıldığına göre, Miskinler Tekkesi “bî-vakf-ı hayrât” idi; en azından bu tarihlerde gelir getiren bir vakfı yoktu. Süheyl Ünver’in Üsküdarlı imam Hakkı’dan aldığı bilgiye göre, et Selimiye’deki Kavak Mezbahası’ndan gelirdi. Ayrıca, miskinhane sakinleri için senede 12 kurban tahsis edilmişti. Su Selimiye’den ve içerenköy’deki ibrahim Paşa suyundan getirilirdi. Erkeklere yünden (abadan) elbise, mest-pabuç, keçe takke; kadınlara mavi dokumadan çarşaf ve şalvar verilirdi. Nurbanu Sultan Vakfı’nın cüzâmlılara katkısı büyüktü. Yayınlara göre Atik Valide imareti’nden her gün sabah her miskine 2 çift fodla; akşamları çorba, pilav, et ve haftada iki kere (pazartesi ve perşembe) akşam pilav ve zerde vd. verilirdi. Nitekim, Nurbanu Sultan Vakfı (1582) imareti ;
“fukara ve miskinlere, zuafâ vemuhtacîne” vakfedilmiş ve “hângâh’da sakin bulunan dervişlere verilen taamdanher gün fukara ve mesâkîne tevzi” edilmesi; “Berat ve Regaip geceleri ve bayram günleri pişirilen yemeklerin hângâh hücrelerinde oturan fukara ve mesâkîne vd. tevzi” edilmesi şart koşulmuştu.
Miskinler Tekkesi’nin son imamı Mehmed izzet Bey’in Süheyl Ünver’e anlattıklarına göre bir diğer gelir kaynağı da halkın verdiği sadakalardı. Halk, tekke dervişlerine yardım ettiği gibi, cüzâmlılara da sadaka verirdi. Miskinhane’nin kapısı önünde yol kenarında bulunan üstü oyuk, bir metre yüksekliğinde sütun şeklinde ve mezar taşlarına benzeyen sekiz adet sadaka taşı vardı. Caddeden geçen yolculardan sadaka vermek isteyenler taşın çukuruna para bırakırlardı. Miskinhane’de bulunan Gözcü Dede para bırakıldığını haber verdiğinde miskinler hep bir ağızdan para verenlere dua ederdi. Şeyh adı verilen tekke yöneticisi toplanan paraları aralarında taksim ederdi.
Miskinler Tekkesi’nin bir zamanlar bulunduğu yer civarında bugün yeşile boyalı bir sadaka taşı ile karşısında üzerine Latin harfleriyle “Miskin Baba” yazılı yine yeşile boyalı beton ve bu betona eğri olarak tutturulmuş yeşil bir sarık ile Hacı Hüseyin’e ait yine yeşile boyalı bir mezar taşı görülür. Hafız isa Ağa Çeşmesi’nin arkasını dolanınca bu garip üçlü ile karşılaşılır.
KAYNAKLAR
Akgündüz, Ahmed, Osmanlı Kanunnâmeleri ve Hukukî Tahlilleri, 2. Kitap, I. Bayezıd Devri Kanunnâmeleri, istanbul 1990, s. 295;
Kanunî Devri Kanunnâmeleri, I. Kısım Merkezî ve Umumî Kanunnâmeler, istanbul 1992, s. 329.
Atatürk Kitaplığı Kartpostal Koleksiyonu. Eken, Ahmet, Kartpostallarda istanbul, istanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür işleri Daire Başkanlığı, yay. no. 10, 1992.
Ayvansarâyî Hafız Hüseyin Efendi, Hadîkatü’l -Cevâmi, istanbul 1281 / 1779, I, 475, II, 246-248.
Başer, Sevim, Başlangıcından Bugüne Kadar istanbul’da Kurulan Lepra Hastaneleri (i.Ü. Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Deontoloji ve Tıp Tarihi Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, 1992).
Bir Ulu Rüyayı Görenler Şehri Üsküdar, Üsküdar Belediye Başkanlığı Üsküdar Araştırmaları Merkezi, yay. no.20, Tarihi Mirası Koruma Dizisi 1. istanbul 2006. s. 249 - H. Nejdet işli Arş., s. 256 - IRCICA arş., s. 259 - H. Nejdet işli Arş.
Dağdelen, irfan (haz.), Alman Mavileri 1913-4, I. Dünya Savaşı Öncesi istanbul Haritaları, I, istanbul Büyükşehir Belediyesi Yayınları, istanbul 2006, C6-1 2633
Demircanlı, Yüksel Yoldaş, istanbul Mimarisi için Kaynak Olarak Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, Vakıflar Genel Müdürlüğü Yay., s. 288-9.
Enver Naci (Gökşen): Yedigün Dergisi, Sy. 126, c. 5, 1935, s. 10-11.
Ersoy N., “Üsküdar Cüzzamhanesi’nin Bugünkü Durumu”, I. Türk Tıp Tarihi Kongresi, istanbul, 1988, s. 207- 210
Haskan, Mehmet Nermi, Yüzyıllar Boyunca Üsküdar, Üsküdar Belediyesi, istanbul 2001, III, 1073 – 1075
Kahraman, Kemal; Yeşildal, Ali; Güngör, Celil; Ünlü, Seyfeddin (haz.), Souvenir of Üsküdar- Üsküdar Hatırası, Üsküdar Belediyesi Yay., istanbul 2003.
Kolağası Mehmed Râ’if, Mir’ât-ı istanbul, I, Asya Yakası. (yay. haz. Günay Kut-Hatice Aynur), Çelik Gülersoy Vakfı Yay., istanbul 1996.
Konyalı, ibrahim Hakkı, Üsküdar Tarihi, Yeşilay Cemiyeti Yayınları, istanbul 1977, I, 235-237, 371; II, 42-44, 74-75, 129-130, 235-237, 371, 481-488.
Küçükdağ Yusuf, Ergene Neyhan, Yöndemli Fuad, Soylu Refik, “Konya’da Cüzâmlı Hastaların Osmanlı Döneminde Bakım ve Tedavileri”, Yeni Tıp Tarihi Araştırmaları (ed. Nil Sarı), sy. 9, s. 187-194.
Melling, M., Voyage Pıttoresque De Constantınople Et Des Rıves Du Bosphore, Paris 1819.
Öz T., istanbul Camileri, Ankara 1965, II, 19.
Pakalın, Mehmed Zeki, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, M.E.B. Devlet Ktp., istanbul, “Miskinler Tekkesi”, “Miskinhâne”, “Miskinler Dergâhı”, I (1971), 236, 371 ; II (1971), 74-75, 129-130, 484-488. “Hângâh”, I, 1971, 790; “Tekke”, III (1972), 445.
Palalı, Mehmed Zeki, “Cüzzam”, DiA, 150-152.
Sahillioğlu, Halil, “Tıpla ilgili On Beşinci Yüzyıl Sonuna Ait Davalar.” Yeni Tıp Tarihi Araştırmaları 8 (ed. Nil Sarı), istanbul 2002, s. 11-16.
Sarı, Nil, Osmanlılarda Sağlık (ed. Coşkun Yılmaz, Nejdet Yılmaz), istanbul 2006, Yayınlayan Biofarma, I, 207- 235. BOA, Cevdet – Sıhhiye, No: 627 (1218/1803) BOA, Cevdet – Sıhhiye, No: 1021 (1214/1799)
Ünver, A. Süheyl, Üsküdar Defterleri, Süleymaniye Kütüphanesi.
Ünver A. Süheyl, “Cüzzam Hastalığına Dair Arşiv Kayıtları ve Kayseri Leproserisi”, Dirim, Mart, sy. 3 (1936, ayrı baskı), s. 1-3.
Ünver A. Süheyl, Tıp Tarihi, istanbul 1943, s. 17.
Ünver A. Süheyl, fiehsuvaroğlu, N. Bedi, Türkiye’de Cüzzam Tarihi Üzerine Araştırmalar, istanbul 1961, s. 6-10.
Yıldırım, Nuran, “Üsküdar Cüzzamhanesi Miskinler Tekkesi”, Hastane (Hospital News), Tem.-Ağus. 2004, yıl 6, sy. 29, s. 32-34.
Yıldırım, Nuran, “Miskinler Tekkesi”, DiA, VIII, 185-186.
Yıldırım, Nuran, “Cüzzamhaneler”, Dünden Bugüne istanbul Ansiklopedisi, istanbul 1994, V, 476.
Miskinler Tekkesine Ait Başbakanlık Osmanlı Arşivi Belgeleri
Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA) Belgeleri
EV.d. no: -1/26205 (H.1302/M.1885)
EV.d. no: -1/28885 (H.1314/M.1897)
EV.d. no: -1/30572 (H.1324/M.1906)
EV.d. no: -1/36603 (H.1311/M.1893)
C.EV. no:175/8737 (H.1207/M.1793)
C.EV. no:72/3569 (H.1137/M.1725)
C.EV. no:509/25728 (H.1202/M.1787)
DH.MKT.no:925/37 (H.1322/M.1905)
DH.MKT.no:1757/37 (H.1308/M.1890)
DH.MKT.no:1742/3 (H.1307/M.1890)
C.SH. no:21/1021 (H.1216/M.1801)
DH.MB.HPS.no:108/48 (H.1336/M.1918)
A.MKT.DV.no:73/44 (R1269/M.1853)
i.DH.no:78/3896 (H.1259/M.1843)
i.DH.no:1160/90683 (H.1307/M.1890)
i.EV.no:13/1313 Z-7 (H.1313/M.1896)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder