Engelliler Politikası






















Hayatı Paylaşmak İçin
“ENGEL ÇOK”

Dr. Mehmet AYSOY




































Kardeşlerime şefkatle bakarak ömrünü tüketen ANNEME







































Önsöz

Avrupa Birliği Sürecinde Özürlüler Politikası (Aralık,2004) yayımlandıktan kısa bir süre sonra Temmuz 2005’te 5378 sayılı Özürlüler Kanunu ve 2006 yılı ortalarında da yönetmeliklerinin tümü yürürlüğe girdi. Bundan böyle AB konseptinde bir ayrımcılıkla mücadele mevzuatı ve ülkemizde ilk defa belli bir kesime yönelik hak temelli bir sosyal politika aracına sahip olduk. Yine bu sürede AB müzakereleri bağlamında sosyal politika konusu gündeme gelmiş ve bu yönlü çalışmalar başlatılmıştır.

AB süreci ülkemizin en önemli projelerinin başında gelmektedir. Hem bu sürecin seyri hem de bizatihi bir proje olarak AB, çok farklı bağlamlarda çözümlenip değerlendirilmek durumundadır. Ne ülkemiz ne de AB küreselleşmenin belirlediği kayda değer sorunların dışında değildir ama ülkemizde AB süreci küreselleşmenin belirlediği sorunlar karşısında, bütün sorunlarımızı tüketecek bir formül olduğuna dair ciddi kanaatler bulunmaktadır.

Ülkemiz adına bir politika; öncelikle küreselleşme sürecini doğru değerlendiren, bu değerlendirmede konu sadece AB sürecine indirgenmeyen ancak AB’nin de içinde yer aldığı çok katmanlı bir yapıya sahip olmak durumundadır. Sosyolojik anlamda piyasa ile ekonominin, ekonomi ile toplumun aynı şeylere karşılık geldiği gibi kullanım yaygınlığına ulaşmış olması, bizim gerçeklik karşısındaki duruşumuzu da belirlemektedir. Ülkemiz ilk başta Batı’da görüldüğü biçimde bir sosyal devlet uygulamasına (Refah Devleti) sahne olmamıştır. Bu fark AB sürecinde karşımıza çıkan bir çok sorun karşısında AB müktesebatının gereği olan ancak çözümü farklı mekanizmaları gerektiren daha başka sorunlar ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda AB süreci sadece müktesebata uyuma indirgenemeyecek bir karakteristik taşımaktadır.

AB, Giddens’ın ifade ettiği gibi; dünyadaki bir çok başka şey gibi, hem küreselleşmeye bir tepki, hem de onun bir ifadesi olarak görülmelidir. AB günümüz koşullarından bir hayli farklı bir bağlamda ortaya çıkmış ve küreselleşmeyle birlikte ortaya çıktığı bağlamdan çok farklı bir bağlama evrilmiştir. Küreselleşmenin sorunlarına karşı bir tür çözüm olarak nitelendirilebilecek olan AB projesi, hem geçen sürede hem de halihazırda sürekli değişen bir projenin adıdır. Küreselleşme ulus-devletin doğasını ve rolünü değiştirmektedir bu anlamda AB hiçbir zaman yine Giddens’ın ifadesiyle; süper bir ulus-devlet gibi olmayacaktır. Bu anlamda bizim için AB; ekonomik zenginliğin artırılması, bireysel özgürlüklerin korunması ve demokratik hakların ayrımsız tanınmasını kapsayan, dünyadaki herkesin paylaşabileceği ideallere karşılık gelmektedir.

Geçen süre sosyal sorunların çözümünde yasal düzenlemelerin etkinliği ya da geçerliliği üzerine sosyolojik yorum yapabilme imkanı sunması açısından anlamlı bir süredir. AB serüvenimiz, uyum yasaları dikkate alındığında ağırlıklı olarak yasal eksenli bir süreçtir, sosyal sorunlar ve söz konusu sorunlara yönelik üretilen politikalar bağlamında seyri yorumlamak durumundayız.

Bu çalışma özürlüler kanunu ekseninde hem özürlülük hem de sosyal yapının çözümlenmesini içermektedir. Çalışmanın hacmi ekler nedeniyle olması gerekenden daha büyük olmuştur ancak bunun nedeni okuyucuya özürlüler adına var olan mevzuatın nasıl özürlüler aleyhine birer araca dönüştüğünün göstergesi olması nedeniyledir. İkinci olarak özürlüler mevzuatı bu alanda bir dilin oluşmasını da belirlemiştir. Bu nedenle çalışmanın sonuna bir sözlük yerleştirilmiştir.

Dr. Mehmet AYSOY
Ankara, 2008



İçindekiler

I. ÖZÜRLÜLÜĞÜN HALLERİ
Kısa Bir Gerekçe

DÜNYADA ÖZÜRLÜLER POLİTİKALARI

Avrupa Toplum Modeli
Özürlüler Hareketi
Sosyal Model
Bağımsız Yaşam

ÜLKEMİZDE DURUM OLARAK ÖZÜRLÜLÜK

Kırsal ve Kentsel Alanda Özürlülük
Geleneksel Yapıda Özürlülük
Modernliğin İçinde Özürlülük
Ayrımcılık
Özürlülüğün Nedenleri
Bakım Hizmetleri
İstihdam
Ulaşılabilirlik
Özürlülüğe Yaklaşamayan Yaklaşımlar
Mevcut Yaklaşım

II. ÖZÜRLÜLER KANUNU
Metnin Serüveni

Ne Medikal Ne De Sosyal Model
Genel Esaslar; ruh ve metnin farklılaşması
Kamu Reformuna Rağmen
Toplumun Bir Kesimine Ait İlk Kanun
Pozitif Ayrımcılık
Fırsat Eşitliği

KANUNUN FARKINDALIK ARACINA DÖNÜŞMESİ

III. GEREKÇESİNE YABANCILAŞAN METİN
İsmi Artık; 5378

Amaç
Kapsam
Tanımlar
Genel esaslar
Sınıflandırma
Bakım
Ruhsatlandırma
Hizmet sunumu
Bakım çeşitleri
Rehabilitasyon
Erken tanı ve koruyucu hizmetler
İş ve meslek analizi
Meslekî rehabilitasyon
İstihdam
Eğitim ve öğretim
Eğitsel değerlendirme
Değiştirilen Hükümler

IV. YÜRÜRLÜKTE OLAN,
HAYATTA OLAMAYAN KANUN

Terminatör Yönetmelikler
İlk Yönetmelik ve İlk Ayrımcılık
Bakım Hizmetinden Bakım Yardımına
Ulaşılabilirliğe Ulaşılabilir mi?
Islık dilinden İşaret Diline
Rehabilitasyondan Özel Eğitime
Sevgi Evlerinden Sevimsiz Villalara

III. HAYATI PAYLAŞMAK İÇİN
Engel “ÇOK”

Sosyal Yapı Bariyerleri
Geleneğin Direnci
AB’nin Araçsallaştırılma İmkanı Tükendi
Farkındalığın Derinleşmesi
Sanatçılar Kadar Sanatın Konusu Olmak
Ayrımcılığın Halleri
İstihdam
Yaşlılık
Göçmen Toplum
Bir Toplum Modeli İhtiyacı

Sözlük

Ekler

Ek 1; 2005 Özürlülerin İstihdamı Yılı Genelgesi
Ek 2; Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması Ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik
Ek 3; Korumalı İşyerleri Hakkında Yönetmelik
Ek 4; Özel Mesleki Rehabilitasyon Merkezleri Hakkında Yönetmelik
Ek 5; Özürlüler Veritabanı Oluşturulmasına Ve Özürlülük Bilgisinin Nüfus Cüzdanında Yer Almasına Dair Yönetmelik
Ek 6; Bakıma Muhtaç Özürlülerin Tespiti Ve Bakım Hizmeti Esaslarının Belirlenmesine İlişkin Yönetmelik
Ek 7; Türk İşaret Dili Sisteminin Oluşturulması Ve Uygulanmasına Yönelik Usul Ve Esasların Belirlenmesine İlişkin Yönetmelik































































I. ÖZÜRLÜLÜĞÜN HALLERİ
Kısa Bir Gerekçe



























DÜNYADA ÖZÜRLÜLER POLİTİKALARI

Küreselleşme, ulus-devletlerin yaşadığı sorunların önemli bir bölümünü refah devleti uygulamalarına bağlamıştır. AB bu anlamda Avrupa ülkelerindeki sosyal refah sistemlerini ortaya çıkaran bir oluşum değildir, hatta tam tersi bir durum söz konusudur ve AB, tek tek Avrupa ülkelerindeki sosyal refah uygulamalarını zayıflatan bir etki oluşturmaktadır.

AB Projesinde sosyal politika ve refah devleti ile ilgili tartışmalarda anahtar, sosyal hakları da içeren vatandaşlık haklarında düğümlenmekte, buna göre de devletin sosyal ihtiyaçları karşılama yükümlülüğü olup olmadığı sorusuna gelinmektedir. Şimdilik görünen o ki, geçmişte sosyal haklarla donanmış bir vatandaşlık anlayışına daha yakın duran Avrupa refah devleti, şimdi bu hakların kurumsallaşması ve sosyal hizmete dönüşmesi açısından bazı geri adımlar atmaktan yanadır. Bir yandan sosyal hizmetlerin bir kısmını özelleştirmekte, öte yandan da verilen hizmetlerin süresini veya kapsamını daraltmaktadır. Aile, piyasa ve refah devleti arasında paylaşılmış sosyal koruma ve sosyal dayanışma giderek bu ülkelerde de piyasa ağırlıklı olmaya yönelmekte veya sürekli bu baskıyı hissetmektedir. Roma Anlaşması’ nda sosyal dayanışma konusunda getirilen hükümler sınırlı olsa da yine de sosyal uyumun öneminden söz edilmektedir.

Daha sonra ise izlenen politikaların bir sonucu olarak sosyal uyum giderek önem kazanmakta ve bu yolda atılan adımlar çoğalmaktadır. Komisyon’un 1994 yılında yayımladığı ve “Avrupa Sosyal Politikası: Birleşmeye Doğru Bir Yol” başlıklı beyaz kitapta, Avrupa sosyal modelinden ne anlaşıldığı konusunda bazı değerlerin ortaya konduğunu görüyoruz. (EC, 1994): Buna göre, demokrasi ve insan hakları, piyasa ekonomisi, serbest toplu pazarlık gibi sendikal haklar, fırsat eşitliği, sosyal refah ve dayanışma, Avrupa toplum modelinin ortak değerleri olarak ortaya konmakta ve bu değerlerin bir maliyet değil rekabetin sürdürülmesi açısından da önemli özellikler olduğu belirtilmektedir. Sosyal politika alanında, yasal düzenlemelerle toplu sözleşmelerde temel araçlar olarak kabul edilmektedir. AB’nin duyarlılık gösterdiği ve ele almayı gerekli gördüğü konular olarak iş ve çalışma koşulları, işgücü dolaşımı, fırsat eşitliği, sosyal koruma ve kamu sağlığı olmak üzere beş sosyal politika alanı bulunmaktadır. Amsterdam Anlaşması ise, hem sosyal şartı içine almakla, sosyal politikaları, Avrupa’yı kuran anlaşmanın vazgeçilmez bir parçası yapmış, hem de sosyal hükümlerde getirdiği değişiklikler ile sosyal dışlanma, ayrımcılık gibi bazı yeni konuları sosyal politikaların içine katmıştır.

Avrupa Toplum Modeli

Bu bağlamda AB projesi; “Sosyal Avrupa” başlığında bir “toplum modeli” ne dayanmaktadır ve bu model; yoksullukla mücadele, ayrımcılıkla mücadele, sosyal içerme, sosyal dışlanma, toplumsal uyum gibi bir dizi programı kapsamaktadır. Söz konusu programlar belli bir süredir ülkemizin de muhatap olduğu programlardır.

Sosyal dışlanmayla mücadele programları AB sosyal politikasının en önemli araçları olarak karşımıza çıkmaktadır. Sosyolojik bir kavram olarak sosyal dışlanma; geleneksel olarak yoksullukla mücadele programlarında karşımıza çıkan “marjinal” konseptinden farklı, daha başka bir ifadeyle yoksulluğun tanımlandığı toplum tasarımı olan, orta sınıf, üst sınıf, alt sınıf gibi toplum katmanlarını içeren bir modeli değil, toplumun çoğunluğunu temsil eden bir “toplum merkezi” ne göre geliştirilmiştir. Sosyal dışlanma kavramı statik olmaktan çok dinamik bir kavramdır ve bir süreci ifade etmektedir. Herhangi bir alandaki yoksunluk o alandan başlayarak insanın toplumdan dışlanma sürecini başlatmaktadır. Sosyal bütünleşmenin karşıtı olarak ele alındığında sosyal dışlanma; sivil, politik, ekonomik ve sosyal vatandaşlık haklarından mahrum olma-edilme durumu olarak tanımlanmaktadır. 1970’Li yıllarda özürlüler, suçlular, bakıma muhtaç yaşlılar gibi dezavantajlı grupları ifade ederken 1980’li yıllarda işsizlik, eşitsizlik ve yoksulluk olguları da ‘sosyal dışlanma’ya dahil edilmiştir. Genel olarak sosyal dışlanmayı, insanları toplumsal yaşamdan uzaklaştıracak düzeyde maddi ve manevi yoksunluk içinde olmaları, haklarını ve yaşamlarını koruyacak, onları destekleyecek her türlü kurumdan ve sosyal destekten yoksun oldukları ölçüde katlanarak büyüyen bir süreç olarak tanımlamak mümkündür.

Sosyal içerme programları; sosyal dışlanmaya karşı, hem gelir düzeyleri toplum ortalamasının çok altında olduğu için, hem de etnik ve ya dini kökenleri, toplumsal cinsiyetleri, eğitim durumları, fiziksel veya zihinsel engelleri dolayısıyla topluma eşit vatandaşlar olarak katılmakta zorluk çeken insanların durumunu kurumsal düzenlemeler yoluyla çözmeye yönelik bir amaçlamaktadır. Burada söz konusu olan, sadece istihdam olanakları yaratmak veya insanlara fırsat eşitliği tanımak değildir. Söz konusu olan, kendi özellikleri nedeniyle, bu olanak ve fırsatlardan herkes gibi yararlanamayanların durumunda, eşit vatandaşlık kavramının içini doldurmaya yönelik, siyasi iradeyle alınmış bir kurumsal önlemler bütünüdür.

Bu bağlamda Avrupa Toplum Modeli, sosyal politika alanından bir dizi programı belirleyen ideal ya da sosyolojik anlamda tipolojik diyebileceğimiz bir toplum yaklaşımına dayanmaktadır. Bu toplum yaklaşımı süreç içerisinde daha belirgin ve söz konusu programlarda vurgusu daha yoğun olan “toplumsal uyum stratejisi” ekseninde çözümlenebilir. Avrupa Konseyi’ne göre toplumsal uyum;

“bir toplumun eşitsizlikleri azaltarak ve kutuplaşmaları gidererek tüm üyelerinin refahını güvence altına alma yeterliğidir. Uyumlu bir toplum, bu ortak amaçları demokratik yollarla gerçekleştiren özgür bireylerden oluşan birbirine destek olan bir topluluktur. Bu yaklaşıma göre; etnik ve kültürel çeşitliliği olmayan bir toplum yoktur, sorun bu çeşitliliği bölünme ve çatışma nedeni olması yerine karşılıklı zenginleşme nedeni olması için yönlendirmektir. Uyumlu bir toplum bunlarla ve diğer gerilim kaynaklarıyla birlikte yaşama yolunda açık ve demokratik bir yolla tatmin edici yöntemler geliştirmiş bir toplumdur.” (AB Toplumsal Uyum Stratejisi Belgesi)

Toplumsal uyum; yalnız toplumsal dışlanma ve yoksullukla mücadele sorunu değildir. Dışlanmanın azalmasını getirecek bir toplumsal dayanışma yaratmayı da içerir. Günümüz Avrupalıları toplumsal uyuma yönelik bir dizi somut tehdidin bilincindedirler. Örneğin, istihdamda değişen modeller, sosyal güvenlik sistemlerinin sürdürülebilirlikleri konusundaki kuşkular birçok kimsede gelecekteki refahlarının daha da belirsizleştiği duygusuna yol açmaktadır. Kentlerin bakımsız kesimlerindeki toplumsal sorunlar ve suç işlemeler, insanların günlük yaşamlarında kendilerini daha az güvende duymalarını getirmektedir. Bazıları da yükselen çokkültürlülüğün, geleneksel kimliklerine bir tehdit oluşturduğunu düşünmektedirler. Bu arada yeni bilişim ve iletişim teknolojilerinden veya özelleştirilmiş hizmetlerden (su, elektrik vb.) yararlanmadaki uyumsuzluk nedeniyle yeni yoksulluk ve dışlanma riskleri de ortaya çıkmaktadır. Bu ve başka nedenlerden ötürü toplumsal uyum şu sıralarda birçok kimse tarafından tehlikede olarak algılanmaktadır. Avrupa konseyi üye devletlerini toplumsal uyuma öncelik vermeye götüren de bu olmuştur. Avrupa Birliğinin hak temelli sosyal politika yapılanması aynı zamanda refah devleti modelinin de yeniden yapılandırılmasını içermektedir;

“Haklar sosyal bir politika için en sağlam bir temel sağlar. Haklar toplumun tüm üyelerini eşit bir zemine ayak basmalarını getirir. İnsan hakları temel alındığında, devletin sosyal politika alanındaki girişimi artık bir hayırseverlik veya daha az varlıklılara yönelik bir refah götürme sorunu olmaktan çıkar, herkes için aynı olan hakların kesin sağlanması sorununa dönüşür. Bir toplumun herkesin refahını güvence altına almadaki yeterliği toplumun tüm kesimlerince bir sorumluluk olarak görülmelidir. Yirminci yüzyıl boyunca ailenin rolü ve diğer geleneksel toplumsal ilişkiler bir yana, iş dünyası, ekonomik gelişmeden sorumlu iken refah da devletin sorumluluğu altında sayılıyordu. “(Refah devleti)”. Son on yılların ekonomik sorunları ve ekonominin küreselleşmesi bu modelin artık uygun olmadığını ve herkesin refahını tüm toplum kesimleri tarafından, devlet, iş dünyası ve kişilerin paylaştığı bir hedef olması (“Refah toplumu”) gerektiğini ortaya koydu. Yeni durum devletin çekilmesini getirmese de yeni ortaklıklarda içinde olmak üzere daha farklı hareket yollarını aramasına götürmektedir. Toplumsal uyum için zorunlu karşılıklı sorumluluk ve karşılıklı bağımlılık duygusunun geliştirilmesinde herkese bir rol düşmektedir. Bu nedenle ebeveynler çocukları yetiştirirken onlara aile yaşamlarında da gözlemlenebilen bir toplumsal sorumluluk duygusu vermeleri gerekir.” (AB Toplumsal Uyum Strateji Belgesi)

AB’nin özürlülerle ilgili stratejisi öncelikle İngiltere’den ciddi etkiler taşımaktadır. İngiltere’nin yürürlükte olan mevzuatı (İngiliz Ayrımcılıkla Mücadele Kanunu), 1995 yılından itibaren düzenli olarak yenilenmektedir. Bu kanunda yer alan kategorilerle AB muktesebatı arasındaki benzerlik anlamlı bir veridir. İngiltere özürlülerle ilgili stratejisini bağımsız yaşam yaklaşımı eksenine yöneltmiştir.

İngiltere Başbakanlığı’na bağlı özürlülerle ilgili kuruluşların hazırladığı raporda ; 2025 yılına kadar yapılacaklar ve bu çalışmaları belirleyen strateji oluşturulmuştur. Planın dayandığı toplum modeli “fırsat toplumu”dur (opportunity society). Sosyal politikaların birer toplum modeline dayanıyor olması ve özürlülük konusunda değişen yaklaşımlarla bu toplum modellerinin değişmesi dikkat edilmesi gereken bir durumdur. Fırsat toplumu modeli ile Avrupa Toplum Modeli arasındaki fark önemli olduğu kadar Avrupa Toplum Modeli’nin evrileceği yön olarak Fırsat Toplumu Modeli yol haritası niteliğindedir.

Söz konusu rapora göre 2025’e kadar 4 anahtar alanda çalışma yürütülecektir; bağımsız yaşam, küçük özürlü çocuğu olan ailelerin desteklenmesi, ergenliğe geçişte destek ve istihdamın desteklenmesi. Bu yaklaşım sosyal modelin devlet politikası haline dönüşmesi anlamını taşımaktadır. Bu durum daha farklı bir düzlemde özürlüler hareketinin taleplerinin sosyal politikaya yansımasıdır.

Özürlüler Hareketi

Herhangi bir sosyal hareket gibi özürlü hakları hareketinin aşamalar halinde geliştiği söylenebilir. Özürlü hakları hareketi üç aşamada gelişmiştir: problemin tanımı, çözümler, sonuçlar. Toplumsal bir soruna çözüm arayan toplumsal bir hareket, sorunu ve kaynağını açıklığa kavuşturacaktır. Yani hareket, hem yanlışın ne olduğunu, hem de sorunun kaynağının ne olduğunu saptayıp, açıklayarak problemi tanımlayacaktır.

Özürlü hakları hareketi bağlamında sorun, özürlü kişilerin dışlanması (marjinalleşmesi) ve sonucunda baskı altına alınmasıdır. Bu problemlerin kaynağı, ırkçılık ve cinsiyet ayrımcılığı gibi, kişisel düzeyde olduğu ve kurumsal uygulamalarla meydana çıktığı söylenir. Özürlü hakları hareketi noktasından bakıldığında bu özürlülerin baskıcı marjinalleşmesinin, biraz önyargılar ya da yanlış kavramlardan kaynaklandığını fakat aynı zamanda iyi niyetlerden de “özürlü olmayan insanların kafasındaki özürlülerle ilişkilerinde açıkça görüldüğü gibi” kaynaklandığı görülür.

Birinci aşamasında, özürlü hakları hareketi,
1 ) özürlülerin marjinalleşmeye maruz kaldığı
2 ) böylece de baskıya maruz kaldıklarını öne sürdü.
Bu aşamada ilk olarak marjinalleşme tanımlandı ve onun ( marjinalleşmenin ) baskıcı yapısı ortaya çıktı. Özürlülerin karşılaştığı problemleri anlamak için özürlü hakları hareketi;
1 ) noksanlık, zayıflık, bozulma ve özür,
2 ) damgalama ve marjinalleştirme arasındaki ayrımı yaptı.
Eksiklik ve özürlülük arasındaki farklılığa ek olarak, özürlü hakları hareketi anlayışı damgalama ve marjinalleşme arasındaki faklılığı da içerir. “Damgalama, bireyin haysiyet kırıcı bir tutuma maruz kalması sürecidir”. Damgalanmış kişinin hayatın merkezindeki…sorun…”kabul edilmedir”. Özürlülerle ilişki halinde olanlar, özürlülere saygı ve önem verme konusunda başarısızdırlar. Kaldı ki özürlülerin bu zaten hakkıdır.

Marjinalleşme ise bireyin sosyal hayatın dışında olma sürecidir. Bu durum, bireyin etkili bir şekilde “vatandaşlık, kaynaklar… eğitim ve çalışma, ev edinme konusunda özürlüyü reddeder…yaşamda”. Yani, marjinal kişi sosyal hayatın idari ve ekonomik işleyişinden dışlanır. Dahası, marjinalleştirme kişinin kendi hayatı üzerindeki otoritesini elinden alır. Damgalama ve marjinalleştirme, her biri eksikliği olan kişiyi sosyal hayatın dışına iter. Ve her biri insanları özürlü kılar. İkisi arasındaki önemli farklılık, damgalamanın genellikle bire bir ilişkilerin yaşandığı aile, arkadaş çevresi, komşular ve iş yerindeki samimi gruplar da kendiliğinden meydana gelen, “kişisel ve resmi olmayan bir yapıda olmasıdır”.

Marjinalleşme ise, bürokrasi gibi, samimi olmayan, “resmi ve kendiliğinden olmayan” ilişkilerin yaşandığı daha ikincil (tali) bir çevrede oluşur. Hatta, marjinalleşme bireyin içinde yaşadığı toplumdaki ekonomik ve idari ilişkilerine de yansır. Bu yüzden, “marjinalleşmiş bir dünyada kendileri özürlü olduğundan dolayı, kaliteli ve işinde yeterli çalışanları geri çevirirler. Bu öyle bir dünyadır ki, özürlülere ilişkin sosyal politikaları belirlerken, özürlülerin katılmadığı toplantılar yapılır. Onlar hakkındaki pek çok şey onlar olmadan yapılır.

Özürlü hakları, ne marjinalleşmiş ne de damgalanmış özürlülerle ilgilenir. Hareket daha çok özürlülerin ekonomik ve politik haklarıyla ilgilenir, iş hakkı, kendini ifade hakkı, (özgürlük), kendi karar verme hakkı (self-determanition) ve kendi hayatına egemen olma hakkı gibi “damgalamayı yardımcı ya da faydalı bir anlayış olarak ele almaz”. Damgalamanın analizi daha çok yakın çevreyi ele alır, ekonomik ve politik haklar üzerinde durmaz. Yani, hareket marjinalleşme üzerinde durur.

Böylece, hareketin amacı özürlülerin gerçekten şunları söyleyebildiği bir dünya yaratmaktır.

“....Biz, kendi hayatımızın sorumluluğunu üstlenebiliriz,…başkalarının bizim ilişkilerimizi yönetmesine ihtiyacımız yok, bizim için en iyi olanı en iyi biz biliriz, kendi organizasyonlarımızı ve programlarımızı kontrol edebilir ve… doğrudan bizi etkileyecek olan hükümet fonlarını, sosyal politikayı ve ekonomik yatırımların üzerinde etki edebiliriz…”

Sosyal Model

Özürlü hakları hareketinin temel yaklaşımı sosyal model olarak adlandırılmaktadır. Sosyal modelin kendisini yapılandırdığı ötekisi “tıbbi model” dir. Tıbbi modelin odak noktası, özürlü insanların fiziksel ve biyolojik durumudur. Ayrıca, tıbbi model özürlülüğü, daha sonra bireyin “normal yaşama” dönebileceği ya da mümkün olduğunca yaklaşabileceği, onarılabilir, ve daha da önemlisi onarılması gereken bir durum olarak görür. Başka deyişle, tıbbi model özrü olan bir insanı, örneğin, kızamık gibi bir hastalığa yakalanmış insan olarak ele alır. Bunun sonucunda, tıbbi model özrü /engeli olan bir insanın rahatsız ya da hasta birisi gibi davranmasını ister, yani bir “hasta insan rolü” oynamasını varsayar.

Böylece, tıbbi model bir makullük yapısı, yani hasta rolünün ayrıcalıklarını ve yükümlülüklerini tanımlayan örtülü öncüllerinin, özürlülüğü olan insanları kontrol eden, hatta bunaltan, ve onları özürlü ve insanlıktan çıkmış olarak ele alan bir politikalar ve prosedürler seti oluşturmaktadır. Ne yazık ki, “hasta rolü [özürlü] insanın kendi işlerinin üstesinden gelmesiyle ilgili yükümlülüklerini iptal eder”. Gerçekten de, bu rol onları, özürlülük “devam ettiği sürece, bir hasta olarak bağımlılıklarını normatif bir şekilde kabul etmeye” teşvik etmektedir

Fakat, Kassenbaum ve Baumann’ın öne sürdüğü gibi,

“hastalığın” ya da sakatlığın “geçici olmadığı” durumlarda, …. [hasta] rolü ile ilgili beklentiler açıkça uygulanabilir değildir. özürlülük, geçici olmak dışında her şekilde olabilir, bütün hayat boyunca devam edebilir. Ayrıca, engelli insanların karşılaştıkları problemleri “bir tıbbi problem olarak tanımlamak, buna uygun bir çözüm yolunu da varsayar … bu insanların hayatlarının müttefik [tıp ya da sağlık] uzmanları ordusu tarafından domine edilebileceği gibi”

Böylece özürlü ( hasta ) insan kendi başına aktif olmak yerine pasiftir, teknik olarak ehil sağlık uzmanları tarafından etki altındadır. Sonuçta, Charlton’un da belirttiği gibi, engelli insanları … kendi hayatlarının sorumluluğunu alamaz gibi gören” bir çeşit paternalizm (vesayetçilik) söz konusudur. Kısacası, hasta rolü özürlü insanı bağımsızlıktan, yani, insan kişiliğinin temel özelliği olan, kendi hayat meselelerini kontrol etme durumundan yoksun bırakır. Özürlü hakları hareketi, başlangıç safhasında, tıbbi modeli eziyet verici, toplumdan dışlanmanın ana kaynağı, sağlıklı, özürlü olmayan insanların üstünlüğü; ve bu yüzden de özürlü insanların bunaltıcı marjinalleşmesinin ana kaynağı olarak görür.

İkinci safhasında hareket, tıbbi modelin egemenliğini kırmaya ve bunu yeni bir modelle değiştirmeye çalışır. Hareket ayrıca, özürlüleri kendi haklarını vatandaş olarak koruyabilmelerini ve ulusal ekonomide üretken rol üstlenmelerini mümkün kılacak yasalar yapılmasını, ve yeni modelin uygulandığı ve engellilerin vatandaş olarak ulusal ekonomide üretken rol almalarına izin veren bağımsız yaşama merkezlerinin oluşturulmasını talep eder.

Genel olarak, özürlü hakları hareketinin, engelli insanların bunaltıcı bir şekilde marjinalleşmesi problemine karşı öne sürdüğü çözüm önerisi üç başlı bir yaklaşımı içermektedir:

1) Özürlülüğü anlamanın uygun bir modeli olarak, tıbbi modele meydan okuyan ve bunun yeni birisiyle ikame edilmesini öneren sosyal bir modele sahip ideolojik yaklaşım;

2) Özürlülerin haklarını garanti eden yeni yasalar öneren yasamacı yaklaşım; ve,

3) Özrü olanların kendi başarılarından ( ya da başarısızlıklarından ) sorumlu olabildikleri Bağımsız Yaşam Merkezleri kurulmasını öneren örgütsel yaklaşım.

Bağımsız Yaşam

Hareketin önerdiği revizyona, yani sosyal modele göre, özürlülük durumu bireyin özürlü olmasının tahammül edilebilir, gerekli bir sonucu değil, büyük ölçüde toplumun özürlülüğe tepkisinin yarattığı bir şeydir. Gerçekten de, kişiyi engelli durumuna getiren özrün kendisi değil, toplumun özürlüğe tepkisidir. Ayrıca, bu türden bir toplumsal tepki, özürlü insanların bağımsızlığını mazeretsiz bir şekilde reddeden bir adaletsizliğe neden olmaktadır. Bunun dışında, eğer engellilik durumu, özürlü hakları hareketinin iddia ettiği gibi, bir sosyal operasyon ise, “o zaman engelli insanlar, koşulların bireysel kurbanları yerine, … toplumun kolektif kurbanları olarak görülecektir . Ayrıca, eğer özürlülük durumu toplumun uyardığı opresyonun bir sonucu ise, bu operasyonun elimine (ayrıştırma) edilmesi, veya en azından azaltılması, uygun yasaların kabul edilmesi gibi, toplumsal bir eylem gerektirir. Bu yüzden özürlülük durumu için yeni bir tanım, yeni bir model önermek hareket için çok önemlidir.

Yukarıda değinildiği gibi, yeni model iki ön kabule dayanmaktadır:

1 ) Sosyal koşullar, özürlü insanı değil, özrün kendisini bir engellilik durumuna dönüştürmektedir;

2 ) Özürlülerle ilgili çabaların odak noktası, özrün kendisi değil, bu insanların kişilikleri, yani, kendi engellilik durumları ile birlikte nasıl yaşayacaklarına dair bağımsız kararlar alma yetisi ve hakkı olmalıdır. Yani, söz konusu olan “özürlü bir insanın refahı” değil, söz konusu olan “özürlü insanların, insan haklarıdır”.

Başka bir deyişle, sosyal modelin ilk ön kabulü özürlülük durumunun bir sosyal yapı ve sosyal yaratım olduğudur. Özürlülük bireysel ve kolektif bir şekilde, özürlü olmayan insanların görüşleri sonucunda inşa edilmiştir ve düşmanca sosyal tavırlarla ve engellilerle olan karşılaşmalarda yada temel ilişkilerde onların damgalanmasıyla ifade edilmektedir. Bununla beraber, özürlülük aynı zamanda, toplumun, devleti ve ekonomiyi karakterize eden ikincil ilişkilerde özürlülerin karşılaştığı sınırlamalardan açıkça görülen yasalarının, politikalarının ve kurumsallaşmış alışkanlıklarının sonucu olarak bir toplumun yarattığı bir şeydir. Kısacası, birinci ön kabul özürlülük durumunun eksikliğin doğrudan sonucu değil, sosyal kısıtlamaların sonucu olduğudur. Bu tür kısıtlamalar, örneğin, binalara girişlerdeki zorlukların (özürlülerin kullanması için rampa yada asansörlerin olamaması), zeka ve sosyal yetenekle ilgili tartışılır anlayışların (özürlülerin aynı zamanda aptal ve kendilerine bakamayacak kadar yeteneksiz olduklarının düşünülmesi gibi), genel nüfusun işaret dilini kullanamamasının, körlerin okuyabileceği okuma materyallerinin eksikliğinin yada gözle görülmeyen engellere sahip insanlara (akıl hastalığı gibi) yönelik düşmanca kamusal tavırların sonucu olarak ortaya çıkabilmektedir.

Özet olarak, özürlü insanlar, “yürüyebilen, mükemmel görme ve işitmeye sahip, net konuşabilen, ve zeka olarak hünerli olan insanların ihtiyaçlarına uyarlanmış bir toplum tarafından, özürlü duruma getirilmektedir” .

Sosyal modelin ikinci ön kabulü, özürlü insanların mümkün olduğunca kendi hayatlarını kontrol edebilmesi ve bunu yapması gerektiğidir. Yani, her şeyden önce, onların kişiliğine, mazeretsiz kısıtlamalara maruz kalmadan bağımsız olabilmelerine, kendi tercihlerini yapabilmelerine, ve bunları gerçekleştirebilmelerine saygı duyulmalıdır. Bu ön kabul, sakatlığı olan yada olmayan her bir insanın yapabileceği ve yapamayacağı bir dizi şey, “bireye özgü olan zihinsel ve fiziksel beceriler dizisi” olduğu görüşüyle geliştirilmiştir. Ayrıca sosyal model, özrün kendisinin bir insana özürlü birisiyle ilgili fikir vermesi gerektiği görüşüne dayalı politika ve pratiği reddetmeyi makul bulmaktadır. Yani, model, kişiliğin, “insanlığın ortadan kaldırılmasını ve engelli insanın kendi haline bırakılmasını” makul görmemektedir. Charlton’un belirttiği gibi insanlar,

“kör, sağır, özürlü gibi isimlerle tanımlanmamalıdır, çünkü bu durumda “onların kişilikleri durumlarıyla özdeşleştirilmektedirler”.

Bunun aksine, sosyal model, özürlülüğün biçimi veya derecesi ne olursa olsun, herkesin bağımsızlığına ( otonomi ) saygı duyulması gerektiğini talep eder. Bu talebin nedenlerinden biri, özürlülüğün uzun vadeli, hatta ömür boyu bir tedavi gerektirebileceğidir. Yukarıda belirtildiği gibi, tıbbi model uygulanıyor olsaydı, özürlü bir insan, hiçbir soru sormadan önerilen tedaviyi, bağımsızlıklarının askıya alınmasını pasifçe kabul etmesi beklenen ömür boyu bir hasta haline gelirdi. Fakat, bağımsızlığa önem veren sosyal model, “tedaviden ilgiye geçilmesini” ve tedavinin “artık doktorun yaptığı ve hastanın kabul ettiği bir süreç olmadığının” kabul edilmesini talep etmektedir. Tabii ki, söz konusu önkabul, “fiziksel olarak işler olmaya karşı çıkmayı istememekte, … sadece tercihi, riski ve kendini-hayatını-belirleyebilme hakkını ( self-determination ) vurgulamaktadır” . Bununla beraber, bu ön kabule göre, “tedavinin başarılı olabilmesi için, … hastanın aktif katılımcı olması gerekir”. Ayrıca, bağımsızlıkla ilgili ikinci ön kabule göre ise, özürlü insanların “kendileri için tıbbi olanlar dahil bir çok konuda karar alabilmelerine” izin verilmesi ve hatta bunun teşvik edilmesi kabul edilmelidir. Herkes özürlü bir insanın bağımsızlığı konusunu değerlendirmeli ve bunun, bireyin kontrol hakkını elinden almadan nasıl teşvik edilebileceği ve yardım edilebileceği sorusunu sormalıdır.

Bu yaklaşımlar dünyada özürlülerle ilgili politikaların geleceği bağlamı göstermektedir. Bu yaklaşımlar ekseninde ülkemizdeki durumun karşılaştırılması ise nasıl bir yol haritasına ihtiyacımız olduğunu belirler. Açıkçası sosyal modelin devletlerin politikalarına dönüşmesi ile yeşil hareketin durumu hakkında benzerlikler bulunmaktadır. Bir karşı duruş, sistem eleştirisi olarak ortaya çıkan yeşil hareket günümüzde siyasi bir harekete dönüşmüştür. Sosyal modelin etkisi belli risklerin ortaya çıkmasını belirlemektedir. İlk başta bu yaklaşım özürlülük olgusunu devlet düzeyinde baş edilebilir nitelikten çıkartmaktadır. Bu bağlam haklar konusunu aşmış, toplumsal yapının dönüştürülmesi için bir araca dönüşmüştür.

Avrupa Toplum Modeli karşısında Fırsatlar Toplumu Modeli’nin uygulanabilirlik açısından önemli farklar içermesi önemlidir. Bunun karşısında ülkemizde bir sosyal politikanın olmaması, bu alanda bir toplum modeli tanımlamasına da imkan vermez. Çok zorladığımızda ancak Geleneksel Toplum Modeli’nden söz edebiliriz. Ülkemizde var olan sosyal alana dair kurumlaşma ve politikalar yoksulluk bağlamıyla sınırlı olduğu için sosyal yardım odaklıdır. Bu nedenle AB sürecinde yapıla gelen uygulamalar; sosyal dışlanma, sosyal içerme ilgili raporlar sadece bürokratik iş olarak kalmaktadır. Ülkemizin kendi koşullarında Avrupa Toplum Modeli’ni kendi politikaları için referans alması beklenmemelidir. Ancak kendi gerçekliğimize uygun, halihazır durumu kuşatan bir toplum modeline olan ihtiyaç da ortadadır. Böyle bir durumda ülkemizde bir sosyal politikadan söz edebilme imkanına da kavuşmuş olacağız. Eksiklik, ülkemizde sosyal sorunlar karşısında yapılması gerekenleri, yapılabilecekleri belirlediği kadar sonucu da belirlemektedir .


ÜLKEMİZDE DURUM OLARAK ÖZÜRLÜLÜK

Özürlülük homojen bir yapı arz etmez. Medikal açıdan önlenebilir boyutundan, eğitim açısından eğitilebilir-öğretilebilir boyutlarından, istihdam açısından çalışabilirlikten, bağımlılık ve bakım hizmetleri açısından bakıma muhtaçlık boyutundan söz edebileceğimiz gibi, yoksulluk, kadın olmak gibi çifte dezavantajlılık boyutlarından yani hem yoksul hem özürlü olmak, hem kadın hem özürlü olmak gibi bir çok kategoride çözümlenip değerlendirilmesi gereken bir olgudur özürlülük.

Kırsal ve Kentsel Alanda Özürlülük

Toplumsal yapımız kırsal ve kentsel alanın belirlediği farklılıklarla gelişmiş ülkelerin yapısından karakteristik olarak ayrılmaktadır. Özürlülüğün kendi içindeki en önemli farklılığı, özürlülüğü kendi içinde dikey olarak kesen ve farklılaştıran gerçeklik bu sosyolojik eksene dayanmaktadır. Kentsel dokuda ulaşılabilirlik sorunlarından söz edebiliriz ancak kırsal alan için bu kategori neyi ifade edebilir? Bu gün özürlülüğün önündeki engellerden söz ettiğimizde aslında hep kentsel alanla ilgili konuşuyor ve düşünüyoruz. Yoksulluk konusu dahi bu bağlamı aşamıyor. Sıkça eleştirildiği üzere sosyal yardım konusu aslında kent yoksulluğudur.

Bu bağlamda kırsal alan için üçlü dezavantajlılık hallerinden söz ederiz; yoksul olmak, kadın olmak, özürlü olmak. İşte bu durum özürlülüğün engelliliğinin en üst sınırıdır. Kırsal alanda ulaşılabilirlik yanında kültürel yapının getirdiği engeller dahil edildiğinde engellilik de en üst sınıra bu alanda ulaşır.

Geleneksel Yapıda Özürlülük

Gelenek toplumumuzda sosyal yapıyı etkileyen en önemli etmen olarak karşımızdadır. Politik alandan bürokrasiye kadar bir çok alanda geleneksel yapı ve etkilerinden söz edebiliriz. Özürlülüğün gelenek bağlamında yer alan engelleri ise sadece kültürelliğe vurgu yapılarak çözümlenecek başka deyişle eğitim şart bağlamına indirgenemeyecek kadar derindir .

İlk başta özürlülük, özürlü çocuğa sahip olan aileler için ilahi bir ceza olarak algılanmaktadır. Bu durum Batı tarihinde yer alan benzerliği önemli bir sosyolojik gerçekliktir. Batı tarihinde karşımıza çıkan özürlülerin yok edilmesi olayları bizim tarihselliğimizde söz konusu değildir ancak ilahi ceza kavramı çok ciddi ele alınması gereken bir durumdur. İkinci olarak geleneğin din algısının belirlediği ciddi sorunlar bulunmaktadır. Bu algıya göre özürlüler diğerleri hallerine şükredesin diye yaratılmışlardır. Özürlüleri diğerleri için bir kendine gelme aracı olarak okuyan bu anlayış, özürlüler karşısında sorumluluklar üzerinde durmaz. Bu anlayış nedeniyle tarihsel olarak bizim toplumumuzda özürlülere yönelik ciddi sosyal hizmet kurumları ortaya çıkmamıştır. Bu anlayışın belirleyici olduğu en önemli bağlam ise özürlülüğü yoksulluk bağlamına hapseden yardım anlayışıdır. Ülkemizde sosyal sorunların öncelikle ve sadece yoksulluk bağlamına indirgenmesi önemli sorunları belirlemektedir.

Diğer yandan geleneksel yapı güçlü aile ilişkileri açısından özürlülüğün belli sorunlarıyla baş edebilmekte en azından çekirdek ailelerde karşımıza çıkan “bizden sonra bu çocuk ne olacak?” endişesi çok da belirleyici olmamaktadır. Bu bağlamda kırsal ve kentsel alan ayrımından söz etmediğimizi belirtmeliyiz. Gelenek kırsal alan kadar kentsel alanda da belirgin bir durum olarak karşımızdadır.


Modernliğin İçinde Özürlülük

Modernlik özürlülük alanında bir çok engelin kalktığı kadar yeni engellerin inşa edildiği de bir yaşam tarzını ifade eder. Tarihsel süreçte modernlik ilk başta özürlüleri toplumdan ayıklayan bir kurumlaşmayı inşa etmiş ve bu süreç Nazi Almanya’sında özürlülerin topluca öldürülmesine kadar da uzanmıştır. Bu tarihsel gerçeklik karşısında özürlü hareketlerinin ortaya çıkması ve söylemlerinin biçimlenmesi Batı’ya özgüdür.

Kentsel gelişme açısından değerlendirildiğinde ise modernlik kendi imal ettiği engelleri yine kendi kaldırmaya çalışmaktadır. Fiziksel engellerin kaldırılmasında görülen başarı karşısında kültürel engellerle ilgili yapı için aynı başarıdan söz edemeyiz. Modernliğin bedeni metalaştırması özürlüleri doğrudan ötekileştirmiştir. Mükemmel beden tüm toplumsal değerler yanında yaşam tarzının da geçerli tek ölçüsü haline dönüşmüştür. Modernliğin ürünü olan sorunlarla modernliğin ürünü olan araçlarla mücadele edilmesi gereği Batı’nın elindeki en önemli imkandır. Bugün özellikle AB projesinde karşımıza çıkan Avrupa Toplum Modeli, kozmopolitlik ve çok kültürlülüğün bir değere taşınması, özürlülerin topluma ulaşmasının da en önemli araçlarıdır. Sosyal dışlanma, Sosyal içerme ve Toplumsal uyumla ilgili mekanizmalar bu yönlü gayretin göstergeleridir. Batı’nın modernliğin ürünü olan sorunlara yaklaşım tarzı Batı-dışı toplumlarda tam da anlaşılabilir değildir. Özellikle ayrımcılık ve ayrımcılıkla mücadele modern kültürel yapıda tam anlaşılabilir. Bu nedenle de ülkemizde ayrımcılıkla mücadele AB eylem planlarına sadece formel bir uyum gayretiyle sınırlanmaktadır.

Ayrımcılık

Ülkemizde yerel yönetimler özürlülere ilgilerini ilginç projelerle desteklemektedir. 90’Lı yıllarda ülkemizde ilk defa özürlüler koordinasyon merkezinin kurulmuş olmasına rağmen İstanbul Büyükşehir Belediyesi ülkemizde yine bir ilk olan ayrımcı bir projeye de imza atmış, özürlüler için bir park yapmıştır. Var olan parkların özürlüler için uygun hale getirilmesi değil de özürlülere ayrı projeler yapılması, iyi niyetle yapılmış olsa dahi ayrımcılıktır. Dahası ülkemizde bu konuda belli bir farkındalık oluştuğunda bu park maalesef model olmuş en son bir benzeri Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılmıştır.

Özürlülüğe dayalı ayrımcılık, özürlüleri toplumsal yaşamdan dışlamayı amaçlayan muameleleri değil, özürlülerin toplumsal yaşama katılamamalarına yol açan, bu etkiyi doğuran her türlü muameleyi kapsamaktadır . Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi, özürlülüğe ilişkin 5 No’lu Genel Yorum’unda ayrımcılık; “Eğitim olanaklarından yararlandırmama gibi sarih nitelikte ayrımcılıktan; ayrı tutma ve fiziksel ve sosyal engeller inşa ederek tecrit etme gibi daha örtülü ayrımcılık biçimlerine kadar değişen görünümlere bürünmektedir. Bu sözleşme bakımından özürlülüğe dayalı ayrımcılık, özürlülüğe dayanılarak ekonomik, sosyal ve kültürel hakların tanınmasını, bu haklardan yararlanmayı ve bu hakları kullanmayı engelleme veya zorlaştırma etkisine sahip her türlü farkı, dışlamayı, sınırlamayı veya tercihi veya makul uyumlaştırmanın reddini içerir şekilde tanımlanabilir. Dışlama, fark gözetme veya ayırma yoluyla olduğu kadar, ihmal, bilgisizlik, önyargı ve yanlış faraziyeler yoluyla da, özürlü kişilerin, özürlü olmayanlarla eşit temelde ekonomik, sosyal ve kültürel haklardan yararlanmaları, sıkça engellenmektedir. Özürlülüğe dayalı ayrımcılılığın özellikle belirgin olduğu alanlar ise eğitim, istihdam, konut, ulaşım, kültürel yaşam ve kamuya açık yerlere ve hizmetlere erişimdir.” (aktaran, İdil, 2008)

Özürlüler stratejisinin temel hedefi “ayrımcılıkla mücadele” üzerine kuruludur. Amsterdam Antlaşması’nda yer alan bir madde özürlülere yönelik ayrımcılıkla mücadeleye esas oluşturmaktadır. Bu maddeye dayanarak Avrupa Konseyi 1999 yılında ayrımcılıkla mücadele paket programı hazırlamıştır. Bu program özürlülerin istihdam edilme ve iş hayatında karşılaştıkları ayrımcılığa yönelik AB genelinde bir direktif yayımlanarak, önleyici tedbirler alınması yönünde eylem planı hazırlanmasını önermektedir. AB sosyal politikasında ayrımcılıkla mücadele temel politika evreni olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrımcılıkla mücadele bağlamında 27 Kasım 2000 tarihli konsey kararı doğrultusunda oluşturulan “Ayrımcılığa Karşı Topluluk Eylem Planı” kapsamı belirlemektedir. Ayrımcılıkla mücadele eylem programı referansını iki ayrı direktiften almaktadır. Her iki direktifte de “doğrudan ayrımcılık”, dolaylı ayrımcılık”, “taciz” ve “mağduriyet” kavramları yasal olarak açıkça tanımlandıktan sonra ırk, etnik köken, din, inanç, özürlülük, yaş ve cinsel tercihe dayalı ayrımcılık yasaklanmış ve eşit muamele ilkesi getirilmiştir .

Özürlülüğün Nedenleri

Türkiye Özürlüler Araştırmasına göre; özürlülüğün oluşma nedeni –sanılanın aksine- doğuştan değil, büyük çoğunlukla sonradan geçirilen kazalara veya hastalıklara bağlıdır. Süreğen hastalıkların dışındaki özürlü grupları ele alındığında ortopedik özürlülerin %70’i, görme engellilerin %75’i, işitme engellilerin %65’i, zihinsel özürlülerin %50’si sonradan özürlü hale gelmiştir. Bu veri özürlülüğün önlenmesi çalışmalarını pozitivist yaklaşımın iddia ettiği gibi sadece doğum öncesi ile değil doğumdan sonra da değerlendirilmesi gerektiğini anlatır.

İkinci olarak yaşlılık önemli bir özürlülük nedeni olarak karşımızdadır. Araştırmada özürlülerin %75’inin süreğen hastalardan oluşması; ülkemizdeki yaşlılığın araştırmaya yansımasıdır. Söz konusu veri ülkemizde yaşlılığın durumu için bir araştırmayı zorunlu kılar ancak devlet düzeyinde böyle bir hazırlık bulunmamaktadır .

Bakım Hizmetleri

Ülkemizde özellikle kentsel alanda yaşayan özürlü çocuğa yada çocuklara sahip çekirdek ailelerin en önemli endişesi bizden sonra bu çocuk ne olacak? Tır. Batı ülkelerinde bu sorun temelde 1985’li yıllardan sonra yürürlüğe giren “Bakım Sigortası Sistemi” ile çözüme kavuşmuştur. Bu sistemin gerekçesi doğrudan özürlülük değil yaşlılık olmuştur ancak bakım hizmetlerinde bu yönlü ayrım kurumsallığı etkilememektedir. Bu sistemle kamu idaresi yanında özel sektörde sosyal boyutu kuşatacak bir kurumsallık söz konusudur. Ülkemizde ise bu hizmet Sosyal Hizmetler Genel Müdürlüğü aracılığıyla ve kurumun kapasitesiyle sınırlı olarak sunulmaktadır. Koruma kararı sistemine göre sunulan hizmet, ihtiyacının sadece %5’ini karşılamaktadır.

İstihdam

Özürlülerin istihdamında uygulanan kota-ceza sistemine dayalı istihdam politikası Batı’da olduğu gibi çeşitlendirilmek durumundadır. Zorunlu istihdamın riskleri ortadadır. Bu modele destekli istihdam ve korumalı işyerleri eşlik edebilir. Özelde de ağır özürlülerin çoğunluklada zihinsel özürlülerin istihdamında önemli olan korumalı işyerleri ülkemizin özürlülük alanında en önemli sektörel boşluklarından biridir.

Ülkemizde özürlülerle ilgili en önemli sorunların başında istihdam gelmektedir. Bu konuda 2004 yılında korumalı işyerleri ve mesleki rehabilitasyon merkezleriyle ilgili ülke çapında bir araştırma gerçekleştirilmiş ve 5 yıllık bir eylem planı hazırlanmıştır. “2005-2010 Özürlüler İstihdam Eylem Planı” Özürlüler Yüksek Kurulu tarafından onaylandıktan sonra Başbakanlığa sevk edilmiştir. 3 Aralık 2004 Dünya Özürlüler Günü’nde Başbakanlık genelgesiyle eylem planı aktif hale gelmiş ve 2005 yılı “Özürlüler İstihdam Yılı” olarak kabul edilmiştir . Aynı yıl kota-ceza sistemine dayalı istihdam politikasıyla özel sektörde zorunlu istihdamın cezaları yükseltilmiş ancak kamuda istihdamla ilgili bir çalışma gerçekleştirilmemiştir. Bunun üzerine kamu istihdamını hedefleyen eylem planı hazırlanmıştır. Genelgeye rağmen eylem planı etkin olamamıştır.

Ulaşılabilirlik

Ulaşılabilir bir toplum, ulaşılabilir mekanların aracılığıyla imkanlıdır. Fiziksel mekanda engellerin kalkması kültürel engelleri de koşullayacaktır. Özürlülük konusunda hemen her konuşmanın özürlüleri toplumun içinde göremediğimiz tespitiyle başlar. Fiziksel engeller sosyal yapının engelleridir. Özürlüler için fiziksel engel, onları eve hapsetmek anlamı dışında bir açıklamaya izin vermez. Özürlüler ilk başta fiziksel engeller dolayısıyla sosyal alana giremiyor, okula gidemiyor, çalışma gücünü kendinde göremiyor en doğrudan da bağımlılıktan kurtulamadığı için birey olamıyor.

Özürlülüğe Yaklaşamayan Yaklaşımlar

Ülkemizde özürlülük alanında akademik ilgi tıp mensuplarının hakimiyeti altındadır. Özürlüyü bir “hasta” olarak görüp değerlendiren bu yaklaşım, sosyal alanda daha çok özürlülüğün önlenmesine yapılan vurgu olarak karşımıza çıkar. Yerel yönetimlerde başlatılan sınırlı çalışmalar da bu yaklaşımın bağlamında yer almış özellikle İstanbul Büyükşehir Belediyesinde sürdürülen Toplum Temelli Rehabilitasyon çalışmaları, uygulayıcıları için vaka tespitine dönüşmüştür. Özürlülük olgusunun sosyal bilimcilerin ilgisine ihtiyacı bulunmaktadır . Öncelikle özürlülük bir durumdur ve bir olgu olarak hayatı kuşatan her alanda konu edilmek durumundadır.

Bu alanda modernliğin ürünü olan bir yaklaşımın etkilerine de değinilmelidir; Pozitivist Yaklaşım. Daha çok özürlülüğün önlenmesi üzerine vurgusuyla öne çıkan bu yaklaşım, modern dünyada özürlülüğün tüketilmesi gereken bir olgu olduğu iddiasını da taşır. Özürlülüğün önlenebilir boyutlarından söz edebiliriz ancak bir durum olarak olgunun yok olması imkanı yoktur. Böyle bir anlayışın Nazi Almanya’sında yaptıkları henüz unutulmamıştır.

Mevcut Yaklaşım

1997 Yılında hazırlanan 571 sayılı kanun hükmünde kararname özürlülük alanında ülkemizde çıkartılan ilk düzenlemedir . Daha sonraki rakamsal sıralamayla çıkartılan kanun hükmündeki kararnameler yine ilk defa olarak ülkemizde rehabilitasyon alanındaki kurumlaşmayı başlatmıştır.

571 Sayılı kararname ile kurulan Özürlüler İdaresi Başkanlığı’nın kurulması da ülkemizde özürlülük alanında önemli bir dönüm noktasıdır. Bu kararnamenin genel esaslar bölümü dönemin özürlülük yaklaşımının yansımasıdır . Konsept olarak çözümlendiğinde; eşit katılım, tıbbi bakım ve rehabilitasyon, ulaşılabilirlik, eğitimde fırsat eşitliği, mesleki rehabilitasyon ve özürlülerle ilgili düzenleme çalışmalarına özürlülerin katılımı başlıklar olarak yer alır. Döneminde önemli bir açılım olan bu mevzuat daha sonra başlatılan ve meclis gündemine giremediği için kadük kalan (2001) özürlüler kanunu tasarısının omurgasını da oluşturmuştur.

Kadük kalan kanun tasarısı 571’den farklı olarak yeni bir başlık açmamış ve en önemli düzenleme olarak “Rehabilitasyon Üst Kurulu” öne çıkmıştır. Yeni başlatılan özel eğitim hizmetinin yeniden yapılandırılma gayretini ifade eden bu yaklaşım döneminde özürlülüğün en önemli sorunu olarak görülen alanın eğitimle sınırlı olduğu anlaşılır.























































II. ÖZÜRLÜLER KANUNU
Metnin Serüveni
































Çalışmalarına Eylül 2003’te başlanan ve yönetmelik çalışmalarının tamamlandığı Temmuz 2006 tarihine kadar Özürlüler Kanunu’nun, kanun tasarısı taslağı yani meclise sevk edilene kadar olan, meclise sevk edildikten sonra artık metnin bir tasarı niteliği taşıdığı süreç son olarak da kanunun yürürlüğe girdikten sonraki dönemi olmak üzere uzun bir sürece yayılan bir serüveni vardır.

Ne Medikal Ne De Sosyal Model

Hukukta “kanun lafzıyla ve ruhuyla mer’idir” kuralı bulunmaktadır. Başka deyişle kanun sadece metin değildir, yorumlama kanun koyucunun gerekçesi ile birlikte yapılır ve öyle hükmedilir. Burada öncelikle özürlüler kanununun ruhu üzerinde açıklama yapmak durumundayız. Özürlüler kanun tasarısı eklektik bir yapı taşır. Sosyal kanunlar maliyetleri yüksek kanunlardır ve kapsamları ülkelerin imkanlarıyla sınırlandırılır. Bu anlamda özürlüler kanununun kapsamını da imkanlar belirlemiştir.

Kanun bir çerçeve ve değiştirilen hükümler olarak iki bölümden oluşmaktadır. Çerçeve, özürlüler politikasının parametrelerini saymakla birlikte özellikle kamu idaresine bir perspektif kazandırma işlevini yüklenmiştir. İkinci bölüm açıkçası kanunun eklektik yapısını belirleyen bu bölüm tasarı hazırlığında ilgili kurum ve kuruluşlar ve sivil toplum kuruluşlarının talepleri ile biçimlenmiştir. Devlet memurları kanunu, yerel yönetimlerle ilgili maddelerde yapılan değişiklikler çerçeve kanunun belirlemedir. Diğer alanlarda yapılan değişiklikler özellikle de maaş artışları gelen talepler doğrultusunda gerçekleştirilmiştir.

Özürlüler Kanunu ülkemizde var olan mevzuatta yer alan tanımları değiştirdiği gibi yeni alanlarla ilgili tanımlamaları mevzuata dahil etmiştir. Buna göre hem yeni tanımlar hem de yeni açılan kategoriler kanun metninin tanımlar bölümünde sayılmıştır. Tasarım bütün olarak değerlendirildiğinde bir sentezin, özürlülük konusunda sentez bir yaklaşımın eseridir. Dünyada geleneksel yaklaşım dışarıda bırakıldığında iki temel yaklaşımdan söz edilebilir; medikal ve sosyal model. Medikal model ve sosyal model özürlülerle ilgili politikaları belirleyen iki uç yaklaşımdır. Özürlülüğün toplumsallığını ve engelliliği öne çıkaran sosyal model özürlüler hareketinin en önemli dayanağıdır. Ülkemizde özürlülük alanında medikal yaklaşımın ağırlığı karşısında sosyal model daha anlamlı gelen yaklaşımdır. Ancak devlet düzeyinde yapılan çalışma ve düzenlemelerin her ikisinin bir sentezinde yer alması kaçınılmaz olduğu için uygulamaya yansıyan açıkça ne o ne de diğeri diyebileceğimiz bir sentezdir. Dünya Sağlık Örgütü’nün geliştirdiği sınıflandırma, bir sentez model ICF’in de kanunla ülkemizde kullanıma girmiş olması tesadüf değildir. (Ek 2)

Genel Esaslar; ruh ve metnin farklılaşması

Özürlüler Kanunu’nun genel esaslar bölümü ayrımcılıkla mücadelenin vurgulandığı ve özürlülerle ilgili kamu perspektifinin oluşturulduğu bölümdür. Bu bölümde yer alan vurgu daha sonra getirilen hükümlere Ceza Kanunu’nun yapılan düzenlemeyle genel olarak yansımıştır. Ancak bu düzenlemenin kanun genel kurula indiği gün dahi tartışılması ve her an metinden çıkarılma riski bulunması nedeniyle kanunda ayrımcılık tanımlanmamıştır. Yine ayrımcılığın takibini yapacak olan kurumun metinden çıkarılmış olması bu konuda yargı dışında bir işlerlikten söz etmeyi imkansızlaştırmıştır.

Özürlüler Kanununun en önemli eksiği ayrımcılıkla mücadelenin alt yapısı olan bir “Eşitlik Kurumu” nu içermemesidir. Kamuda ve özel alanda ayrımcılıkla ilgili durumları gözetleyecek, takip edecek bir kurumun oluşturulması gereği olmasına rağmen böyle bir kurum için Özürlüler İdaresi Başkanlığı’nın hazırladığı modelle, sivil toplum kuruluşları ve ilgili politikacıların hazırladığı modeller arasında bir uzlaşı gerçekleştirilemediği için oluşturulamamıştır. Bu konuda ilgili kurumların olumsuz görüşleri yanında en güçlü karşı modelin Özürlüler Yüksek Kurulunu kaldırıyor olması Başkanlığı tedirgin etmiştir. Özürlüler Yüksek Kurulu işlevi tartışma götürse bile ülkemizde sivil toplum kuruluşlarıyla kamu kuruluşlarının bir araya geldiği en önemli platformdur. Kaldırılması durumunda işleyiş “özürlülere rağmen özürlüler için”e dönüşecekti. “Özürlüler için özürlüler olmadan asla” bizim hedefimizdi ve kanunun getirmek istediği perspektif en iyi bu cümle ile özetlenebilirdi .


Kamu Reformuna Rağmen

Sosyal kanunların yorumlanması sadece hukuk açısından yani metin ve ruhla sınırlı değildir. Çünkü sosyal kanunlar toplumsal değişmeyi koşullayan araçlardır aynı zamanda. Özürlüler kanunu bu anlamda gelecek dönemde özürlülerle ilgili düzenlemeleri belirleyeceği gibi özellikle sivil toplum ve gönüllü kuruluşların, özürlü ailelerinin çalışmalarını da biçimlendirecektir. Özürlüler kanunu modern gelenek olarak sayabileceğimiz “kurum temelli” ve kamu idaresi merkezli hizmet anlayışı yerine, özürlüleri sosyal evreninden kopartmadan sunulacak hizmetleri öncelemiştir.

Foucault’nun görkemli çalışması “Deliliğin Tarihi”nde modernliğin nasıl bir söylem-iktidar ilişkisiyle özürlüleri toplumdan ayıkladığının gösterilmesi anlamlıdır. Foucault sadece özürlülerle ilgili ayrımcılığın inşasının altını çizmemiştir, aynı zamanda kurum temelli yaklaşımın açmazlarını da ortaya koymuştur. Özürlüler kanunu kurum temelli, kamu idaresi merkezli hizmet sunumu yerine bakıma muhtaç kişilerin sosyal evreninden kopartılmadan hizmet sunulmasını öngörmüştür. Bu doğrultuda Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun kamu tekeli ortadan kaldırılmış ve bakım hizmetleri, hizmet satın alınması biçiminde yapılandırılmıştır. Bu yaklaşım ülkemizde devlet düzeyinde sürdürülen AB’den sonra en büyük proje olan kamu reformu çalışmalarının da karşısındadır. Aynı dönemde çıkartılan bir dizi kanunun, hatta basit bir dizi teşkilat kanununun dahi kamu reformu kanunları içinde sayılmasına karşın özürlüler kanununun bu konseptin dışında tutulması açıklamasını burada bulmaktadır. Kamu reformu kanun tasarısında Sosyal Hizmetler Genel Müdürlüğü taşra teşkilatı yerel idarelere devredilirken, özürlüler kanunu Genel Müdürlüğün işlevinin olduğu gibi değiştirilmesini öngörmüştür.

Kamu Reformu kanun çalışmasının yarım kalması karşısında hazırlanan yeni Sosyal Hizmetler Kanunu Tasarısı, yarım kalan kanundaki yaklaşıma göre değil özürlüler kanununun yaklaşımına göre biçimlendirilmiştir. Bu durum özürlüler kanununun sadece özürlüler alanıyla ilgili olmayıp ülkemizin sosyal hizmetler alanının bütününü kuşatacak bir model olduğunun göstergesidir.

Geçen sürede bir film ülkemizde yaşlılığın sorunları hakkında önemli bir kamuoyu oluşturdu. Etkileyici bir senaryoya sahip olan “Beyaz Melek” kısa bir süre içinde medyanın fikri takibine uğradı ve ilgili politikacılar bu konuda yasal çalışmalardan söz ettiler. Kamuoyunda Beyaz Melek Kanunu olarak isimlendirilen bu düzenlemelerin –kanun tasarısı taslağı- hayata geçmemiş olsa da Özürlüler Kanununda yer alan bakım ile ilgili düzenlemelerin kopyalanmış hali olması yine önemli bir model olmasının göstergelerinden biridir. Medya ilgisi karşısında harekete geçen politikacılar bu konuda yine medyanın fikri takibine uğrarlarsa ne yapacakları soru konusudur ancak böyle bir kanun tasarısı taslağı hazırlanabilmesi için en azından yaşlılık konusunda elimizde istatistiksel veri olması gerekmektedir.

Toplumun Bir Kesimine Ait İlk Kanun

Kanun tasarısının kurum görüşlerinde zorlu defanslarla karşılaşması sadece bürokrasinin engelinden değil ülkemizde ilk defa belli bir kesime ait bir kanun olmasından kaynaklanmıştır. Bu anlamda özürlüler kanunu ülkemizde belli bir kesite ait kanun olmasıyla da ilk model kanundur. İlk olma ülkemizdeki bürokrasi için önemli bir sorundur. Alışkın oldukları kalıplara uymayan tasarı taslakları daha baştan belli bir çekinmeyi belirlemektedir. Süreç içerisinde metin ile gerekçesi arasında ortaya çıkan farklılık doğrudan bürokratik usul ve kalıplara uydurulmasının bir sonucudur. İçerikten çok formun önemi bürokrasinin en önemli karakteristiğidir. Diğer yandan kanunun her bir maddesinin maliyetinin hesaplanması ve beş ve on yıllık projeksiyonların yapılması gerekmektedir. Süreç içerisinde özürlüler araştırmasının ileri analizi TÜBİTAK tarafından yapılmış ve kanunun mali boyutu ve projeksiyonları tamamlanmıştır. 2007 Yılı bütçe görüşmelerinde Maliye Bakanı’nın “bu yıl bütçe özürlülere gitti” açıklaması, maliyetle ilgili bazı oranları açıklar niteliktedir. Özürlüler Kanunu devletin sosyal yardım bütçesinin dengi bir maliyete sahiptir. Başka bir ifadeyle devlet düzeyinde yoksullara yapılan yardımlar kadar özürlülere bütçeden para aktarılmaktadır. Bu durum önceki dönemde özürlülerin sosyal yardımlardan –maaş dahil- aldıkları oranla kıyaslandığında kanunun getirisi anlaşılabilir.

Pozitif Ayrımcılık

Özürlüler Kanununun sık sık pozitif ayrımcılıkla ilintilendirilmesi, daha önce sözünü ettiğimiz üçlü dezavantajlılıktan kaynaklanmıştır. Hem yoksul ve kadın olmak hem de özürlü olmak gerçeği kanunda özürlü maaşlarıyla ilgili düzenlemeye yansımıştır. Kadın politikacıların karşı durduğu pozitif ayrımcılık konusu ülke koşullarımızda başka türlü bir çözüm üretilemediği için gerçekleştirilmiş ve özürlü kız çocuklarının evlendikten sonra da maaşlarının sürmesi hükme bağlanmıştır.

Fırsat Eşitliği

Ülkemizde istihdam alanında uygulanan kota-ceza sistemine dayalı politikalar gereği kamu ve özel sektörde kotalar oluşturulmuştur. İstihdam da desteği öngören bu politikalar başka bir açıdan fırsat eşitliğini engellemiştir. Özürlüler, kanun çıkana kadar normal kadrolarda yer alamıyor daha doğrusu, özürlülerin memur olmaları 657 sayılı kanunla engelleniyordu.

Buna göre özürlülerin diğerleri gibi kariyer yapma imkanı bulunmuyordu. Topluma katılım açısından ciddi bir ayrımcılığı yansıtan bu düzenlemeler özürlüler kanunuyla kaldırılmış ve özürlülerin kariyer yapabilmeleri için yeni düzenlemeler getirilmiştir. Ancak böyle bir düzenlemeyle aynı eğitimi almış iki kişiden sınavda aynı puanı almalarına karşın özürlü olmayanın tercih edilmesi halinde özürlülüğe dayalı bir ayrımcılıktan söz edebilme imkanı oluşmuştur.


KANUNUN FARKINDALIK ARACINA DÖNÜŞMESİ

Ülkemizde farkındalığın artışında ilk başlangıç iki sloganla başlar; “Özürlü değil engelli diyelim” ve “siz de bir gün engelli olabilirsiniz”. Özürlü değil engelli diyelim, ülkemizde özürlülük konusunda farkındalığın ilk basamağıdır. Geçen süre içerisinde hem yazılı hem görsel medyada bu cümlelerin tekrarı artmıştır. Gösterdiği olgudan ziyade gösterene yapılan bu vurgu, içerisinde şöyle bir cümleyi barındırmaktadır; yazık bu insanlara neden özür dilesinler ki? İçerisinde hafif bir tehdit kokan “siz de bir gün engelli olabilirsiniz” cümlesi de farkındalık oluşturma aracı olarak bir dönem tedavülde bulunmuştur. Daha çok özürlü sivil toplum kuruluşlarının kullandığı bir slogan olan bu yaklaşım farkındalıktan ziyade bir korku üretmektedir. Açıkçası hiç de uygun bir araç değildir.

Paralel olarak o dönemin en önemli aracı 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü seramonileridir. Özürlü sivil toplum kuruluşlarının kendilerini ifade edebildikleri tek gün olan bu güne medya ilgisi oldukça yavaş gelişmiş ve hemen her yıl 3 Aralık ertesi medya kendi ilgisizliğini sorgulama ihtiyacı duymuştur.

Özürlüler Kanununun en önemli altyapısı Türkiye İstatistik Kurumu ile gerçekleştirilen “Türkiye Özürlüler Araştırması ” olmuştur. Ülkemizde özürlülüğün profilinin çıkartılması için gerçekleştirilen bu araştırmanın sonuçları (3 Aralık 2003) kamuoyunda bu konuda farkındalığın oluşmasının en önemli aracı olmuştur. Hem sivil toplum kuruluşlarının kendilerinin temsil ettiği kitlenin büyüklüğünü vurgulamak için kullanmaları hem de medyada sık tekrarlanan bir rakam haline gelmesiyle “8.5 milyon engelli” dizesi slogana dönüşmüştür. 8.5 Milyon engelli, kanun çalışmalarında ciddi bir sorunu da belirlemiştir. Kanunun kapsamı hakkında fazla bir farkındalığı olmayan bürokratlar araştırma sonuçlarından sonra kanunun maliyeti hakkında ciddi bir telaşa düşmüştür.

Özürlüler Kanun Tasarısı taslağı 2003 yılı sonunda Özürlüler Yüksek Kurulu’nun gündemine getirilmiş ve ikinci gün genel gerekçesinde yer alan ve çocuk hakları sözleşmesinden alınmış olan “her çocuğun doğma hakkı vardır” cümlesiyle geniş bir tartışma başlatılmıştır. O dönemde hükümete karşı olan tedirginlik yanında ramazan ayı olması yaklaşık bir ay sürecek olan bir “kürtaj” tartışmasını belirlemiştir. Bu tartışma özürlüler kanununun medya serüveninin başlangıcıdır. Medyanın bu alana ilgisini belirleyen talihsiz bir bağlamla gündemine giren ve ramazanın bitmesiyle gündeminden çıkan özürlüler kanununun bürokraside yaşadığı engeller karşısında sivil toplum kuruluşlarının başlattığı bir dizi eylem olmuştur. “Kanuna Unakıtan Engeli” başlıklı haberle başlayan süreçte kanun artık medya için “Özürlülere AB standartlarını getirecek olan kanun” tanımıyla konu edilen bir duruma ulaşmıştır.

Özürlüler kanunu çalışmaları AB sürecinin belirlediği taleplerle gündeme gelmemiştir. I. Özürlüler Şurası’nda (1999) alınan kararlar böyle bir talebin kamuoyunda olgulaştığını göstermektedir. 1997 Yılında Özürlüler İdaresi Başkanlığı’nın kurulması kanun için en önemli altyapıyı oluşturmuştur. Yürürlükte olan kanundan önce bir tasarı meclise kadar gelmiş ama kadük olmuştur. Bu durum ülkemizde özürlü hareketinin önemli başarısı olarak değerlendirilmelidir. İlginçtir o dönemde her sivil toplum kuruluşunun bir kanun tasarısı taslağı vardı. Kanun form olarak AB konseptine uymaktadır ama İngiltere dışarıda tutulduğunda AB ülkelerinde homojen bir yasal yaklaşım bulunmamaktadır. Bu tespit “özürlüler kanunu” terkibi olarak geçerlidir diğer halde özürlülere sunulan hizmetlerle ilgili değildir. Diğer yandan uzun bir sürece yayılan özürlüler kanunu tasarısının serüveni başka türlü tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Sivil Toplum Kuruluşları ve ilgili diğer kuruluşlarla görüş sürecinden geçtikten sonra Başbakanlığa sevk edilen kanunun uzun bir süre Başbakanlıkta beklemeye alınması karşısında kamuoyu tedirgin olmuştur. Bu durum karşısında şahsım da her hangi bir izaha sığınamadığım için istifa etmek zorunda kalmıştım. Bu süreçte yeniden başlayan tasarı üzerine görüşmeler 94 maddelik tasarının daraltılmasıyla sonuçlanmıştır. O dönemde maliyenin engel olduğu hatta IMF’in engel olduğu iddiası sık sık medyada da yer bulmuştur. Durum elbette IMF’ye kadar abartılı olmamıştır ancak bu gelişmeler maliyenin defansını bir ölçüde kırmıştır.

2005 Yılı başlangıcı ise bu ilginin zirveye ulaştığı yıl olmuştur. CNN Türk’ te her gün ana haber bültenlerinde dosya olarak başlatılan takip kanunun yürürlüğe girmesine kadar sürmüştür. Bu bağlamda özürlüler kanununun serüveni ülkemizde farkındalığın yükselmesinin de serüvenidir.







































III. GEREKÇESİNE YABANCILAŞAN METİN
İsmi Artık; 5378




































ÖZÜRLÜLER VE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN
Kanun Numarası : 5378,
Kabul Tarihi : 1/7/2005,
Yayımlandığı R.Gazete : Tarih: 7/7/2005
Sayı : 25868

BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç, Kapsam, Tanımlar ve Genel Esaslar
Amaç
MADDE 1.- Bu Kanunun amacı; özürlülüğün önlenmesi, özürlülerin sağlık, eğitim, rehabilitasyon, istihdam, bakım ve sosyal güvenliğine ilişkin sorunlarının çözümü ile her bakımdan gelişmelerini ve önlerindeki engelleri kaldırmayı sağlayacak tedbirleri alarak topluma katılımlarını sağlamak ve bu hizmetlerin koordinasyonu için gerekli düzenlemeleri yapmaktır.
Kapsam
MADDE 2.- Bu Kanun özürlüleri, ailelerini, özürlülere yönelik hizmet veren kurum ve kuruluşlar ile diğer ilgilileri kapsar.
Tanımlar
MADDE 3.- Bu Kanunun uygulanmasında;
a) Özürlü: Doğuştan veya sonradan herhangi bir nedenle bedensel, zihinsel, ruhsal, duyusal ve sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmesi nedeniyle toplumsal yaşama uyum sağlama ve günlük gereksinimlerini karşılama güçlükleri olan ve korunma, bakım, rehabilitasyon, danışmanlık ve destek hizmetlerine ihtiyaç duyan kişiyi,
b) Özürlülük ölçütü: Uluslararası temel ölçütler esas alınarak hazırlanan ve gerek duyuldukça revize edilen ölçütleri,
c) Hafif özürlü: Özürlülük ölçütüne göre, hafif özürlü olarak tanımlanan kişiyi,
d) Ağır özürlü: Özürlülük ölçütüne göre, ağır özürlü olarak tanımlanan kişiyi,
e) Bakıma muhtaç özürlü: Özürlülük sınıflandırmasına göre resmi sağlık kurulu raporu ile ağır özürlü olduğu belgelendirilenlerden, günlük hayatın alışılmış, tekrar eden gereklerini önemli ölçüde yerine getirememesi nedeniyle hayatını başkasının yardımı ve bakımı olmadan devam ettiremeyecek derecede düşkün olan kişileri,
f) Korumalı işyeri: Normal işgücü piyasasına kazandırılmaları güç olan özürlüler için meslekî rehabilitasyon ve istihdam oluşturmak amacıyla Devlet tarafından teknik ve malî yönden desteklendiği ve çalışma ortamının özel olarak düzenlendiği işyerini,
g) Korumalı işyeri statüsü: Çalışanlarının yönetmelikle belirlenen oranını özürlülerin oluşturduğu veya özürlülere yönelik çalışmaları ile korumalı işyerine sağlanan teknik ve malî destek sağlanma şartlarını taşımayı,
h) Rehabilitasyon: Doğuştan veya sonradan herhangi bir nedenle oluşan özrü ortadan kaldırmak veya özürlülüğün etkilerini mümkün olan en az düzeye indirmek, özürlüye yeniden fiziksel, zihinsel, psikolojik, ruhsal, sosyal, meslekî ve ekonomik yararlılık alanlarında başarabileceği en üst düzeyde yetenekler kazandırarak; evinde, işinde ve sosyal yaşamında kendine ve topluma yeterli olabilmesi ve özürlünün toplum ile bütünleşmesi, ayrımcılığa karşı tüm tedbirlerin alınması amacıyla verilen koruyucu, tıbbî, meslekî, eğitsel, rekreasyonal ve psiko-sosyal hizmetler bütününü,
i) Sınıflandırma: Önemli bir sağlık öğesi olarak insan vücudunun fonksiyonu ve yetersizliğinin tanımı konusunda ortak ve standart bir dil ve çerçeve geliştirme çalışmasını,
İfade eder.
Genel esaslar
MADDE 4.- Bu Kanun kapsamında bulunan hizmetlerin yerine getirilmesinde aşağıdaki esaslara uyulur:
a) Devlet, insan onur ve haysiyetinin dokunulmazlığı temelinde, özürlülerin ve özürlülüğün her tür istismarına karşı sosyal politikalar geliştirir. Özürlüler aleyhine ayrımcılık yapılamaz; ayrımcılıkla mücadele özürlülere yönelik politikaların temel esasıdır.
b) Özürlülere yönelik olarak alınacak kararlarda ve verilecek hizmetlerde özürlülerin, ailelerinin ve gönüllü kuruluşların katılımı sağlanır.
c) Özürlülere yönelik hizmetlerin sunumunda aile bütünlüğünün korunması esastır.
d) Kurum ve kuruluşlarca özürlülere yönelik mevzuat düzenlemelerinde Özürlüler İdaresi Başkanlığının görüşünün alınması zorunludur.
İKİNCİ BÖLÜM
Sınıflandırma, Bakım, Rehabilitasyon, İstihdam, Eğitim,
İş ve Meslek Analizi Sınıflandırma

MADDE 5.- Özürlülerle ilgili derecelendirmeler, sınıflandırmalar, tanılamalar uluslararası özürlülük sınıflandırması temel alınarak hazırlanan özürlülük ölçütüne göre yapılır. Özürlülük ölçütünün tespiti ve uygulama esasları, Maliye Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı ile Özürlüler İdaresi Başkanlığınca müştereken çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
Bakım
MADDE 6.- Özürlü kişilerin yaşamlarını öncelikle bulundukları ortamda sağlık, huzur ve güven içinde sürdürmesi, toplum içinde kendi kendilerini idare edebilecek ve üretken hâle gelebilecek şekilde bakım ve rehabilitasyonlarının yapılması, bunlardan ihtiyacı olanların geçici veya sürekli bakım altına alınması veya bunlara evde bakım hizmeti sunulması esastır.
Ruhsatlandırma
MADDE 7.- Özürlülere yönelik bakım hizmetlerini, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünden ruhsat alan gerçek ve tüzel kişiler ile kamu kurum ve kuruluşları verebilir.
Hizmet sunumu
MADDE 8.- Bakım hizmetlerinin sunumunda kişinin biyolojik, fiziksel, psikolojik ve sosyal ihtiyaçları da dikkate alınır. Bakım hizmetlerinin standardizasyonu, geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması için Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü koordinasyonunda çalışmalar yürütülür.
Bakım hizmetleri ile bakımın nitelikli temini sağlanır.
Bakım çeşitleri
MADDE 9.- Bakım hizmetleri, evde bakım veya kurum bakımı modelleriyle sunulabilir. Öncelikle kişinin sosyal ve fiziksel çevresinden ayrılmaksızın hizmetin sunulması esas alınır.
Rehabilitasyon
MADDE 10.- Rehabilitasyon hizmetleri toplumsal hayata katılım ve eşitlik temelinde özürlülerin bireysel ve toplumsal ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olarak verilir. Rehabilitasyon kararının alınması, plânlanması, yürütülmesi, sonlandırılması dâhil her aşamasında özürlü ve ailesinin aktif ve etkili katılımı esastır.
Rehabilitasyonun her alanında ihtiyaç duyulan personelin yetiştirilmesine yönelik eğitim programları geliştirilir ve bu personelin istihdamı için gerekli önlemler alınır.
Erken tanı ve koruyucu hizmetler
MADDE 11.- Yeni doğan, erken çocukluk ve çocukluğun her dönemi fiziksel, işitsel, duyusal, sosyal, ruhsal ve zihinsel gelişimlerinin izlenmesi, genetik geçişli ve özürlülüğe neden olabilecek hastalıkların erken teşhis edilmesinin sağlanması, özürlülüğün önlenmesi, var olan özrün şiddetinin olabilecek en düşük seviyeye çekilmesi ve ilerlemesinin durdurulmasına ilişkin çalışmalar Sağlık Bakanlığınca planlanır ve yürütülür.
İş ve meslek analizi
MADDE 12.- Özür türlerini dikkate alan iş ve meslek analizleri, Özürlüler İdaresi Başkanlığının koordinatörlüğünde Millî Eğitim Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yapılır. Bu analizlerin ışığında, özürlülerin durumlarına uygun meslekî rehabilitasyon ve eğitim programları, anılan kurumlarca geliştirilir.
Meslekî rehabilitasyon
MADDE 13.- Özürlülerin yeteneklerine göre mesleğini seçme ve bu alanda eğitim alma hakkı kısıtlanamaz.
Özürlülerin yetenekleri doğrultusunda yapabilecekleri bir işte eğitilmesi, meslek kazandırılması, verimli kılınarak ekonomik ve sosyal refahının sağlanması amacıyla meslekî rehabilitasyon hizmetlerinden yararlanmasının sağlanması esastır.
Gerçek veya tüzel kişilerce açılacak olan özel meslekî rehabilitasyon merkezleri, yetenek geliştirme merkezleri ve korumalı işyerlerinin değişik tipleri ile özel işyerlerinde bireylerin bireysel gelişimleri ve yeteneklerine uygun iş veya becerilerini geliştirici tedbirler alınır. Bu alandaki hizmetler ihtiyaçlara göre iş ve meslek analizi yapılarak hizmet satın alınması suretiyle temin edilebilir. Buna ilişkin usûl ve esaslar, Milli Eğitim Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Özürlüler İdaresi Başkanlığınca müştereken çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
Sosyal ve mesleki rehabilitasyon hizmetleri belediyeler tarafından da verilir. Belediyeler bu hizmetlerin sunumu sırasında gerekli gördüğü hallerde, halk eğitim ve çıraklık eğitim merkezleri ile işbirliği yapar. Özürlünün rehabilitasyon talebinin karşılanamaması halinde özürlü, hizmeti en yakın merkezden alır ve ilgili belediye her yıl bütçe talimatında belirlenen miktarı hizmetin satın alındığı merkeze öder.
İstihdam
MADDE 14.- İşe alımda; iş seçiminden, başvuru formları, seçim süreci, teknik değerlendirme, önerilen çalışma süreleri ve şartlarına kadar olan safhaların hiçbirinde özürlülerin aleyhine ayrımcı uygulamalarda bulunulamaz.
Çalışan özürlülerin aleyhinde sonuç doğuracak şekilde, özrüyle ilgili olarak diğer kişilerden farklı muamelede bulunulamaz.
Çalışan veya iş başvurusunda bulunan özürlülerin karşılaşabileceği engel ve güçlükleri azaltmaya veya ortadan kaldırmaya yönelik istihdam süreçlerindeki önlemlerin alınması ve işyerinde fiziksel düzenlemelerin bu konuda görev, yetki ve sorumluluğu bulunan kurum ve kuruluşlar ile işyerleri tarafından yapılması zorunludur. Özürlülük durumları sebebiyle işgücü piyasasına kazandırılmaları güç olan özürlülerin istihdamı, öncelikle korumalı işyerleri aracılığıyla sağlanır.
Korumalı işyerleriyle ilgili usûl ve esaslar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Özürlüler İdaresi Başkanlığınca müştereken çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.
Eğitim ve öğretim
MADDE 15.- Hiçbir gerekçeyle özürlülerin eğitim alması engellenemez. Özürlü çocuklara, gençlere ve yetişkinlere, özel durumları ve farklılıkları dikkate alınarak, bütünleştirilmiş ortamlarda ve özürlü olmayanlarla eşit eğitim imkânı sağlanır.
Özürlü üniversite öğrencilerinin öğrenim hayatlarını kolaylaştırabilmek için Yükseköğretim Kurulu bünyesinde araç-gereç temini, özel ders materyallerinin hazırlanması, özürlülere uygun eğitim, araştırma ve barındırma ortamlarının hazırlanmasının temini gibi konularda çalışma yapmak üzere Özürlüler Danışma ve Koordinasyon Merkezi kurulur.
Özürlüler Danışma ve Koordinasyon Merkezinin çalışma usûl ve esasları, Sağlık Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı ve Yükseköğretim Kurumu ile Özürlüler İdaresi Başkanlığınca müştereken hazırlanan yönetmelikle belirlenir.
İşitme özürlülerin eğitim ve iletişimlerinin sağlanması amacıyla Türk Dil Kurumu Başkanlığı tarafından Türk işaret dili sistemi oluşturulur. Bu sistemin oluşturulmasına ve uygulanmasına yönelik çalışmaların esas ve usûlleri Türk Dil Kurumu Başkanlığı koordinatörlüğünde, Milli Eğitim Bakanlığı, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü ve Özürlüler İdaresi Başkanlığınca müştereken çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
Özürlülerin, her türlü eğitim ve kültürel ihtiyaçlarını karşılamak üzere kabartma, sesli, elektronik kitap; alt yazılı film ve benzeri materyal üretilmesini teminen gerekli işlemler, Millî Eğitim Bakanlığı ve Kültür ve Turizm Bakanlığınca müştereken yürütülür.
Eğitsel değerlendirme
MADDE 16.- Özürlülerin eğitsel değerlendirme ve tanılaması il milli eğitim müdürlükleri rehberlik araştırma merkezlerinde uzman kişilerden oluşan ve özürlü ailesinin yer aldığı özel eğitim değerlendirme kurulu tarafından yapılır ve eğitim plânlaması geliştirilir. Bu plânlama her yıl yeniden değerlendirilerek gelişmeler doğrultusunda gözden geçirilir.
Çıraklık eğitimi almak isteyen özürlülerin ilgi, istek, yetenek ve becerileri doğrultusunda ve sağlık kurulu raporunu da dikkate almak suretiyle hangi meslek dalında eğitim alacaklarına kurul karar verir.
Kurulun teşkili ve çalışma usûl ve esasları Milli Eğitim Bakanlığı ile Özürlüler İdaresi Başkanlığınca müştereken çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Değiştirilen Hükümler
MADDE 17.- 8.6.1965 tarihli ve 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununun 1 inci maddesinde yer alan "öğrenci etüd eğitim merkezleri," ibaresinden sonra gelmek üzere "özel eğitim ve rehabilitasyon merkezleri," ibaresi eklenmiştir.
MADDE 18 .- 625 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 2.- 24.5.1983 tarihli ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu hükümleri gereği izin almış olan özel eğitim ve rehabilitasyon merkezleri 31.12.2007 tarihine kadar Millî Eğitim Bakanlığınca belirlenen şartlara uygun olarak açılış izinlerini yenilerler.
MADDE 19.- 23.6.1965 tarihli ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun 42 nci maddesinin birinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
Özürlülerin yaşamı için zorunluluk göstermesi hâlinde, proje tadili kat maliklerinin en geç üç ay içerisinde yapacağı toplantıda görüşülerek sayı ve arsa payı çoğunluğu ile karara bağlanır. Toplantının bu süre içerisinde yapılamaması veya tadilat talebinin çoğunlukla kabul edilmemesi durumunda; ilgili kat malikinin talebi üzerine bina güvenliğinin tehlikeye sokulmadığını bildirir komisyon raporuna istinaden ilgili mercilerden alınacak tasdikli proje
değişikliği veya krokiye göre inşaat, onarım ve tesis yapılır. İlgili merciler, tasdikli proje değişikliği veya kroki taleplerini en geç altı ay içinde sonuçlandırır. Komisyonun teşkili, çalışma usûlü ile özürlünün kullanımından sonraki süreç ile ilgili usûl ve esaslar Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ile Özürlüler İdaresi Başkanlığı tarafından müştereken hazırlanacak yönetmelikle belirlenir.
MADDE 20.- 14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 53 üncü maddesinin başlığı ve birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Özürlülerin Devlet memurluğuna alınmaları:
Mevzuata uygun olmak kaydıyla; özürlülerin mesleklerine uygun münhal kadrolara atanması, mesleklerini icra veya infaza yardımcı araç ve gerecin kurumlarınca temin edilmesi esastır. Özürlülerin Devlet memurluğuna alınma şartları ile hangi işlerde çalıştırılacakları, mesleklerini icra ve infazda hangi yardımcı araç ve gereçlerin kurumlarınca temin edileceği, zihinsel özürlülerin hangi görevlere atanmasında asgari eğitim şartından istisna edileceği hususları Maliye Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Özürlüler İdaresi Başkanlığı ve Devlet Personel Başkanlığınca müştereken hazırlanacak yönetmelikle düzenlenir.
MADDE 21.- 657 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
EK MADDE 39.- Devlet memurlarının, hayatını başkasının yardım veya bakımı olmadan devam ettiremeyecek derecede özürlü olduğu sağlık kurulu raporu ile tespit edilen eşi, çocukları ile kardeşlerinin, memuriyet mahalli dışında resmî veya özel eğitim ve öğretim kuruluşlarında eğitim ve öğretim yapacaklarının özel eğitim değerlendirme kurulu tarafından belgelendirilmesi hâlinde, ilgilinin talebi üzerine eğitim ve öğretim kuruluşlarının bulunduğu il veya ilçe sınırları dahilinde kurumunda bulunan durumuna uygun boş bir kadroya ataması yapılır.
MADDE 22.- 29.7.1970 tarihli ve 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun 8 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "gazilerin," ibaresinden sonra gelmek üzere "özürlülerin," ibaresi eklenmiştir.
MADDE 23.- 18.1.1972 tarihli ve 1512 sayılı Noterlik Kanununun 73 üncü maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
İlgilinin işitme, konuşma veya görme özürlü olması:
Madde 73.- Noter, ilgilinin işitme, konuşma veya görme özürlü olduğunu anlarsa, işlemler özürlünün isteğine bağlı olmak üzere iki tanık huzurunda yapılır. İlgilinin işitme veya konuşma özürlü olması ve yazı ile anlaşma imkânının da bulunmaması hâlinde, iki tanık ve yeminli tercüman bulundurulur.
MADDE 24.- 1512 sayılı Kanunun 75 inci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Bir noterlik işleminde imza atılmış veya imza yerine geçen el işareti yapılmış olmasına rağmen, ilgilisi ister veya adına işlem yapılan ve imza atabilen görme özürlüler hariç olmak üzere noter, işlemin niteliği, imzayı atan veya el işaretini yapan şahsın durumu ve kimliği bakımından gerekli görürse, yukarıdaki fıkradaki usûl dairesinde ilgili, tanık, tercüman veya bilirkişinin parmağı da bastırılır. Mühür kullanılması hâlinde parmağın da bastırılması zorunludur.
MADDE 25.- 1.7.1976 tarihli ve 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunun 1 inci maddesinin ikinci ve dördüncü fıkraları yürürlükten kaldırılmış ve aynı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
EK MADDE 1.- 65 yaşını doldurmamış olmakla birlikte;
a) Başkasının yardımı olmaksızın hayatını devam ettiremeyecek şekilde özürlü olduklarını tam teşekküllü hastanelerden alacakları sağlık kurulu raporu ile kanıtlayan, 18 yaşını dolduran ve kanunen bakmakla mükellef kimsesi bulunmayan özürlülerden; her ne ad altında olursa olsun her türlü gelirleri toplamının aylık ortalamasına göre bu Kanunun 1 inci maddesinde belirtilen gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak tutardan daha az geliri olanlara, bu Kanunun 1 inci maddesine göre belirlenecek aylık tutarının % 300'ü tutarında,
b) 18 yaşını dolduran, kanunen bakmakla mükellef kimsesi olmayan ve herhangi bir işe yerleştirilememiş olan özürlülerden; her ne ad altında olursa olsun her türlü gelirleri toplamının aylık ortalamasına göre bu Kanunun 1 inci maddesinde belirtilen gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak tutardan daha az geliri olanlara, bu Kanunun 1 inci maddesine göre belirlenecek aylık tutarının % 200'ü tutarında,
c) Her ne ad altında olursa olsun her türlü gelirleri toplamının aylık ortalamasına göre bu Kanunun 1 inci maddesinde belirtilen gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak tutardan daha az geliri olduğu halde, kanunen bakmakla yükümlü olduğu 18 yaşını tamamlamamış özürlü yakını bulunanlara, bakım ilişkisi fiilen gerçekleşmek kaydıyla bu Kanunun 1 inci maddesine göre belirlenecek aylık tutarının % 200'ü tutarında,
Aylık bağlanır.
65 yaşın doldurulmasından önce bu madde hükümlerine göre bağlanmış olan aylıkların aynı şekilde ödenmesine devam olunur. Bu Kanunun 1 inci maddesine göre aylık bağlananlardan başkasının yardımı olmaksızın hayatını devam ettiremeyecek kadar özürlü olduklarını tam teşekküllü hastaneden alacakları sağlık kurulu raporu ile kanıtlayanlara da birinci fıkranın (a) bendine göre aylık bağlanır. Aylık bağlanmasına esas özürlülük oranı değişenlerin aylıkları durumlarına göre yeniden tespit olunur. Özürlülük oranı, bu Kanuna göre aylık bağlanması gereken oranın altına düşenler ile birinci fıkrada belirtilen aylık ortama gelir tutarından fazla gelir elde etmeye başlayanların aylıkları kesilir.
Aylık hakkından yararlanan 18 yaşından küçük özürlülerin yalnızca kendileri bu Kanunun 7 nci maddesinde belirtilen tedavi hakkından yararlanır. Ancak, bu madde hükümlerine göre aylık alanlardan herhangi bir sosyal güvenlik kurumunun tedavi yardımı kapsamında bulunanlara tedavi yardımı yapılmaz.
Bu Kanunun 2, 3, 4, 5, 6, 7 ve 8 inci maddeleri birinci fıkra hükümlerine göre aylık ödenecekler hakkında da uygulanır.
Herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan malûl olmaları sebebiyle yetim olarak aylık veya gelir almakta olan çocuklardan bu kurumlardan aldıkları aylık veya gelir toplamı tutarları bu madde gereğince durumlarına göre ödenebilecek tutardan daha az olanlara; aradaki fark ilgili sosyal güvenlik kurumu tarafından (birden fazla sosyal güvenlik kurumundan aylık veya gelir alanlar için yalnızca tercih edecekleri bir sosyal güvenlik kurumu tarafından) ödenir ve bu şekilde ödenen tutarlar Hazineden tahsil edilir.
MADDE 26.- 24.5.1983 tarihli ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununun 3 üncü maddesinin (c) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki (d) bendi eklenerek bentler teselsül ettirilmiş ve mevcut (e) bendine (11) numaralı alt bent eklenmiştir.
d) "Bakıma Muhtaç Özürlü"; özürlülük sınıflandırmasına göre resmî sağlık kurulu raporu ile ağır özürlü olduğu belgelendirilenlerden, günlük hayatın alışılmış, tekrar eden gereklerini önemli ölçüde yerine getirememesi nedeniyle hayatını başkasının yardımı ve bakımı olmadan devam ettiremeyecek derecede düşkün olan kişiyi,
11- "Çocuk evleri"; 0-18 yaşlar arasındaki korunmaya muhtaç çocukların kaldığı ev birimlerini,
MADDE 27.- 2828 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin (a) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve (e) bendi yürürlükten kaldırılmıştır.
a) Bu Kanun kapsamına giren sosyal hizmetlere ilişkin faaliyetler, Devletin denetim ve gözetiminde, sivil toplum kuruluşları ile halkın gönüllü katkı ve katılımı da sağlanarak bir bütünlük içinde yürütülür. Sunulacak bakım ve diğer hizmetlerin kapsamı ve bu hizmetleri verecek olan gerçek ve tüzel kişilerin izin, çalışma usûl ve esasları ve diğer hususlar Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenir.
MADDE 28.- 2828 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin (g) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
g) Kuruma bağlı olanlar dışında kurulacak sosyal hizmet kuruluşlarının, özel eğitim ve rehabilitasyon hizmeti verenler hariç olmak üzere açılış iznine, her türlü standartlarına ve işleyişlerine ilişkin esasları, varsa ücret tarifelerini tespit etmek, onaylamak, denetimini yapmak ve bu esaslara uymayanların faaliyetlerini durdurmak.
MADDE 29.- 2828 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Kurumun merkez teşkilatı bir Genel Müdür, beş Genel Müdür Yardımcısı ile aşağıdaki esas birimlerden oluşur:
a) Hukuk Müşavirliği.
b) Teftiş Kurulu Başkanlığı.
c) Strateji Geliştirme Dairesi Başkanlığı.
d) İnsan Kaynakları Dairesi Başkanlığı.
e) Çocuk Hizmetleri Dairesi Başkanlığı.
f) Yaşlı Bakım Hizmetleri Dairesi Başkanlığı.
g) Özürlü Bakım Hizmetleri Dairesi Başkanlığı.
h) Sosyal Yardım Hizmetleri Dairesi Başkanlığı.
i) Gençlik Hizmetleri Dairesi Başkanlığı.
j) Destek Hizmetleri Dairesi Başkanlığı.
k) Sosyal Hizmetler Eğitim Merkezi Başkanlığı.
l) Yapı İşleri Dairesi Başkanlığı.
m) Döner Sermaye Merkez Müdürlüğü.
n) Aile-Kadın ve Toplum Hizmetleri Dairesi Başkanlığı.
o) Özel Kalem Müdürlüğü.
p) Savunma Uzmanlığı.
MADDE 30.- 2828 sayılı Kanuna aşağıdaki ek maddeler eklenmiştir.
EK MADDE 7.- Sosyal güvenlik kurumlarına tâbi olmayan, bakıma muhtaç özürlülerden ailesini kaybetmiş olanlar ile ailesi ekonomik veya sosyal yoksunluk içerisinde bulunanlara bakım hizmetinin resmî veya özel bakım kurumlarında ya da ikametlerinde verilmesi sağlanır.
Bakıma muhtaç özürlülere sunulacak bakım hizmetlerinin kapsamı ve bu hizmetleri verecek olan gerçek ve tüzel kişilerin izin, çalışma usûl ve esasları, denetlenmeleri ile ücretlendirme ve ödemeleri Kurumun koordinatörlüğünde, Maliye Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Özürlüler İdaresi Başkanlığınca müştereken çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
Bakıma muhtaç özürlülere sunulacak bakım hizmetinin karşılığı olarak her ay için kişi başına belirlenecek tutar, iki aylık net asgari ücretten fazla olamaz.
Bakıma muhtaç özürlülerin, Kurumca bakılanlar dışındakilerin bakım ücreti bu amaçla Kurum bütçesine konulacak ödenekten karşılanır.
EK MADDE 8.- İşitme ve konuşma özürlülerine gerek görüldüğü hâllerde tercümanlık yapmak üzere illerde işaret dili bilen personel görevlendirilir. Personelin işaret lisanı öğrenmeleri için gerekli kursların düzenlenmesi sağlanır. Bu personelin görev ve yetkileri, çalışma koşulları ile ilgili usûl ve esaslar Özürlüler İdaresi Başkanlığı ve Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünün müştereken hazırlayacakları yönetmelikle belirlenir.
MADDE 31.- 13.10.1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 61 inci maddesinin birinci fıkrasına (n) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bent ve ikinci fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.
o) Özürlülerin araçları için ayrılmış park yerlerinde,
(o) bendinin ihlâli hâlinde para cezası iki kat artırılır.
MADDE 32.- 25.10.1984 tarihli ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 17 nci maddesinin (4) numaralı fıkrasına aşağıdaki bent eklenmiştir.
s) Özürlülerin eğitimleri, meslekleri, günlük yaşamları için özel olarak üretilmiş her türlü araç-gereç ve özel bilgisayar programları.
MADDE 33.- 21.5.1986 tarihli ve 3289 sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 2 nci maddesine (n) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki (o) bendi eklenmiş ve mevcut (o) bendi (p) bendi olarak teselsül ettirilmiştir.
o) Özürlü bireylerin spor yapabilmelerini sağlamak ve yaygınlaştırmak üzere; spor tesislerinin özürlülerin kullanımına da uygun olmasını sağlamak, spor eğitim programları ve destekleyici teknolojiler geliştirmek, gerekli malzemeyi sağlamak, konu ile ilgili bilgilendirme ve bilinçlendirme çalışmaları ile yayınlar yapmak, spor adamları yetiştirmek, özürlü bireylerin spor yapabilmesi konusunda ilgili diğer kuruluşlarla işbirliği yapmak,
MADDE 34.- 7.5.1987 tarihli ve 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununun 3 üncü maddesine aşağıdaki bent eklenmiştir.
m) Rehabilite edici tıbbi hizmetlerde kullanılan yardımcı araç ve gereçleri üretmek amacıyla, kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişiler tarafından kurulacak kuruluşların açılış iznini vermeye Sağlık Bakanlığı yetkilidir. Bu kurum ve kuruluşların açılış izninin verilmesine, üretim ve personel standardına, işleyiş ve denetimi ile daha önce açılmış olan kurum ve kuruluşların durumlarına ilişkin esaslar Sağlık Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.
MADDE 35.- 30.4.1992 tarihli ve 3797 sayılı Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
EK MADDE 3.- Görme, ortopedik, işitme, dil-konuşma, ses bozukluğu, zihinsel ve ruhsal özürlü çocuklardan özel eğitim değerlendirme kurulları tarafından, özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerine devam etmeleri uygun görülenlerin eğitim giderlerinin, her yıl bütçe uygulama talimatında belirlenen miktarı Milli Eğitim Bakanlığı bütçesine konulacak ödenekten karşılanır.
MADDE 36.- 28.12.1993 tarihli ve 3960 sayılı Kalıtsal Hastalıklarla Mücadele Kanununun 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 1.- Devlet, kalıtsal kan hastalıklarından thalessemia ve orak hücreli anemi dahil olmak üzere, bütün kalıtsal kan hastalıklarıyla ve özürlülüğe yol açan diğer kalıtsal hastalıklarla koruyucu sağlık hizmetleri kapsamında mücadele eder. Bunun için gerekli ödenek Sağlık Bakanlığı yılı bütçesine konulur.
Kalıtsal kan hastalıklarıyla ve özürlülüğe yol açan diğer kalıtsal hastalıklarla koruyucu sağlık hizmetleri kapsamında mücadele için gerekli önlemler ve bu konuda uygulanacak usûl ve esaslar Sağlık Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.
MADDE 37.- 13.4.1994 tarihli ve 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (u) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
u) Kadınlara, güçsüzlere, özürlülere ve çocuklara karşı şiddetin ve ayrımcılığın teşvik edilmemesi.
MADDE 38.- 22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 348 inci maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
1) Ana ve babanın deneyimsizliği, hastalığı, başka bir yerde bulunması veya benzeri sebeplerden biriyle velayet görevini gereği gibi yerine getirememesi.
MADDE 39.- 22.5.2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununun 108 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve ikinci fıkrasının birinci cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır.
Bu Kanunda öngörülen idari para cezaları, 101 inci maddedeki idari para cezaları hariç, gerekçesi belirtilmek suretiyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bölge Müdürünce verilir. 101 inci madde kapsamındaki idari para cezaları ise, doğrudan Türkiye İş Kurumu İl Müdürü tarafından verilir.
MADDE 40.- 10.7.2004 tarihli ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununa aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
EK MADDE 1.- Büyükşehir belediyelerinde özürlülerle ilgili bilgilendirme, bilinçlendirme, yönlendirme, danışmanlık, sosyal ve mesleki rehabilitasyon hizmetleri vermek üzere özürlü hizmet birimleri oluşturulur. Bu birimler, faaliyetlerini özürlülere hizmet amacıyla kurulmuş vakıf, dernek ve bunların üst kuruluşlarıyla işbirliği hâlinde sürdürürler. Özürlü hizmet birimlerinin kuruluş, görev, yetki, sorumluluk ve işleyişine ilişkin usûl ve esaslar Özürlüler İdaresi Başkanlığının görüşü alınarak İçişleri Bakanlığınca hazırlanacak yönetmelikle belirlenir.
MADDE 41.- 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 122 inci maddesinin birinci fıkrasında geçen "dil, ırk, renk, cinsiyet," ibaresinden sonra gelmek üzere "özürlülük," ibaresi eklenmiştir.
MADDE 42.- 25.3.1997 tarihli ve 571 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 3 üncü maddesinin (h) bendine aşağıdaki paragraf eklenmiştir.
Başkanlığın bağlı olduğu Bakanın onayı ile özürlü kimlik kartı hazırlama veya verme yetkisi, valiliklere devredilebilir. Özürlü kimlik kartı hazırlama ve verme usûl ve esasları, İçişleri Bakanlığı ve Özürlüler İdaresi Başkanlığı ile Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünce müştereken hazırlanacak yönetmelikle belirlenir.
MADDE 43.- 571 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 7 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 7.- Başkanlığın ana hizmet birimleri şunlardır:
a) Rehabilitasyon ve Eğitim Dairesi Başkanlığı.
b) Özürlülük Araştırmaları ve İstatistik Dairesi Başkanlığı.
c) Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı.
d) Proje ve Koordinasyon Dairesi Başkanlığı.
MADDE 44.- 571 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 8 inci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Rehabilitasyon ve Eğitim Dairesi Başkanlığı
Madde 8.- Rehabilitasyon ve Eğitim Dairesi Başkanlığının görevleri şunlardır:
a) Özürlülerin rehabilitasyonu ve eğitimi sürecinde ilgili kurum ve kuruluşlar arasında işbirliği ve koordinasyonu sağlamak.
b) Özürlülerin rehabilitasyonuna yönelik her türlü standardın oluşturulmasına yönelik çalışmalar yapmak.
c) Rehabilitasyon alanında faaliyet gösteren kurum ve kuruluşlardaki yapılan çalışmaları takip etmek, sorunları ve çözüm yollarını araştırmak.
d) Rehabilitasyon ve eğitim alanları ile ilgili (panel, sempozyum, konferans ve benzeri) etkinliklerde bulunmak.
e) İstihdamı kısıtlayan engellerin kaldırılmasını, istihdam alanlarının genişletilmesini ve özürlülerin kendi işini kurmalarına yönelik çalışmaları takip etmek ve tekliflerde bulunmak.
f) Özürlülerin günlük hayatlarında karşılaştıkları fiziki ve mimari engellerin kaldırılması ve bu konudaki standartların belirlenmesi için teklifler hazırlamak ve hazırlatmak.
g) Kamuya açık sosyal, kültürel, sportif tesis ve alanlar ile kitle iletişim ve ulaşım araçlarından özürlülerin faydalanmasını sağlayıcı tedbirleri araştırmak, değerlendirmek ve teklifler hazırlamak.
h) Özürlü çocuklara, gençlere, yetişkinlere bütünleştirilmiş ortamlarda ve her düzeyde eğitim imkânı sağlamaya yönelik çalışmaları takip etmek.
ı) Özürlülüğün önlenmesi, erken teşhisi, özürlülerin rehabilitasyonu, eğitimi ve sosyal güvenlikleri ile ilgili konularda teklif ve projeler hazırlamak, hazırlatmak ve uygulatmak.
i) Başkanlıkça verilen benzeri görevleri yapmak.
MADDE 45.- 571 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 9 uncu maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Özürlülük Araştırmaları ve İstatistik Dairesi Başkanlığı
Madde 9.- Özürlülük Araştırmaları ve İstatistik Dairesi Başkanlığının görevleri şunlardır:
a) Özürlülük politikasının belirlenmesine yönelik veri oluşturmak.
b) Özürlülük alanındaki çalışmaları takip etmek, değerlendirmek.
c) Özürlülerle ilgili mevzuatı derlemek, incelemek ve geliştirilmesine yönelik çalışma yapmak.
d) Özürlülere tanınan hak ve hizmetlerden yararlanma amacıyla kullanılmak üzere özürlüler kimlik kartı hazırlamak, hazırlatmak ve her türlü işlemleri takip etmek.
e) Başkanlık birimlerinin bilgi işlem ve otomasyon ihtiyacını karşılamak ve yürütmek.
f) Başkanlık birimlerinin iş akışlarını izleyerek etkin ve verimli iş, bilgi akışı ve iletişim düzenini sağlamak, bunlara yönelik gelişmeleri izlemek ve geliştirmek için önerilerde bulunmak.
g) Bilgi portalını oluşturmak, yönetmek ve iletişim ağını sağlamak.
h) Özürlüler ile ilgili veri tabanı oluşturulmasını sağlamak.
ı) Ulusal kurum ve kuruluşlardan özürlülere yönelik istatistiksel bilgilerin bilgi işlem ortamında toplanmasını sağlamak ve değerlendirmek.
i) Başkanın direktif ve emirlerini ilgililere duyurmak ve işlemleri takip etmek.
j) Başkanlıkça verilen benzeri görevleri yapmak.
MADDE 46.- 571 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 10 uncu maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı
Madde 10.- Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığının görevleri şunlardır:
a) Başkanlığın uluslararası ilişkilerini düzenlemek ve yürütmek.
b) Özürlülere yönelik oluşturulan sosyal politikaları uluslararası ve ülkeler ölçeğinde izlemek ve değerlendirmek.
c) Uluslararası düzeyde özürlülere yönelik faaliyet gösteren kurum ve kuruluşlarla işbirliği kurmak, sürdürmek, geliştirmek, ilgili personelin bilgilendirilmesini sağlamak.
d) Avrupa Birliği ile özürlülük alanındaki çalışmaları yürütmek.
e) Özürlülere yönelik faaliyetlerde uluslararası kurum ve kuruluşlardaki gelişmeleri takip etmek, özürlülerin sorunlarını ve çözüm yollarını ortak araştırmak, ortaya çıkan sorunlar hakkında ortak inceleme ve araştırma yapmak, yaptırmak, bu konuda ortak proje ve teklifleri hazırlamak ve hazırlatmak.
f) Uluslararası kurum ve kuruluşlardan özürlülere yönelik istatistiksel bilgilerin toplanmasını sağlamak.
g) Özürlülerle ilgili uluslararası gelişmeleri takip etmek, antlaşma ve sözleşmelerin ülkemizdeki uygulamalarını izlemek ve değerlendirmek.
h) Başkanlığın koordinatörlüğündeki uluslararası düzeyde özürlülere yönelik faaliyetler için teşkil edilen kurulların ve organizasyonların sekretarya hizmetini yürütmek.
ı) Yabancı kaynaklı dokümanların temini, tercümesi ve ilgili birimlerin bilgilendirilmesini sağlamak.
i) Başkanlığın iç ve dış tanıtımını ve halkla ilişkiler hizmetlerini yürütmek.
j) Başkanlığın her türlü protokol işlerini düzenlemek ve yürütmek.
k) Başkanlıkça verilen benzeri görevleri yapmak.
MADDE 47.- 571 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 11 inci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Proje ve Koordinasyon Dairesi Başkanlığı
Madde 11.- Proje ve Koordinasyon Dairesi Başkanlığının görevleri şunlardır:
a) Başkanlık birimlerince önerilen projelerin hazırlanması veya hazırlatılması ile ilgili çalışma yapmak ve uygulanmasına destek sağlamak.
b) Başkanlıkça yapılmasına karar verilen projelerin gerçekleşmesi amacıyla gerekli malî kaynakların sağlanması için ilgili birimlerle kurum ve kuruluşlarla iletişim kurmak.
c) Projenin tamamlanmasından sonra hazırlanacak proje sonuç raporunun ilgili birimler aracılığı ile duyurulmasını sağlamak.
d) Proje veri tabanının oluşturulmasını sağlamak.
e) Başkanlık süreli yayınının hazırlanması ve yayınlanması için gerekli çalışmaları yapmak ve yaptırmak.
f) Başkanlıkça görevlendirildiğinde, genel yahut özel protokole bağlı işbirlikleri geliştirmek.
g) Başkanlığı ilgilendiren toplantı, brifing ve görüşmeleri düzenlemek, Özürlüler Yüksek Kurulu ve Özürlüler Şurasının sekretarya hizmetlerini yürütmek, önemli not ve tutanakları tutmak ve yayımlamak.
h) Başkanlıkça verilen benzeri görevleri yapmak.
MADDE 48.- 571 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (1) sayılı cetvelin " Ana Hizmet Birimleri" bölümü "1. Rehabilitasyon ve Eğitim Dairesi Başkanlığı, 2. Özürlülük Araştırmaları ve İstatistik Dairesi Başkanlığı, 3. Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı, 4. Proje ve Koordinasyon Dairesi Başkanlığı" şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 49.- a) Ekli (1) sayılı listede yer alan kadrolar iptal edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü bölümünden çıkarılmış, ekli (2) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek adı geçen Kanun Hükmünde Kararnameye bağlı (I) sayılı cetvelin adı geçen Genel Müdürlüğe ait bölümüne eklenmiştir.
b) Ekli (3) sayılı listede yer alan kadrolar iptal edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Özürlüler İdaresi Başkanlığı bölümünden çıkarılmış, ekli (4) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek adı geçen Kanun Hükmünde Kararnameye bağlı (I) sayılı cetvelin adı geçen Başkanlığa ait bölümüne eklenmiştir.
Yürürlükten kaldırılan hükümler
MADDE 50.- a)17.7.1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun ek 37 nci maddesi,
b) 29.6.1956 tarihli ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 668 inci maddesinin üçüncü fıkrası,
c) 22.4.1926 tarihli ve 818 sayılı Borçlar Kanununun 14 üncü maddesinin son fıkrası,
Yürürlükten kaldırılmıştır.
GEÇİCİ MADDE 1.- Bu Kanunda öngörülen yönetmelikler Kanunun yayımı tarihinden itibaren bir yıl içerisinde yürürlüğe konulur.
GEÇİCİ MADDE 2.- Kamu kurum ve kuruluşlarına ait mevcut resmî yapılar, mevcut tüm yol, kaldırım, yaya geçidi, açık ve yeşil alanlar, spor alanları ve benzeri sosyal ve kültürel alt yapı alanları ile gerçek ve tüzel kişiler tarafından yapılmış ve umuma açık hizmet veren her türlü yapılar bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi yıl içinde özürlülerin erişebilirliğine uygun duruma getirilir.
GEÇİCİ MADDE 3.- Büyükşehir belediyeleri ve belediyeler, şehir içinde kendilerince sunulan ya da denetimlerinde olan toplu taşıma hizmetlerinin özürlülerin erişilebilirliğine uygun olması için gereken tedbirleri alır. Mevcut özel ve kamu toplu taşıma araçları, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi yıl içinde özürlüler için erişilebilir duruma getirilir.
GEÇİCİ MADDE 4.- Bu Kanunla Özürlüler İdaresi Başkanlığı ile Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü teşkilat kanunlarında yapılan yeni düzenleme sebebiyle kadro ve görev unvanları değişenler veya kaldırılanlar bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde boş bulunan durumlarına uygun kadrolara atanırlar. Bunlar yeni bir kadroya atanıncaya kadar her türlü malî haklarını eski kadrolarına göre almaya devam ederler. Söz konusu personelin atandıkları yeni kadroların aylık, ek gösterge, her türlü zam ve tazminatları ile diğer malî hakları toplamının net tutarı, eski kadrosunda en son ayda almakta oldukları aylık, ek gösterge, her türlü zam ve tazminatları ile diğer malî hakları toplamı net tutarından az olması halinde aradaki fark giderilinceye kadar atandıkları kadroda kaldıkları sürece hiçbir vergi ve kesintiye tâbi tutulmaksızın tazminat olarak ödenir. Kadro ve görev unvanı değişmeyenler ise aynı kadro ve görev unvanlarına atanmış sayılırlar.
Yürürlük
MADDE 51.- Bu Kanunun 35 inci maddesi ile 50 nci maddesinin (a) bendi 1.6.2006 tarihinde, diğer maddeleri yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
MADDE 52.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.




























IV. YÜRÜRLÜKTE OLAN,
HAYATTA OLAMAYAN KANUN


































Terminatör Yönetmelikler

Kanun tasarısı kanunlaşıp yürürlüğe girdikten sonra artık bir metin olmaktan da çıkmıştır. İlgili kurum ve kuruluşlarda yoruma ve bu yorum ekseninde de kanunu hayata geçirecek, metne can verip işlerlik kazandıracak “yönetmelik” süreci başlar. Bu süreç bir anlamda kanunun metnine yabancılaşma sürecidir. Kanun koyucu değilse de kanun sınırlayıcı bürokrasidir ve yorumlama/sınırlama ilk günden kendisini belli etmeye başlar. Özürlüler Kanunu’nun serüveni bu süreci ağır bir yabancılaşmayla yaşamaya başlamıştır.

Ülkemizde yasa hazırlığı ile ilgili usul ve esasların kendine özgü kuralları bir yana yönetmeliklerle ilgili durum bürokrasinin ne büyük bir güç olduğunu anlamamıza yarar. Yönetmelikler kanun hükmündedir.

Yönetmeliklerin Özürlüler Kanunu üzerindeki en önemli etkisi istihdamla ilgili düzenlemelerde gerçekleşmiştir. Çerçeve kanunda yer alan Mesleki Rehabilitasyon(Ek 3), Korumalı İşyeri ve Korumalı İşyeri Statüsü (Ek 4) ile ilgili yönetmelikler hükümleri yok hükmüne dönüştürmüştür. İlgili kurum olan İş Kur’un konuya hakim olmaması karşısında sorumlu kurumlar değişmekle kalmamış bu konuya yapılan çalışmalarda bütçe oluşturulması da mümkün olmamıştır. Ülkemizde eksik olan sektörlerin bu doğrultuda sadece metin üzerinde varlıkları sınırlanmıştır.

İlk Yönetmelik ve İlk Ayrımcılık

Hazırlığı tamamlanıp ilk yürürlüğe giren yönetmelik, ayrımcılık yaptığı gerekçesiyle mahkeme tarafından ilk iptal edilen yönetmelik olmuştur. Özürlüler Veri Tabanı Hazırlanmasıyla ilgili yönetmelik, özürlü kimlik kartı yerine özürlü bilgisinin nüfus cüzdanlarında yer almasını öngören bölümü nedeniyle sivil toplum kuruluşları tarafından yargıya taşınmış ve yargı ayrımcılık yapıldığı gerekçesiyle yönetmeliği iptal etmiştir. (Ek 5)

Yönetmeliği hazırlayan kurumun Özürlüler İdaresi Başkanlığı olması garip bir tecelli olarak bu serüvende yerini almıştır. Diğer yandan sivil toplum kuruluşlarının ayrımcılıkla mücadelede ilk girişimlerinin başarıya ulaşmış olması hem bu kuruluşlar için önemli bir referans olmuş hem de Türk yargısının bu konudaki yetkinliğini göstermiştir.

Bakım Hizmetinden Bakım Yardımına

Özürlüler Kanunu’nun ülkemizde açtığı yeni alanlardan en önemlisi bakım hizmetleridir. Daha önce sınırlı sayıda bakıma muhtaç özürlüye bakım veren Sosyal Hizmetler Genel Müdürlüğü kanunla birlikte hizmet alma yoluyla ağır özürlülere bu hizmeti sağlamakla yükümlü olmuştur. Ağır özürlü çocuğu olan ailelerinin en önemli sorunu olan kendilerinden sonra çocuklarının ne olacağı endişesi karşısında kanunla ağır özürlülere bakım teminatı getirilmiştir. Bu düzenlemeyle ülkemizde özel bakım merkezlerinin oluşması ve yaygınlaşması öngörülmüştür.

Bu hizmete alt yapı sağlamak için 2005 yılında yine ilgili kurumla işbirliği yapılara “1. Uluslar arası Bakım Kongresi” düzenlenmiş ve dünyada bu alanda yer alan en önemli kurum ve kuruluşlar kongrede yer almıştır. Kongrede sadece özürlüler değil yaşlılarla ilgili çalışmalar da gündeme getirilerek ilgili uzmanların bilgilenmeleri sağlanmıştır. Ayrıca kongre sonunda “İstanbul Deklarasyonu” hazırlanarak bir politikanın ana çizgileri oluşturulmuştur. Yine 2005 yılında “Yerel Yönetimler” ana temasıyla toplanan II. Özürlüler Şurası’nın temalarından birisi de bakım hizmetleri olmuş burada bakım hizmeti sunacak personelin eğitiminden, hizmet sunacak kurumların standartlarına, hizmet kalitesinin denetiminden hizmet verilecek kurumda yer alması gereken uzmanlara kadar kapsayıcı bir dizi karar alınmıştır. Şura çalışmalarında hazırlığı yapılan “Bakım Elemanları Eğitim Programı” daha sonra Milli Eğitim Talim ve Terbiye Kurulu tarafından onaylanarak ülkemizde bu alanda sertifika verecek ilk kursların açılması sağlanmıştır.

İlgili kuruma sunulan desteklerle birlikte Özürlüler İdaresi Başkanlığı danışmanı olan Prof. Dr. Ali Seyyar’ dünyada sosyal bakım hizmetlerinin yer aldığı “Teorik ve Pratik Boyutlarıyla Sosyal Bakım” kitabı hazırlattırılmış ve bu çalışma ilgili kurum tarafından yayımlanmıştır. Bakım hizmetleri yönetmeliğinin alt yapısını oluşturan bu çalışmaya karşın yürürlüğe giren yönetmelik ülkemizde özel bakım merkezlerinin oluşmasını engelleyen, kanun metninin hedefini yok eden ikinci bir kanuna dönüşmüştür . Kısa bir süre sonra kanun maddesinin kapsamı genişletilmiştir. Özürlüler Kanununun kapsamı değiştirilerek değişen ilk hükmünün hayata geçemeyen hüküm olması nasıl açıklanabilir? Bu gelişme karşısında yönetmeliğin yenilenmesi gerekmiş ancak yenilenen yönetmelik de aynı yapısal sorunlarla çıkmıştır. Kurumun yeni duruma karşı direncinin bir göstergesi olan bu çalışmalarda ideal bir bakım merkezi öngörülmüş fakat bu bakım merkezlerinin hizmetlerini sürdürebilmeleri için gerekli ekonomik altyapı konulmamıştır. (Ek 6)

Bu durum karşısında kurum bu amaçla kendisine verilen bütçeyi özürlü çocuğu olan ailelere bakım ödeneğine dönüştürmüştür. Başka bir ifadeyle bakım hizmeti bakım yardımına dönüşmüştür. Ülkemizde bu alanda çok önemli bir bilgi sorunu ve uzman yetersizliği söz konusudur. Bakım hizmetlerinin öngörüldüğü biçimde alt yapısının kurulmaması halinde yarın yaşlanmayla birlikte yaşlı bakım hizmetlerinin kurumsallaştırılmasının imkanı da olmayacaktır. Çünkü sosyal bakım özürlüler kadar yaşlıları da kapsayan bir hizmet alanıdır. Kanunda evde bakım dahil bir çok gelişmiş ülkede örnekleri bulunan hizmet türlerinin sayılmış olmasının gerekçesi kapsamıyla sınırlı değildir.

2007 Yılında III. Özürlüler Şurası’nın “Bakım Hizmetleri” temasıyla toplanmış olması da manidardır. Bir yanda uygulanamayan kanun maddesinin kapsamının genişletilmesi diğer yandan anti kanun gibi bir yönetmeliğin iki defa yayınlanıp yürürlüğe girmesi karşısında şuranın ana temasının bakım olması neyi ifade eder?

Gelinen durumda gerekçenin metne yabancılaştığı en büyük alan karşımızdadır. Bu haliyle kanunun uygulamasıyla kanunu tanımlayacak olursak; gerekçesi, metni, ruhu dışında geleneksel yaklaşımın hakim olduğu “sosyal yardım” kanunu olduğudur.

Ulaşılabilirliğe Ulaşılabilir mi?

Özürlüler Kanununun geçici 2. ve 3. maddeleri ulaşılabilirlikle ilgili hükümlerdir. Ülkemizin bu alandaki en büyük sorunlarının başında gelen ulaşılamazlık bu maddelerle 7 yıl içerisinde çözümü hükme bağlanmıştır. Tasarı metninde 5 yıl olan ve bir hizmet dönemiyle sınırlandırılmış takvime bağlanan süre maalesef 7 yıla çıkarılarak halen görevde olan yöneticileri rahat hareket edebilecekleri, sorumluların başka yöneticiler olacağı hale getirmiştir. Bu konuda yayımlanan Başbakanlık genelgesi ise bu alanda yapılacak işlerin takibini, sorumluluğunu başka kurumlara bırakmıştır. Bu haliyle 7 yıl sonra ulaşılabilirliğe ulaşılabilecek mi? Zaman gösterecektir.

Islık dilinden İşaret Diline

Ülkemizde bir işaret dili bulunmamaktadır. Bulunmayışı kaybolmasındandır. Osmanlı döneminde hem sarayda bilinen ve kullanılan bu dil aynı dönemde işitme engelliler okulunda da kullanılıyordu. Daha sonra bu konuda akademik düşünce işaret dilini değil dudak okuma modelini benimsemiş ve ülkemizde kullanılan bir dil ölü dil haline dönüşmüştür.

Kanunda ülkemizde işaret dilinin oluşturulması için hüküm bulunmakta ve sorumlulukta Türk Dil Kurumu’na bırakılmaktadır. Türk Dil Kurumu bu konuyu sanki dünyada yokmuş ülkemizde yerel dil alanlarından derlenerek yeniden oluşturulacakmış gibi algılamaktadır. Başka deyişle daha önce yaptıkları ıslık dili gibi çalışmalar gibi değerlendirmektedir. (Ek 7)

2004 Yılında Özürlüler İdaresi Başkanlığı tarafından gerçekleştirilen “1. Uluslararası İşitme Engelliler Birlik Konferansı”nda dünyanın hemen her bölgesinden işitme engelliler ve işitme engellilerle ilgili kurum ve kuruluşlar katılmıştır. Bu toplantılarda ülkemizdeki işitme engelliler dahil diğer bütün ülkelerden gelen katılımcılar birbirleriyle iletişim sorunu yaşamadan işaret diliyle anlaşmışlardır. Bu gerçeklik bu konunun hiç de TDK tarafından algılandığı biçimde olmadığının da göstergesidir.

TDK tarafından hazırlanan yönetmelik, oldukça yüklü bir bütçe yanında uzun bir zaman gerektirmektedir. Bu durumda da ülkemizde bir işaret dilinin hazırlanması ve yaygınlaşmasını yıllar sonra görebileceğiz. Bu konuda ikinci bir düzenleme Sosyal Hizmetler Genel Müdürlüğü’ne kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan personelin işaret dilinin öğretilmesi sorumluluğunun verilmiş olmasıdır. İlginçtir Sosyal Hizmetler Genel Müdürlüğü bu konuda çalışmalarına 2006 yılında başlamış ve öncelikle kendi kuruluşunda diğer kurumlara eğitim verecek eğiticilerini yetiştirmiştir. Ülkemizde resmi bir işaret dili yoktur ama kullanılan bir dil vardır. Bu gelişme dahi dikkate alınarak TDK’nın çalışmasının yönlendirilmesi gerekmektedir.

Rehabilitasyondan Özel Eğitime

Daha önce sadece belli kesimin hakkı olan rehabilitasyon hizmetinin kapsamı genişletilmiş ve SHÇEK’e bağlı olan özel rehabilitasyon kurumları Milli Eğitim’e bağlanmış ayrıca hizmetin karşılığı bütçe de Milli Eğitim’e aktarılmıştır. Yeni durumda akla gelmeyecek bir hızla kurumsal yaygınlaşma olmuş ve maalesef öngörülen bütçeler sürekli aşılmıştır. Bu alan özürlüler kanununun en sorunlu alanı olarak karşımızdadır. İlk başta rehabilitasyon özel eğitime dönüşmüştür, bununla da kalmayıp özel eğitim okullarına giden özürlü çocuklara destek hizmetine dönüşmüştür. Milli Eğitim başından itibaren özürlü çocuk sayısının Türkiye Özürlüler Araştırmasında belirtilen orandan çok daha düşük olduğuna dair bir kanaate sahip olmuş, gerekçe olarak özürlü okullarında kapasitenin çok altında öğrenci bulunduğu belirtilmiştir.. Bu durumun yapısal sorunlardan kaynaklandığına özür türlerine göre ayrı okullaşmanın bu durumu belirlediği itirazına sıcak bakılmamıştır. Bu nedenlerle rehabilitasyon alacak çocuk sayısını belirlemek için kendi mekanizmalarıyla bir dizi araştırma yapma ihtiyacı da duymuştur. Gelinen durum odur ki, özürlü öğrenci sayısı özürlüler araştırmasında belirlenen sayıya yaklaşmıştır. Dönem dönem medyada gündeme gelen özürlü okullarında mali denetim gibi haberlerin arkasında bütçenin hesaplanamaması gerçeği bulunmaktadır. Denetim yapılmalıdır ancak Milli Eğitim’in tüm denetim anlayışı yapı standartlarıyla sınırlıdır. Hizmet denetimi, özürlü çocukların eğitiminin denetlenmesi ile ilgili mekanizmalara sahip bulunmamaktadır.

Sevgi Evinden Sevimsiz Villalara

Özürlüler Kanununun bir model olma özelliği sadece özürlülerle sınırlı bir kanun olmamasından kaynaklanmaktadır. Kanunun değiştirilen hükümler bölümünde 26. maddede 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler kanununa “çocuk evleri” ibaresi eklenmiş ve bir sonraki maddede de “e” bendi kaldırılmıştır. Bu düzenlemeler özürlüler kanununun yaklaşımında yer alan bakım hizmetlerinin sunumu ile ilgili modelin “bakıma muhtaç çocuklara” uygulanması anlamını taşımaktadır. Yetiştirme yurtlarında büyüyen çocukların sosyal hayata uyum sağlayamaması üzerine hazırlanan ve çocukların toplumun içinde mahallelerde oluşturulan evlerde normal bir ev düzeni, Pazar alışverişi, mahalle arkadaşlığı hatta komşuluk gibi ilişkiler içinde büyüyebilmesi için projelendirilen “sevgi evleri projesi”, yapılan düzenlemelerle uygulanabilir hale gelmiştir ancak geçen sürede sevgi evleri SHÇEK’in hizmet yerlerinin yanına yaptırdığı “sevimsiz villalara” dönüştürülmüştür. Sosyal yaşam alanının tamamen dışında kalan ve yetiştirme yurtlarıyla sadece mimarisi değişmiş olan villalar kurumun maalesef kanunu kendi yapısına dönüştürdüğünün en önemli göstergesidir.

























III. HAYATI PAYLAŞMAK İÇİN
Engel “ÇOK”

































Sosyal Yapı Bariyerleri

Yapı sosyolojinin en çok çalıştığı, en çok tartıştığı hatta teorilerin ve sosyoloji tarihinin yapı kavramı ekseninde tasnif edildiği bir olgudur. Toplumsal değişmede yapı sistem ilişkisi bazen sisteme göre, bazen özneye göre çözümlenir. Yapılar zihnimizin bir parçası, gündelik hayatımızda kullandığımız bilgi stokları, ilişkiler ağı olarak sosyal kurumlardır. Bizim koşullarımızda ise yapılar öncelikle örülmüş duvar etkisi taşıyan, değişmeden değişime ayak uydurmaya yarayan en önemli sosyal mekanizmalar olarak toplumsallığımızı belirlemektedir.

Formda kalan, çoğunlukla içerikten yoksun olan modernlik serüvenimiz, AB projesinde yasaya indirgenmiş bir tarz olarak sürüyor. Metin üzerinde, yürürlükte olan binlerce kanun çerçevesinde çizilen resimle gerçekliğimiz arasındaki fark nasıl açıklanabilir? Başka deyişle AB muktesebatının tümü ülkemize aktarıldığı takdirde modern bir toplum olacak mıyız? Hayır. Bir çok şey gibi hukukta toplumsal bir kurumdur ve işlerliği toplumsala indiği kadardır. Kanunların toplumsal değişmeyi koşullayan araçlar olduğu yadsınamaz ancak toplum her halükarda kanunu kendine göre biçimlendirir.

Yasal sorunlardan değil sosyolojik sorunlardan söz ediyoruz. Toplumsal yapı değişmenin önündeki en büyük engel olarak karşımızdadır. Özürlüler Kanunu bu süreci bir sosyal kanun olarak en çarpıcı biçimde yaşamaktadır. Süreç içinde sadece kapsamı sınırlanmamış içeriği de önemli oranda değişime uğramıştır. Bu durum özürlülük olgusunun sorunlarına başka açılardan bakmayı zorunlu kılar. Sosyal yapı karşısında üretilecek stratejiler, sosyal yapıyı zorlayacak stratejiler gereklidir.

Geleneğin Direnci

Modernliğin bir çok boyutunda bir yaşam tarzı sürmemize karşın bir çok alanda geleneksellik korunmuştur. Konu açısından yaklaşıldığında “Devlet geleneği” en doğrudan geleneksellik olarak karşımızdadır. Ülkemizde sık sık önemli bir değer olarak atıfta bulunulan devlet geleneği sosyal gerçeklikte bir kurum olan bürokrasinin karakteristiğinden başka bir şey de değildir. Bürokrasi, bir sosyal kurum olarak, muhafazakar bir yapı arz eder ve bu durum çoğunlukla devletin devamlılığının koşullayıcısı olarak değerlendirilir.

Bürokrasi kurumu için reform değil ıslah kabul edilebilirdir. Tarihsel olarak baktığımızda özelde Osmanlı Dönemi’nde karşımıza çıkan bu yapı günümüzde de kendisini korumuştur. Bu bağlamda 2003 yılından itibaren gündeme gelen kamu reformu çalışmalarının neyi ifade ettiği yanında ortaya çıkan sonucu da sözünü ettiğimiz yapının gücünü daha doğrusu iktidarını gösterir. Bürokratik gelenek reforma değil ıslaha uygun bir yapıdır. Islah en doğrudan devlet düzeyinde ya da hukuk bağlamında yeni bir başlık açmayıp var olan bir başlığın içinde yapılması gerekenin yapılmasıdır. Bu durum kanun düzenlemelerinde belirgindir. Ülkemizde yürürlüğe giren özellikle sosyal alanla ilgili kanunların dönem dönem kapsamlarının değiştirilmesi bu yaklaşımın sonucudur.

Bürokrasi kurumunun yapısı, gelenekselliği, sosyal sorunlar karşısında önemli engellerin başında gelmektedir. Örnek olarak verilmek gerekirse ülkemizde sosyal yardımın alanında en büyük kurumu olan halk dilinde fakfukfon yani Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’nın kısa süre önce Dünya Bankası fonlarını kullanabilmek için Sosyal Yardımlaşma Genel Müdürlüğü’ne dönüştürülmüş olması ıslahın en yeni örneğidir. 25 Yıl önce kurulmuş olan bir kurum dünyada yoksullukla mücadelenin farklılaştığı sosyal yardımın yerini sosyal riski azaltma yaklaşımlarına dönüştüğü bir dönemde işlevinin değil de sadece kurumsal yapısının değiştirilmiş olması anlamlıdır.

Bu bağlam içinde özürlülük sadece yoksulluk içinde değerlendirilebilecek bir konudur. Benzer şekilde ülkemizde kadın konusunun dahi bu bağlam dışında konu edilememesi hatta terörün bile hala yoksulluk merkezinde açıklanıyor olması ülkemizde sosyal yapının belirleyiciliğinin göstergesidir.

AB’nin Araçsallaştırılma İmkanı Tükendi

2002 Yılında AB tarafından ülkemizle ilgili bir raporda ülkemizde özürlülükle ilgili resmi istatistiksel veri olmadığı, eğitim ve istihdam konusunda ciddi sorunlar bulunduğu, ayrımcılıkla ilgili hiçbir tanım ve düzenleme bulunmadığı belirtiliyordu. Yine bu rapordan üç yıl sonra başlatılan tarama sürecinde sosyal politika alanında 20-22 Mart 2006 tarihlerinde gerçekleştirilen toplantılar sonucunda Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan sualname AB’nin özürlülerle ilgili stratejisini ortaya koyan ve ülkemizden sürece dahil olmak için yapılması beklenen çalışmaların listesi niteliğindedir . Bu belgeye göre temel kategoriler; özürlüler politikasının kamu idaresince yönetimi ve kurumsal yapısı, eylem planları, resmi olmayan organizasyonlar, düzenlemeler, tanımlar, istatistikler, istihdamın artırılması için alınan tedbirler, destekli istihdam, toplum temelli rehabilitasyon çalışmaları ve bağımsız yaşam programlarıdır.

2003 Yılından itibaren Özürlüler İdaresi Başkanlığı’nın özürlüler kanununda yeniden yapılandırılması bu sürecin yönetilmesi için yapılan çalışmaların başında gelmektedir. Buna göre yeni kurulan AB ve Dış İlişkiler Daire Başkanlığı müzakere sürecinin stratejisini hazırlarken, İstatistik Daire Başkanlığı’da bu alandaki veri tabanının oluşturulmasıyla görevlendirilmiştir. Bu süreçte kurum tarafından hazırlanan projelerin önemli bir bölümü AB sürecine endeksli olarak hazırlanmıştır. 2005-2010 İstihdam Eylem Planı, istatistiklerin oluşturulması, Ulusal Yenidoğan İşitme Taraması Kampanyası, ICF çalışmaları, Toplum Temelli Rehabilitasyon Pilot Çalışmaları (Sincan) bu yönlü çalışmaların bir kısmıdır ve sualnamede görülebileceği gibi bu projeler ülkemize süreç içerisinde düşen sorumluluğun yerine getirilmesinde önemli işlev görmüştür. Sadece iki kategoride sorun bulunmaktadır; destekli istihdam ve bağımsız yaşam programları. Destekli istihdam konusunda bir pilot çalışma hazırlanmış ancak uygulanamamıştır. Bağımsız yaşam konusunda ise o dönemde (2003-2006) çalışma başlatılmış, bir özürlüler uzmanı bu konuda yapılan çalışmaların merkezi olan İngiltere’ye gönderilerek bilgi edinilmiş ancak daha sonraki gelişmeler bir proje hazırlanmasına imkan vermemiştir. Geçen sürede bu iki alanda çalışma başlatılmamış olması manidardır. Buna rağmen en azından muktesebat ekseninde ülkemizin özürlülük konusunda sorun yaşamayacağı da bellidir. Bu durum bizim özürlüler konusunda belli bir seviyeye geldiğimiz anlamına mı gelmektedir? Sonuçta ülkemizde özürlülük, bir çok alanda olduğu gibi AB’nin araçsallaştırılma imkanını da tüketmiştir.

Farkındalığın Derinleşmesi

2008 Yılında gündeme gelen iki konu özürlülük konusunun ülkemizin geleceğinde belirleyeceği iki temel konunun örnekleri olmuştur. Birincisi, bağımlı çocuklarının büyümesinin durdurulması için Ashley yöntemine başvuran ailenin hikayesidir. Diğeri ise ötenazi talep eden özürlünün hikayesi. Her iki hikaye de Batıda özürlülük konusunda yer alan konulardandır ve bitmez tartışmaları belirlemektedir. Batı toplumlarında var olan gündem yavaş yavaş gündemimize girmektedir ve bu konudaki yerel ilgi küresel bağlamları yakalamaya başlamıştır.

Geçen süre içerisinde medyanın ilgisi sürmekle kalmamış, dizilerde özürlü olan karakterlere verilen roller yanında ulusal bir kanalda engelli doğum riskine rağmen doğumun gerçekleşmesini konu edinen dizi dahi yayımlanmıştır. Ayrıca özürlü çocuğu olan anneler yanında bizzat özürlüler kadın programlarının vazgeçilmez konukları olmakla kalmamış, özürlü sunucular da medyada yerini almıştır. Özürlüler konusunda toplumsal ilginin artması olgunun sorunlarının çözülemeden tüketilmesi riskini beraberinde taşımaktadır. Bu kapsamda ikinci bir kanunun gündeme gelme ihtimali bulunmamaktadır. Riski kaldıracak tek etmen ayrımcılık konusunda doğrudan çalışmalar olacaktır. Ayrımcılıkla mücadele gerçek bir gündem olduğu kadar hem sivil toplum kuruluşlarının hem de medyanın gayretiyle mümkündür.

Sanatçılar Kadar Sanatın Konusu Olmak

Özürlülük alanında farkındalığın derinleşmesi bu konunun kültürel alana taşınmasıyla imkanlı hale gelecektir. Bu konuda ilk çalışma 2004 yılında Özürlüler İdaresi Başkanlığı ve Çin Engelliler Federasyonu işbirliğiyle “My Dream Çin Engelliler Gösteri Topluluğu”nun ülkemize getirilmesi ve Aspendos dahil 10 ayrı yerde gösteri gerçekleştirilmesidir. Ülkemizde ise 2007 Yılında ünlü bir fotoğraf sanatçısının “Engellere Rağmen” fotoğraf sergisi bu alanda ilktir. Konunun engellilik değil sanat olması bu projeye ilk olma hakkını vermiştir. Bu çalışmanın kadın kuruluşları tarafından desteklenmesi ise ikinci önemli gelişmedir. Özürlülük konusu kadın konusunun da bir parçasıdır ve her alanda çalışma yürüten sivil toplum kuruluşlarının ortak paydasıdır.

Ayrımcılığın Halleri

Ayrımcılıkla mücadele özürlülük alanında en önemli stratejidir ancak özürlülük ayrımcılık olgusunun sadece bileşenlerinden biridir. Ayrımcılıkla mücadele Batı dünyasında daha farklı boyutlarda ortaya çıkmış en son özürlülüğü kapsamıştır. Irka dayalı, cinsiyete dayalı ayrımcılıkla mücadele Batıda tarihselliğe sahip olmuştur. Geçen sürede cinsiyete dayalı ayrımcılıkla mücadelede belli bir yol alınmasına karşın dine dayalı ayrımcılık karşısında aynı başarıya ulaşılamamıştır. Bu durum ayrımcılık konusunun ülkemizde diğer boyutlarını da kapsayan bir yaklaşım ve düzenlemelerle çözümlenebilirliğini göstermektedir. Diğer halde iş kanununda ya da özürlüler kanununda olduğu gibi sınırlı adımlar olarak kalacaktır.

İstihdam

Özürlülerin topluma katılımında en önemli boyut olan istihdam gelinen durumda çözümsüzlüğe itilmiştir. Kota-ceza sistemine dayalı politika sınırlı bir sonuç getirmektedir ve ülkemizde alternatif modellerin hayata geçirilme zorunluluğu bulunmaktadır. Destekli istihdam için geçen sürede Sosyal Güvenlik Kanunu ile belli düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Bu düzenlemelerin ne kadar etkin olacağı kısa süre sonra belli olacaktır ancak ülkemizde mesleki rehabilitasyon ve korumalı işyerleriyle ilgili düzenlemeler yeniden ele alınıp hayata geçirilmeden bu sorun çözülemeyecektir.

Yaşlılık

Ülkemizde yaşlılık konusunda önemli bir farkındalık sorunu bulunmaktadır. Sürekli genç bir nüfusa sahip olduğumuza yapılan vurgu halihazırda yaşlı yokmuş gibi bir algıyı da koşullamaktadır. Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü verilerinde durum oldukça çarpıcı yanlarıyla belirgindir. Ülkemizde 100 yaşın üzerinde 33.000 kişi, 95-100 arasında 215.000 kişi yaşamaktadır. Yaşlılık sınırı olan 65 ve artı olarak değerlendirildiğinde ortaya çıkan hesap olgunun boyutlarını bize sunmaktadır. 5.3 Milyon kişi yaşlılık sınırı üzerindedir. Bu oran bir çok AB ülkesinin nüfusundan fazladır. Kendi içinde homojen olmayan ve 65 artı 10, artı 20, artı 30 ve 100 artı gibi değişik kesitlerle değerlendirilen yaşlılık olgusu bu kesitlere göre kendi içinde yoksulluk, cinsiyet, özürlülük, kır, kent gibi bir dizi kategoride değerlendirilmek durumundadır.

Yaşlılığın bir özür nedeni olması ve yaşlanmaya paralel olarak ülkemizin özürlülük oranının yükselecek olması konuyu çok daha farklı bir boyuta sürüklemektedir. Diğer yandan ülkemizde yaşlılık öncelikle bir yoksulluk nedenidir. Bu durum sadece sosyal güvenlikle ilgili de değildir. Emekli olan bireylerin yaşam kalitelerinde ortaya çıkan farklılık yanında, yaşa dayalı bir ayrımcılığa uğruyor olmaları diğer bir gerçekliktir.

Göçmen Toplum

Ülkemizde göç sosyal alanın en önemli olgusudur. Kırsal alan ve kentsel alanda var olan farklı sorunlar yanında ülke nüfusunun önemli bir bölümünün göçmen olması sosyal alanda yapılması gerekenlere çok farklı bir boyut kazandırmaktadır. TÜİK verilerine göre 2010’a kadar kent nüfusu %8 artacaktır. Halen kırsalda ise 30 milyona yakın bir nüfus barınmaktadır. Hareketlilik yoksullukla mücadelenin önceliği olduğu kadar diğer açılardan; yaşlılık, özürlülük değerlendirilmek durumundadır.

Bir Toplum Modeli İhtiyacı

Ülkemize uygun etkin bir sosyal politikanın kurumlaşamamasını, kendi koşullarımıza uygun bir toplum modelinin olmadığı argümanına dayandırmıştık. Tanım gerektirdiği takdirde “geleneksel toplum modeli” olarak tanımlanabilecek olan durum karşısında kuşatıcı bir toplum modeli ihtiyacı bulunmaktadır.

Halihazır toplum anlayışı ülkemizde bir yoksulluk kültürünün oluşmasını, yoksulluğun buna yeni yoksulluk da dahil derinleşmesini belirlemektedir. Ayrımcılık konusunda karşımıza çıkan engeller yine bu bağlamın dışında değildir. Toplumu kozmopolit yapısı üzerine değil yoksulluğu, yaşlılığı, özürlülüğü homojen birer yapı olarak algılayan bu yaklaşım sonuçta çözümü sosyal yardımla sınırlı olarak değerlendirmektedir.









Sözlük
Aile Odaklı Politika: Hemen her sosyal sorun gündeme geldiğinde güçlü bir aile yapısına yapılan vurgu, ülkemizde sosyal sorunlara yönelik geliştirilebilecek bakış açılarını sınırlandıran en kayda değer kayıttır. Ailenin toplumsal anlamda en güçlü kurum olduğu gerçekliği, ülkemizde aile odaklı bir sosyal politika olduğu anlamına gelmemektedir. Bilakis sosyal politikamızda aile kayda değer bir dinamik olarak değerlendirilmemektedir. Diğer yandan ülkemizde kadın, yaşlı ya da özürlüler politikasından söz etmemizi sağlayacak temel bir sosyal politikadan da söz edilemez. Bu durumun en önemli göstergeleri yasal düzenlemeler ve kurumsal yapıların bizatihi kendileridir. Anayasa dahil olmak üzere yasal düzenlemelerimizde var olan karmaşıklık kurumsal yapılanmayı dolayısıyla hizmet sunumunu belirlemektedir. Bu bağlamda ülkemizde tam oturmamış bir kurumsal yapı yanında günümüze kadar göz ardı edilmiş olan çok temel sosyal hizmet alanlarının sınırlılığı, güçlü bir aile yapısının bulunmasının bir sonucudur. Bugüne kadar dünyada sosyal devlet adına sunulan kurumsal hizmetler ülkemizde aile aracılığıyla sürdürülmektedir. Aile odaklı bir sosyal politikanın AB politikaları açısından sorunlu olduğu ortadadır. İlk başta aile politikası ile kadın hakları politikasının birbiriyle çeliştiğini söyleyebiliriz. Birçok Avrupa ülkesinde II. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulmuş olan “aile bakanlıkları” hemen hemen ortadan kalkmıştır. Bu çerçevede AB açısından aile politikası, aileye destek vermek için düzenlenen bir dizi tedbir anlamına gelmekte, ayrıca ailenin tek tek bireyleri arasındaki ilişkileri düzenleyen yasal imkanları kapsamaktadır. AB ile ilgili düzenlemeler var olan karmaşayı önleyici ve bir sosyal politika oluşturmaya imkan sunmakta mıdır? Bu sorunun cevabı elbette olumludur ancak ortaya çıkan durum ne oranda kendi toplumsal koşullarımıza uygun bir sosyal politikaya imkan sunacaktır? Ayrıca bir soru olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda açık ve kapsamlı bir aile politikası için kamu politikasını dikkate alma, tasarlama ve uygulama yolunda tutarlı araçlar “politika araçları”nın bulunmadığı söylenebilir. Çoğu ülkede, özellikle aile politikasının “üstü kapalı” olarak nitelendirilebileceği ülkelerde, aile politikası sosyal refah politikası içinde daha belirgin bir biçimde yer alırken, açık politika güden ülkelerde aile politikasını kendi sınırları içinde bir tür politika olarak tanımlama eğilimi görülmektedir. Aile politikasının “kendine özgü” ya da “bir başka politikanın parçası” olarak algılanması, değer sorunlarına olduğu kadar diğer ülkelerde olan ideolojik farklılıklara da bağlıdır. Parti ideolojisi ile aile politikası arasındaki ilişkiye bağlı olarak, bazı ülkelerde hükümet değişiklikleriyle birlikte aile politikalarında dramatik değişiklikler olmaktadır. Ancak, bu değişikliklerin, alınan önlemlerin özünden ziyade, kanun ve yönetmeliklerin ifade tarzında yani önlemlerin sunulmasında daha şiddetli ve kesin biçimde yer aldığını belirtmek gerekir. Her iki durumda da aile politikasının en can alıcı bir bölümünü oluşturan, belirli bir değerler sistemine destek veren gayri maddi bir unsuru ifade eder. Aile politikası ile ilgili önlemler genellikle üç kategoriye ayrılır; güçlendirme politikaları olarak adlandırılabilecek olan ve aileyi sürekli gelir sahibi yapacak ekonomik önlemler, ikinci grup; eğitim ve danışma hizmetleri gibi, aile hayatını geliştirmeye ve rahatlatmaya yönelik hizmetler, üçüncü grup; ailenin yerini tutacak veya onun yerini alabilecek önlemler olarak adlandırılabilecek olan ve aile bireylerinin ayrı ayrı ya da part-time olarak yaptığı işleri devralacak hizmetler ve aile dışı kurumları öngören önlemlerden ibarettir. Ülkemizde Batı ülkelerinden farklı olarak güçlü bir aile kurumunun varlığı “aile odaklı” bir sosyal politikayı imkanlı hale getirmektedir. Özelde özürlülük konusunda özürlü ailelerine yönelik destek hizmetleri öncelik olarak alınmalıdır.
Ağır Özürlü: Özür durumuna göre tüm vücut fonksiyon kaybı oranı % 50’nin üzerinde olduğu tespit edilen özürlülerden; beslenme, giyinme, yıkanma ve tuvalet ihtiyacını giderme gibi öz bakım becerilerini yerine getirmede, kendi başına hareket etmede veya iletişim kurmada zorluk ya da yoksunluk yaşadığına ve bu becerileri başkalarının yardımı olmaksızın gerçekleştiremeyeceğine tıbbî olarak karar verilen kişidir. (16.07. 2006 tarih ve 26230 sayılı “Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik” m. 4).
Aktif Sosyal Politika: Dünyada geleneksel sosyal politikanın yerini “aktif sosyal politika” almaktadır. Bu yaklaşıma göre kamu idareleri sosyal politikanın tek aktörü değildir. Sosyal alanda önemli roller üstlenebilecek, hatta sosyal korumanın finansmanına ve uygulamasına katılabilecek bir çok sosyal grup bulunmaktadır. Bu doğrultuda özel sektör sosyal hizmetlerin sunumuna geniş ölçüde katılabilir. Çocuk bakımından yaşlılara ve özürlülere götürülebilecek çeşitli hizmetlere kadar özel sektör kamu sektörü yanında değişik seçenekler sunarak önemli işlevler yerine getirebilir. Sosyal politikalarda ortaya çıkan bu iradi yaklaşım, bireylerin gelecekten beklentilerini artırmak için onların kapasitelerine yatırım yapılması gerekliliğine vurgu yapmaktadır. Bu yeni yaklaşım, hükümetlerce sosyal yardımları azaltan, vergi gelirlerini artıran, daha geniş anlamda yoksulluğu ve sosyal dışlanmayı önleyerek uyumlu bir toplum öngören sosyal politikalara yatırım yapılmasının daha yararlı olduğu anlayışına dayanmaktadır. Söz konusu politikalar toplumu oluşturan birey ve grupların sosyal ve ekonomik yaşama tam olarak katılmalarını özendirmektedir. Bu yaklaşım toplumun üyesi olarak bireylerin ve grupların hak ve yükümlülüklerinin tanınmasına dayanmakta ve hayatın risklerine karşı kişileri korumanın ötesinde mümkün olduğu kadar onların kapasitelerine yatırım yaparak, tüm yaşam boyunca potansiyellerini gerçekleştirmelerine çalışmaktadır. Bununla birlikte, bu yeni yaklaşımın kabul edilmesi, toplumun dezavantajlı kesimlerinin yoksulluğa karşı korunması ve gelir güvencesi sağlanması gibi eski sosyal politikanın izlediği amaçların terk edilmesi anlamına gelmektedir. Bu çerçevede ülkemizde geçerli olan sosyal politika anlayışı ve sosyal hizmetlerin yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Amatör Bakıcı: Bakıcılık eğitimi almamış, bakım hizmetlerini gönüllü ve parasız olarak olarak yapan kişidir. // Amatör (bilgi ve tecrübenin yeterli olmadığı) bakım hizmetlerini ifa eden bakıcı aile fertleridir. // Açıklama: “İnformal bakıcı” olarak da tanımlanan bakıcı aile fertleri ve(ya) yakınlarının bakımı konusunda değişik ülkeler farklı tanımlar kullanmaktadır. Meselâ Kuzey Amerika ülkelerinde “Caregivers”, Avrupa, Büyük Britanya ve Avustralya’da “Carers”, Hindistan ve diğer ülkelerde “Caretakers” tanımı kullanılmaktadır Türkçemizde, “bakıcı aile”, “bakıcı aile fertleri” tanımlaması ile karşılığını bulan ve temel kaynağını aile bireyleri, akrabaları veya komşularının çoğu kez para karşılığı olmayan, gönüllü olarak, amatör düzeyde vermiş oldukları bakım hizmetlerini ifade etmektedir. // Özellikleri: Çoğu zaman aile bireylerinden oluşan amatör bakıcılar ile profesyonel (meslekî) anlamda eğitim alan (uzman) bakıcılar arasındaki bazı önemli farklılıklar bulunmaktadır. Amatör bakıcılarda görülen temel özellikler ve(ya) vasıflar şunlardır: 1.) Bakıcı ve bakıma muhtaç kişi arasında akrabalık, komşuluk veya dostluk bağı vardır. 2.) Bakım bilgisi, şahsî tecrübeye dayanmaktadır. Eğitim almış olsa dahî, genelde kurs şeklindedir ve çoğu zaman bakıma muhtaç kişinin spesifik özelliklerine yöneliktir. 3.) Gönüllüdür; Ücret almaz, alsa dahî cüzidir. 4.) Bakım görevlerini, büyük duyarlılıkla ve sorumlulukla üstlenirler. 5.) Bakıcı ile bakılan arasında şahsî ilişkilerden veya hukuktan dolayı duygusal boyutlar (alınmalar, üzülmeler, kırılmalar) yoğun olabilmektedir.

Bağımsızlık:Bağımsızlık kavramı, “çevremizi daha erişilebilir kılan hizmetlerin ( örneğin, kişisel bakım yardımı, işaret dili yorumlaması gibi ), bağımlılığı yansıtmaktan çok, bağımsızlığı teşvik edici olarak ele alacak şekilde” yeniden tanımlanmıştır. Benzer şekilde, “daha geniş bir faaliyet alanını mümkün kılan adaptif ( uyarlamalı ) teçhizat” özgürlüğü artırıcı olarak görülmektedir. Böylece, “bir insan tekerlekli sandalyeye mahkum değildir, tekerlekli sandalyeyi kullanmaktadır”. Özürlü hakları harekatı, böylece, “bağımsızlığı”, genelde yapıldığı gibi, kimseye ihtiyacı olmayan ve kırda kendi başına yaşayabilen tamamen kendine-güvenen, kendine-yeterli olan bir birey olarak tanımlamamaya eğilimliler. Bunun aksine, hareket bağımsızlığın modern toplumdaki kaçınılmazlığını kabul etmektedir. Gerçekten de, gözlemlediği gibi, “Bugün Batı toplumunda yaşayan hiç birimiz tamamen bağımsız değildir”. Çok az insan kendi ekmeğini pişirmekte, kendi elbisesini dikmekte veya kendi evini yapmaktadır. Kısacası, “herkes, tam bağımsızlıkla tam bağımlılık arasındaki devamlılığın ortasında bir yerdedir”. Sonuçta; hareket, bağımsızlıktaki artışı, bir insanın kendi başına yapabileceği şeylerin sayısındaki artış olarak değil, bir insanın özerkliğindeki artış olarak, yani bir insanın kendi kararlarını alabilmesi ve bunları taşıyabilmesindeki artış olarak ele almaktadır.
Bakıcı (Bakım Uzmanı; Bakıcı Personel): Bakıma muhtaç kişinin bakımını evde veya bakım yurdunda, genelde para karşılığı üstlenen, bu konuda profesyonel bakım eğitimi almış bir uzman. // Bakıcılık eğitimi almış profesyonel bakıcıdır. // Bakıma muhtaç insanların her türlü günlük bakımlarını kaliteli bir şekilde yapabilen kişi. // Bakım ve(ya) rehabilitasyon merkezinde ya da herhangi bir sosyal hizmet kuruluşunda plân ve program dâhilinde yürütülen bakım hizmetlerinden sorumlu uzman. // Evde yaşayan bakıma muhtaçların bakım ihtiyaçlarının giderilmesi maksadıyla herhangi bir sosyal hizmet kuruluşundan belirli gün ve(ya) saatlerde bakıma muhtaçların içinde yaşadıkları evlere gönderilen personeldir. // Herhangi bir sosyal hizmet kuruluşunda plân ve program dâhilinde yürütülen bakım hizmetlerinden sorumlu uzmandır. // Bakıma muhtaç özürlü bireylere bakım hizmeti sunabileceğine ilişkin olarak Milli Eğitim Bakanlığı onaylı sertifikası olan ve bağlı olduğu özel bakım merkezinin koordinasyonunda bakıma muhtaç özürlü bireye bakım hizmeti sunan kişidir. (2006 tarihli “Bakıma Muhtaç Özürlülerin Tesbiti Ve Bakım Hizmeti Esaslarının Belirlenmesine İlişkin Yönetmelik”).
Bakım Eğitimi: Bakıma muhtaç insanların günlük hayatta ihtiyaç duydukları bakım hizmetlerinin teorik-bilimsel boyutlarını ve fiilî uygulama tekniklerini ele alan bir meslek eğitimi. // Uygulamalı (sosyal) bakım hizmetlerinin teorik ve pratik muhtevasının öğretilmesi. // Türkiye’de Bakım Eğitim Sistemi: 2006 tarihli “Bakıma Muhtaç Özürlülerin Tesbiti ve Bakım Hizmeti Esaslarının Belirlenmesine İlişkin Yönetmelik” esaslarına uygun olarak MEB, SHÇEK ve ÖZİDA’nın ortak girişimleriyle Türkiye’de ilk kez bakıma muhtaç özürlülerin bakımına dönük standart bir eğitim programı hazırlanmıştır. Böylece SHÇEK bünyesinde oluşturulacak ve özel sektörden de sosyal bakım hizmetlerinin satın alınmasına imkân tanıyacak, bakıma muhtaç yaşlı, hasta ve özürlülerin bakımını üstlenecek profesyonel bakım personeli sağlayacak sistematik ve resmî bir eğitim sistemi oluşturulmuştur. Buna göre Türkiye’de bakıma muhtaç özürlülere dönük bakım eğitim programı, iki kısımdan oluşmaktadır. Bir başka ifadeyle bakım eğitim müfredatının iki aşamalı olarak uygulanması öngörülmektedir. Birinci aşamada bakıcı personel yetiştirecek eğiticilerin eğitimi müfredatı yer almaktadır. Bakıcı personel yetiştirecek eğiticilerin eğitimi kapsamında oluşturulan genel esaslarda yer alan hükümler şunlardır: 1.) Bakıma muhtaç özürlü bireylere bakımı için bakıcı personel yetiştirecek eğiticilerin, sertifika müfredat programı Milli Eğitim Bakanlığı tarafından verilir. 2.) Eğitici unvanı alacak personelin 4 yıllık lisans programlarının (sosyal hizmet, hemşirelik, psikoloji, çocuk gelişimi ve eğitimi, fizyoterapi, özel eğitim öğretmenliği) birinden mezun olmaları gerekmektedir. 3.) Bakıcı personel eğitimini, yukarıda belirtilen meslek grubu üyelerinden eğitici sertifikası almış “eğiticiler grubu” verir. Sayılan tüm meslek grupları bulunamadığı durumlarda en az 3 meslek grubu bu eğitimi vermede yeterli olur. Eğiticiler Grubunun oluşturulmasında önceliğin istekli bireylere tanınması esası aranır. 4.) Bakıma muhtaç özürlü bireylerin bakımında bakıcı personel yetiştirecek eğiticilerin “eğitici sertifikası” alabilmeleri için, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından belirlenecek, konusunda uzman akademisyenlerden ve alanında deneyimli profesyonellerden ekte yer alan müfredat programına uygun eğitim almaları gerekmektedir. 5.) Eğitici sertifikası programlarında sınıflar en fazla 15 kişiyle sınırlandırılır. 6.) Eğitici eğitimini verecek akademisyenler ve alanında deneyimli profesyonellerin ders notlarından oluşturulan kitapçık, MEB tarafından basılarak eğiticilere sertifikaları ile birlikte ücretsiz olarak verilir. 7.) Eğiticiler, toplam 240 saat, teorik ve uygulama olmak üzere 2 aşamalı eğitim programına devam ederler. Teorik eğitim 150 saat, uygulama 90 saat verilir. 8.) Sertifikayı alabilmek için ders saatlerini tamamlamak zorunludur. Sertifika programını tamamlayamayan katılımcılar açılan diğer eğitim programlarından birine katılarak eksik ders saatlerini tamamlayabilirler. 9.) Eğiticiler, bakıcı personelin eğitim programındaki her eğitim konusu için ders planı hazırlar. Eğiticiler ders planında eğitim alacak grubun özelliklerine, ihtiyaçlarına, eğitim ortamına, dersin içeriğine uygun materyal sağlanmasına özen gösterirler. 10.) Sertifika programları hem gündüz hem akşam programları olarak düzenlenebilir. 11.) Eğiticiler, aldıkları eğitimi takiben akademisyenler ve alanında deneyimli profesyoneller tarafından teorik ve uygulama eğitimini kapsayan sınava tabi tutulurlar. 12.) Teorik sınav akademisyenler ile işbirliği halinde MEB tarafından belirlenir. 13.) Uygulama değerlendirmesi, her akademisyenin veya alanında deneyimli profesyonelin kendi alanı ile ilgili oluşturacağı değerlendirme formu çerçevesinde yapılır. 14.) Teori ve uygulama sınav sonuçlarının ortalamaları alınarak başarı notu belirlenir. 15.) Başarı notu 90 ve üstü olanlar MEB onaylı “Eğitici Sertifikası” almaya hak kazanırlar. İlk sınavda başarılı olamayanlar, eğitim programına tekrar katılmadan 2 sınava daha katılma hakkına sahiptirler. 16.) Sertifika için gerekli belgeler MEB tarafından belirlenir. 17.) Eğiticiler “Eğitici Sertifikası” almaya hak kazandıktan sonra hizmet içi eğitim programlarına tabi tutularak alandaki gelişmeleri takip ederler. Bu amaçla, sertifika programının ilk uygulandığı yıldan başlamak üzere eğiticilere 3 yıl süresince her yıl, takip eden yıllarda iki yılda bir hizmet içi eğitim uygulanır. Üst üste iki yıl hizmet içi eğitime katılmayanların sertifikası iptal edilir. Hizmet içi eğitim programının içerik ve süresi, eğitim veren akademisyenler ve alanında deneyimli profesyoneller tarafından yıl içindeki değerlendirmelere göre belirlenir. 18.) Eğiticiler, bakıcı personel hizmet verirken çözümleyemediği bir sorunla karşılaştığında bakıcı personelin bağlı olduğu kurum aracılığı ile danışmanlık yaparlar. 19.) Bu program, ilk 3 yıl süresince her yıl, takip eden yıllarda 3 yılda bir MEB, müfredat programını hazırlayan komisyon üyeleri, akademisyenler ve deneyimli profesyoneller, eğiticiler ve bakıcı personellerden oluşan bir grup tarafından hizmet içi eğitimleri takiben değerlendirilerek güncellenir. // İkinci aşamada ise bakıma muhtaç özürlülere hizmet verecek bakıcı personelin eğitimi söz konusudur. Bakıcı personel, “Bakıma Muhtaç Özürlülerin Tesbiti ve Bakım Hizmeti Esaslarının Belirlenmesine İlişkin Yönetmelik”e göre “bakıma muhtaç özürlülere bakım hizmeti sunabileceğine ilişkin Millî Eğitim Bakanlığı onaylı sertifikası olan ve bakıma muhtaç özürlülere kişisel bakım hizmeti sunan kişi”dir. Bakıcı personelin eğitim müfredatı programına yönelik olarak genel esaslar kapsamında yer alan hükümler şunlardır: 1.) Bakıma muhtaç özürlü bireylere hizmet verecek bakıcı personel sertifikası Milli Eğitim Bakanlığı tarafından verilir. 2.) Bakıcı personel olmak üzere eğitime alınacak kişilerde en az ilköğretim/orta okul mezunu olma şartı aranır. Eğitim grupları, başvuran adayların eğitim düzeyine göre oluşturulur. 3.) Bakıcı personel olmak için bakıcı personel sertifikası eğitim programına başvuranlarda 18 yaşını tamamlamış ve 55 yaş üstünde olmamak şartı aranır. 4.) Bakıcı personelin eğitimi, MEB sertifikalı eğiticiler tarafından müfredat programına uygun olarak verilir. 5.) MEB tarafından hazırlanıp basılacak olan müfredat programı eğitim kitabı eğitimin başında katılımcılara ücretsiz olarak verilir. 6.) Bakıcı personel toplam 390 saat teorik ve uygulama olmak üzere 2 aşamalı eğitim programına devam eder. Teorik eğitim 240 saat, uygulama eğitimi 150 saat olarak düzenlenir. 7.) Uygulama eğitimi, gündüzlü ve yatılı bakım hizmeti veren özel ve resmi kurumlarda, özel eğitim merkezlerinde eğiticinin denetiminde verilir. 8.) Bakıcı personel, aldıkları eğitimi takiben eğiticiler tarafından hazırlanan teorik ve uygulama eğitimini kapsayan sınava tabi tutulurlar. 9.) Teorik sınav akademisyenler ile işbirliği halinde MEB tarafından belirlenir. 10.) Uygulama değerlendirmesi, her akademisyenin veya alanında deneyimli profesyonelin eğiticiler ile işbirliği içinde kendi alanı ile ilgili oluşturacağı değerlendirme formu çerçevesinde yapılır. 11.) Teori ve uygulama sınav sonuçlarının ortalamaları alınarak başarı notu belirlenir. 12.) Başarı notu 80 ve üstü olanlar MEB onaylı “ Bakıcı Personel Sertifikası” almaya hak kazanırlar. 13.) İlk sınavda başarılı olamayanlar, eğitim programına tekrar katılmadan 2 sınava daha katılma hakkına sahiptirler. 14.) Sertifika için gerekli belgeler MEB tarafından belirlenir. 14.) Bakıcı personel hizmet içi eğitim programlarına tâbi tutularak bilgi ve becerileri pekiştirilir ve geliştirilir. Hizmet içi eğitim programının içerik ve süresi, eğiticiler grubu tarafından yıl içindeki değerlendirmelere göre belirlenir. Hizmet içi eğitim her yıl verilir. İki yıl üst üste hizmet içi eğitime katılmayanların sertifikası iptal edilir. Bakıcı personel hizmet verirken çözümleyemediği bir sorunla karşılaştığında kurum aracılığıyla eğiticilerden danışmanlık alır. 15.) Hizmet içi eğitim programı SHÇEK tarafından belirlenir, uygulanır ve takip edilir. 16.) Bakıcı personel, etik ilke ve kurallara uyar. // Bakım Eğitiminin İçeriği:1.) Giriş (Programın Amacı ve Hedefi; Temel İnsan Gereksinimleri; Özürlülüğe Genel Bakış; Evde ve kurumda bakım hizmetleri; Eğitici Personelin Görev Alanı ve Tanımı; Bakım Hizmetlerinde Eğitici Olacak Meslek Grupları (sosyal hizmet, hemşirelik, psikoloji, çocuk gelişimi ve eğitimi, fizyoterapi, özel eğitim öğretmeni); Bakıcı Personelin Görev Alanı ve Tanımı; Etik İlke ve Kurallar. 2.) Genel İnsan Sağlığı ve Gelişim; 3.) Eğitim; 4.) Özürlülük; 5.) Bireyin Fiziksel Bakımı; 6.) Özürlü Bireyin Ailesi; 7.) Özürlü Bireye Yönelik Sosyal Aktiviteler; 8.) İlk Yardım; 9.) Güvenli Çevre.
Bakım Hizmetleri Değerlendirme Heyeti (Bakım Heyeti): Müracaatı yapılan bakıma muhtaç özürlünün ikametgâhında veya bakım merkezlerinde bakım raporu hazırlayan, bakıma muhtaç özürlünün bakım hizmetlerinin hangi türünden yararlanacağına karar veren, uygun ortama yerleştirmeyi öneren, bakım hizmetlerine yönelik gözlem, inceleme, kontrol yapan ve sonucunda bakım hizmetleri değerlendirme raporu hazırlamakla görevli heyet. // Açıklama: 1.) Bakım hizmetleri değerlendirme heyeti; sosyal çalışmacı, psikolog, çocuk gelişimci, tabip, hemşire veya sağlık memuru unvanına sahip kişiler arasından farklı meslekî unvanlara sahip üç kişiden Vali onayıyla oluşturulur. Bakım hizmetleri değerlendirme heyetinin il müdürlüğü kadrosundan görevlendirilmesine öncelik verilir. Bakım hizmetleri değerlendirme heyetinin başkanı il müdürlüğünce belirlenir. 2.) Bakıma Muhtaç Özürlülerin Tesbiti ve Bakım Hizmeti Esaslarının Belirlenmesine Dair Yönetmeliğinin 10 uncu maddesinin (3) üncü ve (5) inci fıkraları uyarınca, birden fazla Bakım Hizmetleri Değerlendirme Heyetine ihtiyaç duyulması halinde SHÇEK İl Müdürünün veya İl Müdür Yardımcısının gözetiminde ilçe müdürlüğünde de oluşturulabilir. Bu nedenle Bakım Hizmetleri Değerlendirme Heyetlerinin oluşturulmasında sayısal olarak sınırlandırmaya gidilmemiştir. 2.) Evde (sosyal) bakım hizmeti müracaatına yönelik olarak sosyal inceleme raporunu hazırlayan sosyal çalışmacı, Bakım Hizmetleri Değerlendirme Heyetinde de yer alabilir. Sosyal Çalışmacı, Bakım Hizmetleri Değerlendirme Heyetinin bir üyesi olması halinde, ilde yeterli mesleki personel olmaması, bakım ihtiyacının aciliyeti, mevcut ulaşım araçlarının yetersizliği gibi zorunlu hallerde önceden sosyal inceleme raporu yapılmaksızın, Bakım Hizmetleri Değerlendirme Heyetiyle birlikte ziyaret ve sosyal inceleme raporu eş zamanlı düzenlenebilir. // Görevleri: a) Bakıma muhtaç özürlülere verilen bakım hizmetlerini takip eder, bakım merkezlerine ve kişilere rehberlik eder, il müdürlüğünün görevlendirmesi hâlinde kontrol hizmetlerini yürütür; b) Bakım hizmetinin bakıma muhtaç özürlünün akrabaları tarafından verilmesi hâlinde, yılda en az iki kez bakım hizmetini verecek kişiye, bakım hizmetinin verilmesinde uygulanacak usul ve esaslar dâhilinde rehberlik eder ve bakım hizmetinin bireysel bakım planı doğrultusunda verilip verilmediğini inceler; c) Merkezlerde verilen hizmetin uygunluğu konusunda yılda en az iki kez inceleme yapar, inceleme raporu hazırlar ve karar için il müdürlüğüne sunar; d) Akrabaları tarafından bakımı sağlanan özürlünün bireysel bakım planını hazırlar. (2006 tarihli “Bakıma Muhtaç Özürlülerin Tespiti Ve Bakım Hizmeti Esaslarının Belirlenmesine İlişkin Yönetmelik”).
Bakım Hizmetleri: Bakıma muhtaç kişiye evde veya kurumda sunulan profesyonel destek hizmetleridir. // Bakıma muhtaç kişilerin hayatlarını mümkün mertebe içinde yaşadıkları sosyal çevrede sürdürülmesi ve sağlıklarının iyileştirilmesi veya korunabilmesi maksadıyla bu işin meslekî eğitimini görmüş (bakıcı personel) veya bu alana yönelmiş kimselerce (bakıcı) belli bir sosyal program dâhilinde verilen destek hizmetleridir. // Açıklama: Bakım hizmetinden yararlanmak için yaş sınırlaması bulunmamaktadır. // Türkiye’de Bakım Hizmetlerinin Kapsamı: Bakım hizmetleri, bakıma muhtaç özürlünün bakımına yönelik olarak kişisel bakım hizmetlerini ve psiko-sosyal destek hizmetlerini kapsar. Bakıma muhtaç özürlünün özellikleri dikkate alınarak aşağıda belirtilen bakım hizmetleri sunulur. // Bakım Hizmetlerinin Kapsamı: a) Kişisel Bakım Hizmetleri: 1) Banyo yaptırılması, 2) Tuvalet ihtiyacını gidermede yardım edilmesi ve gerektiğinde temizliğinin yapılması, 3) Tırnaklarının kesilmesi, 4) Saçlarının taranması, 5) Dişlerinin temizlenmesi, 6) Yemek ve içecek ihtiyacının giderilmesi, 7) El, yüz ve ayak temizliği, 8) Sakal tıraşının yapılması, 9) İstenmeyen tüylerin temizlenmesi, 10) Elbiselerinin giydirilmesi ve çıkarılması, 11) Burun ve kulak temizliğinin yapılması, 12) Yatağının temizlenmesi ve düzeltilmesi, 13) Odasının temizlenmesi, 14) Çamaşırlarının yıkanması, gibi hizmetleri içerir. // b) Psiko-Sosyal Destek Hizmetleri: 1) Bakıma muhtaç özürlü ailesinin, özürlüyü ve özür durumunu kabullenmesine, bilgilendirilmesine yönelik kişisel veya grup çalışması yöntemiyle verilecek hizmetler, 2) Bakıma muhtaç özürlünün özrünü, mevcut durumunu ve yerleştirildiği ortamı kabullenmesine, bilgilenmesine ve gelişim alanlarında desteklenmesine yönelik kişisel ve grup çalışması yöntemiyle verilecek hizmetler, 3) Özürlü ve ailesinin sosyal hakları ve mevcut kaynakların kullanılmasına yönelik kişisel ve grup çalışması yöntemiyle verilecek hizmetler, 4) Özürlünün bağımsız yaşama, sosyal hayata uyumuna ve katılımına yönelik sosyal, kültürel, sanatsal ve sportif etkinlikler ile düzenlenecek bu tür etkinliklere katılabilmesi için refakat hizmetler, 5) Özürlünün terk edilme, reddedilme, özür durumunu kabullenememe, ümitsizlik, intihar etme, yalnızlık, sevgisizlik ve benzeri olumsuz duygulardan kurtarılmasına ve depresyon, stres ve benzeri durumların yaşanmasının engellenmesine yönelik kişisel veya grup çalışması yöntemiyle verilecek hizmetleri, gibi psiko-sosyal destek hizmetler. (Bakıma Muhtaç Özürlülerin Tesbiti ve Bakım Hizmeti Esaslarının Belirlenmesine İlişkin Yönetmelik; m. 9). // Bakım Hizmetlerinin Verilmesi (m. 11): Bakım hizmetleri aşağıdaki esaslara göre verilir. a) Bakım hizmetleri, bakıma muhtaç özürlünün veya ailesinin tercihine göre; SHÇEK Genel Müdürlüğüne bağlı bakım ve rehabilitasyon merkezlerinde, Genel Müdürlüğün izni ile açılan diğer resmî kurum veya kuruluşlara ait bakım merkezlerinde, gerçek veya özel hukuk tüzel kişilerine ait özel bakım merkezlerinde veya bakıma muhtaç özürlünün ikametgâhında verilir (evde bakım); b) Bakım hizmetini verecek olan bakım merkezleri, bakım hizmetleri değerlendirme heyetince hazırlanan bakım raporu doğrultusunda bakıma muhtaç özürlünün bireysel özellikleri de dikkate alınarak bireysel bakım plânını hazırlar; c) Bakım hizmetinin bakıma muhtaç özürlünün akrabaları tarafından verilmesi durumunda bakım hizmetleri değerlendirme heyeti bireysel bakım plânının uygulanması konusunda bakım hizmetini verecek kişiye rehberlik eder; ç) Bireysel bakım plânının içeriği ve uygulama esasları Genel Müdürlükçe belirlenerek genelge ile bildirilir;
Bakım Kalitesi: Gerek evde, gerekse bakım merkezinde yatan bakıma muhtaç kişilere yönelik uygulanan bakım hizmetlerinin örgütsel yapı, teşkilat sistemi ve yönetim işlevi çerçevesinde memnuniyetin bir ifadesi olarak elde edilen üstün başarı ve etkinliktir. // Bakım hizmetlerinin mevcut seviyesini ve yapısını, bir başka ifadeyle bakım hizmetlerinin verimli ve faydalı olarak nasıl ifa edilmesi gerektiğini (genelde bunun için geliştirilmiş standart bakım modelleri aracılığı ile) gösteren bir uygulamadır. // Bakım Kalitesini Sağlayan Faktörler: 1.) Bakım modellerinin oluşturulması. 2.) Modellere uygun bakım plânlarının hazırlanması. 3.) Bakım hizmetlerinin bu plânlara göre tatbik edilmesi. 4.) Bakım hizmetlerini ustalıkla uygulayabilen bakım uzmanlarının yetiştirilmesi (Bakım Eğitimi’nin ve profesyonel bakıcıların varlığı).
Bakım Plânı: Bakıma muhtaç kişilerin fizikî ve psiko-sosyal sorunlarını belirleme ve bu sorunların giderilmesinde belirli bir bakım modeli ekseninde oluşturulan plândır. // “Evde bakım merkezi veya biriminde çalışan hekim dışı sağlık personeli tarafından hazırlanan ve evde bakım hekimi tarafından onaylanan, hastaya verilecek bakım içeriği ve sıklığını detaylı anlatan yazılı plândır” (Sağlık Bakanlığı; “Evde Bakım Hizmetleri Sunumu Hakkında Yönetmelik”). // Plân Aşamaları-Süreçleri: Bakım plânına göre atılan adımların birbirleriyle ilişkisi aşağıdaki sıraya göredir: 1.) Bakıma muhtaç kişi hakkında sorun ve potansiyelleri ekseninde bilgi toplama, yani kişi odaklı bilgi edinme ve değerlendirme süreci. 2.) Bakım teşhislerinin konulması. 3.) Bakım hedeflerinin belirlenmesi. 4.) Bakım standartlarına uygun tedbir ve uygulamaların (bakım hizmet programının) belirlenmesi. 5.) Bakım hizmet programının aktif olarak uygulanması. 6.) Uygulanan bakım hizmetlerinin etkinliğinin değerlendirilmesi. 7.) Etkinlik neticelerine göre, bakım plânının (yeniden) gözden geçirilmesi ve gerektiğinde yeni şartlara uygun olarak adapte edilmesi (ve buna binaen ikinci adımdan itibaren işlemlerin tekrarlanarak, revize edilmesi). // Dünya Sağlık Teşkilatı’nın “Dört Safhalı Model”i Ekseninde Bakım Plânı: 1.) Bakım ihtiyacının boyutu ve derecesini belirlemek için, bakıma muhtaç kişinin özgeçmişi ve durumu hakkında bilgi edinmek. 2.) Bakım plânını yapmak. 3.) Bakım hizmetlerini uygulamak. 4.) Bakım hizmetlerini değerlendirmek. // Bu plân dâhilinde ayrıntılı olarak dört basamaktan-adımdan oluşan kurallı bir devir sistemi geliştirilmiştir. Böylece, bakım hizmetleri, plânlı ve programlı olarak belirli süreçlere entegre edilmektedir. Gelişigüzel bakım hizmetlerinden ziyâde nitelikli sosyal bakım hizmetlerinin sağlanması bu şekilde gerçekleşmektedir. Kurallı devir sürecine bakıma muhtaç kişi ile ilgili bilgi toplama ve teşhis koyma gibi işlemler de bütünüyle entegre edilmektedir. Bakım süreçleri boyunca plâna uygun olarak yapılan-yapılması gereken bütün işlemler, bakım tutanağına kaydedilmektedir.
Bakım Raporu: Müracaatı yapılan kişinin bakıma muhtaç olup olmadığının, bakıma muhtaç ise bakıma muhtaçlık derececisinin ve bakım hizmet ve güvence türlerinin belirlendiği, bakım heyeti tarafından hazırlanan bir rapordur. // Bakım heyetinin, özürlü bireyin kişisel bakım hizmetlerini, sağlık durumunu ve psiko-sosyal durumunu dikkate alarak hazırladığı ve özürlü bireyin bakım ihtiyaçlarının tespit edildiği rapordur. (2006 tarihli “Bakıma Muhtaç Özürlülerin Tesbiti Ve Bakım Hizmeti Esaslarının Belirlenmesine İlişkin Yönetmelik”). // Açıklama: 1.) Bakım raporunda bakıma muhtaç özürlünün kişisel bakımı, psiko-sosyal ve sağlık durumu, bakım ihtiyacı ve bakım ihtiyacının nasıl giderileceği ile ilgili temel bilgiler yer almaktadır. Bakım raporunda bakım türlerinden uygun görülenin teklifi yapılır. Ayrıca bakıma muhtaç özürlüye yönelik bakım hizmetinin yatılı veya gündüzlü hizmet türlerinden hangisinin verileceği belirlenmektedir. 2.) Bakım Hizmetleri Değerlendirme Heyetinin hazırladığı bireysel bakım plânı veya bakım raporu için yapılacak itirazlarda, Bakıma Muhtaç Özürlülerin Tesbiti ve Bakım Hizmeti Esaslarının Belirlenmesine Dair Yönetmeliğinin 7. maddesi (3) üncü fıkrasında belirtildiği gibi konu İl Müdürlüğünün inisiyatifi ile değerlendirilecektir. İl Müdürlüğünün gerekli görmesi halinde oluşturulacak farklı bir Bakım Hizmetleri Değerlendirme Heyeti de itirazları değerlendirmek üzere görevlendirilebilir.
Balthazard Formülü: Çalışma gücü ve işgücü kaybı hesabında birden fazla özürü olanlar için kullanılan hesaplama şekli. // Tüm vücut fonksiyon kaybı hesabında birden fazla özrü olanlar için kullanılan hesaplama şeklidir. (16.07. 2006 tarih ve 26230 sayılı; “Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması Ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik” m. 4).// Uygulama Biçimi: a) Tüm vücut fonksiyon kaybı oranları ayrı ayrı tespit edilir. b) Bu oranlar en yükseğinden başlanarak sıraya konulur. c) En yüksek oran özürlünün tüm vücut fonksiyonunun tümünü gösteren % 100'den çıkarılır. ç) Bu çıkarmada kalan miktar, sırada ikinci gelen tüm vücut fonksiyon kaybı oranı ile çarpılır. Çarpımın 100'e bölünmesinden çıkan rakam en yüksek tüm vücut fonksiyon kaybı oranına eklenir; böylece, birinci ve ikinci arızaların tüm vücut fonksiyon kaybı oranı bulunmuş olur. d) Özür ikiden fazla ise, birinci ve ikinci arızaların kayıp oranı birinci sıraya ve üçüncü sıradaki oran ikinci sıraya alınarak işlem tekrarlanır. e) 60 yaşın üzerindekilerde; genel vücut fonksiyon kayıp oranına Balthazard Formülü ile % 10 eklenir. (Bkz. Özürlü Sağlık Kurulu).
Eşitlik: Bedirhan ve Somnath’ın (2001) belirttiği gibi, tarih boyunca özürlü kişileri anlayış ve davranışta kültürel ve bölgesel haksızlıklar her zaman olmuştur. Haksızlık, sosyal yapı ve mekanlar, kültür ve sosyal etkileşim araçları farklılıklar yani eşitlik dikkate alınmadan yapıldığında oluşmaktadır. Haksızlık ya da aynı standartların uygulanması, herkesin aynı olduğu ve farklı olanların çoğunluk için oluşturulan yapı içinde yaşamayı öğrenmek zorunda olması ya da yok olması önermesine dayalı tekdüze bir topluma yol açmaktadır. Özürlü bakış açısından uç terimlerle anlatacak olursak, “aynılık” kavramı herkese aynı çözümleri önermektedir. Bunu daha iyi anlatmak için rampa örneğini ele alalım: Rampalar, hareket engeli olanların yararlanması içindir ancak işitme ya da görme engeli olanlar için gereksizdir. Rampalar genellikle, “özürlülere” ulaşılabilirlik sağladığı varsayımından yola çıkılarak yapılmaktadır ancak rampaların sadece hareket engeli olanlar için yapıldığı dikkate alınmaz. Benzer şekilde, sosyal, ekonomik ve kültürel yorumuna ve engelleyici çevreyi yok etmek için ayrılan kaynağa ulaşılabilirliğe bağlı olarak yetersizlik dünyanın çeşitli yerlerinde farklı şekilde anlaşılmakta ve yaşanmaktadır. Seçeneklerden biri “aynı” kavramının her zaman “eşit” olmadığını kabul etmektir. Kanada’nın yerleşmiş yasal uygulamalarında “eşitlik” kavramı her zaman “aynı muamele” anlamına gelmemektedir (bkz. Huck vs. Odeon Theatres in Boyer, 1985). Ayrıca, her yetersizliğin diğerinden farklı olduğu kavramının kabul edilmesi ve dolayısıyla, farklı yetersizlikleri olan tüm bireylerin topluma tam katılımlarının sağlanması için farklı çözümler bulunması zorunludur. Sonuç olarak, eşitliğin her zaman “aynı” anlamına gelmediğini kabul edersek, peki neden dünyanın çeşitli yerlerinde, çeşitli yetersizliklerle, birbirinden tamamen farklı öykü ve yaşam biçimleriyle yaşayan insanlar için standardize edilmiş tanımlar ve sınıflandırmalar yapmak amacıyla milyonlarca dolar harcanmaktadır? Benzer şekilde küreselleşme, eşitsizliklerle dolu dünyada standardize edilmiş sosyal, ekonomik ve politik yaşam oluşturmaya çalışmaktadır. Bu durumun belirlediği sorunları aşabilmenin tek geçerli yolu kendi toplumsal koşullarımız çerçevesinde yapılandırılacak bir sosyal politika ile mümkündür.

Fırsat Eşitliği: Bu çerçevede AB’nin de özürlülükle ilgili politikaları uluslar arası düzeyde Birleşmiş Milletlerin 1993 yılında kabul ettiği “Fırsat Eşitliği Konusunda Özürlüler İçin Standart Kurallar İlke Kararı”na dayandırılmaktadır. Söz konusu standart kuralların izlenmesi için AB Komisyonu “Özürlüler İçin Fırsat Eşitliği” başlıklı bir tebliğ yayınlamıştır. Benzer bir durum Asya-Pasifik ülkelerinin özürlüler politikaları için de geçerlidir.

İstanbul Deklarasyonu: Ülkemizde sosyal politikanın “yaşlılık” açısından çözümlenmesinde yasal düzenlemeler ve kurumsal yapılar dışında, Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı ve Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü işbirliği ile 02-08 Mayıs 2005 tarihlerinde gerçekleştirilen “I. Uluslar arası Bakım Kongresi” önemli bir referans niteliği taşımaktadır. Ülkemizde devlet düzeyinde bir politika arayışı ve bu yönde de uluslar arası işbirliği kurma girişimi olarak değerlendirilmesi gereken kongre, sonucunda ortaya çıkan deklarasyon açısından da önemli bir başlangıç anlamını taşımaktadır. Kongre katılımcılarının görüş birliği ile kabul edilen konular hem kendi ülkemizde hem de dünyada “yaşlılık” politikasının temel hedeflerini belirlemektedir. İstanbul Deklerasyonu’na göre temel parametreler; Yaşlanma, gelişim gündeminin en önemli parçasıdır. 2015 Yılına kadar bütün dünyada yoksulluğun azaltılması isteniyorsa yaşlanma konusunun milenyum gelişme hedeflerine dahil edilmesi için çaba harcanmalıdır. Yaşlı popülasyonun büyük çoğunluğu ailelerine, toplumlarına ve ekonomilerine kaynak oluşturmaktadır. İleri yaşlı ve özürlülerin kültür ve cinsiyete duyarlı sosyal güvenlik sistemleri tarafından korunma altına alınmaları gerekmektedir. Yaşlı hayatında en iyi sigorta sağlıktır. Sağlık ve sosyal hizmetler bir bütün olarak ele alınmalıdır. İç ve dış göç, yaşlıların kendi doğdukları yerlerden uzaklaşmalarına ve riske maruz kalmalarına yol açmaktadır. Yaşlılıkla ilgili politikalar ayrımcı olmadan ve sosyal sisteme dahil edilerek etkin ve üretken yaşlanmayı sağlamalıdır, yaşlıların yalnızca ihtiyaçlarının değil haklarının da olduğu unutulmamalıdır. Geleceğin tüm profesyonelleri yaşlılığın çok yönlülüğü ile etkin olarak uğraşmak için uygun eğitim almalıdır. Tüm toplumlarda aile, bakıma muhtaç yaşlı kimseleri destekleyen en önemli kaynaktır ve ailede bakımı sağlayanlar böyle bir temel rol oynamada desteklenmelidir. “ISTANBUL DECLARATION ON GLOBAL AGING AND CARE”; Turkish Republic Prime Ministry for Disabled People, The General Directore of Social Services and The Child Protection Agency, International Association of Gerontology, World Health Organization.

Kamu Reformu: Ülkemizde özürlülük konusunda yapılması gereken düzenlemelerin önünde kamu reformu ile ilgili çalışmalar önemli bir engeli oluşturmaktadır. Türkiye’de bir kamu reformuna olan gereksinim yaklaşık yarım yüzyıldır tartışılmaktadır. Bu uzun süre boyunca tartışmaların odaklandığı konular değişik dönemlerin önceliklerine göre farklılaşmıştır. Ama bir kamu reformu gereksinimi her dönemde, önemi gittikçe artan bir sorun olarak kamu kesiminde kapsamlı bir reform gerektiği üzerinde, akademik çevreler ve ilgili sivil toplum kuruluşları arasında geniş bir mutabakat gözlenmektedir. Kamu reformu, devletin kaynaklarını daha verimli ve etkin biçimde kullanmasının yanı sıra, kamu kurumlarının toplumsal gereksinimleri daha nitelikli, daha hızlı ve daha çok hizmet sunarak karışlayabilmesini sağlamaya yönelik bir projedir. O nedenle kamu reformunun başarısı önemli ölçüde reform projesinin toplumsal gereksinim ve beklentileri doğru öngörebilmesine bağlıdır. Toplumsal gereksinim ve beklentileri doğru öngören bir kamu reformundan toplumun hemen bütün kesimleri kazanç sağlayacaktır. Oysa bugüne kadarki uluslar arası deneyim, kamu reformuyla ilgili tartışmalar sırasında çoğu zaman reform sürecinden “kazançlı” ve “kayıplı” çıkacağı varsayılan kesimler arasında bir saflaşmanın ortaya çıktığını göstermektedir. Bu saflaşmanın doğurduğu çatışmalı ortam reform sürecinin başarı şansını daha başlangıçta kısıtlamaktadır. Dünyada kamu reformu gündemi günümüzde öncelikle devletin etkinleştirilmesi, yeterlilik ve güvenilirlik düzeyinin artırılması, yönetim ve yönetişim kalitesinin yükseltilmesi üzerinde odaklanmaktadır. Türkiye’de de gündem esas olarak aynı yönde evrilmektedir. Küreselleşme süreciyle birlikte dünyada ve ülkemizde ivme kazanan reform hazırlıkları günümüzde belli bir çerçeve kazanmış görünmektedir. Halihazırda gündemde olan “Kamu Yönetimi Temel Kanunu” ise bu anlamda sürdürülen çalışmaların en temel referansıdır. Günümüzde yaşanan toplumsal, ekonomik ve kültürel sorunlar, etkili önlemleri ve acil çözüm yollarını gerektiren boyutlara ulaşmıştır. Bu nedenle, ülkemizde sosyal hizmetler ve sosyal yardımlarla ilgili konulara verilen önem, teorik ve pratik açıdan giderek artmaktadır. Konu, kavramsal yönden ve uygulayıcı kurumlar bakımından geniş akademik tartışmaları ve uygulamadaki sorunları mercek altına almayı gerektiren özelliklere sahiptir.

Küreselleşme: Küreselleşmenin bir süreç olarak ekonomi merkezli okumaları yaygın olmasına karşın sosyolojik anlamı aynı netlikte okumalardan yoksundur. Bu durum politik alan açısından değerlendirildiğinde; ekonomi-politik’i tartışmasız biçimde belirginleştirirken sosyo-politik’i aynı oranda belirsizleştirmektedir. Sosyal devlet uygulamaları söz konusu süreçte sınırlandırılan, önceki uygulamalara göre daha ekonomik arayışların hakim olduğu bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda küreselleşme ekseninde değerlendirildiğinde sosyal politika ilk başta imkan açısından sorgulanan bir alandır. Diğer yandan küreselleşme mevcut belli uygulamalara “standart uygulamalar” niteliğini kazandırmıştır. Bu durum ulusal ölçekte değerlendirilen belli olguların küresel ölçeğe taşınması anlamına geldiği kadar sosyolojik açıdan belli toplumsal olguların değerlendirilmesinde yerelin/toplumsal bağlamın önemsizleştiği yargısını da barındırmaktadır. Gelinen süreçte sosyal sorunlara yönelik biçimlenen bir sosyal politika yerine uluslar arası geçerli hale gelmiş belli ve sosyal politikayı belirleyen şemalardan söz edilebilirdir. Sorun alanı ne olursa olsun; kadın, yaşlı, özürlü karşımıza; ayrımcılık, istihdam, sosyal güvenlik gibi temel kategoriler çıkmaktadır. Sosyal sorunlara tartışmasız çözümlerden söz edilebildiği oranda bu duruma itirazın anlamı da bulunmamaktadır. Ancak dünyada “dezavantajlı gruplar” olarak ele alınan olgunun küresel anlamda değerlendirilebilmesini sağlayan sorunların benzerliğidir. Bu doğrultuda küreselleşme pozitif anlamda toplumsal sorunlara çözüm arayışında dünya ölçeğinde bir platformun oluşmasını belirginleştirmektedir. Bu bağlamda küreselleşme dünya ölçeğinde sosyal devleti belirleyen/sınırlandıran bir süreç olarak yerleşirken, başta özürlülük olmak üzere dezavantajlı gruplar sosyal politikanın baş edilemez konuları olarak belirginleşmektedir. Ortaya çıkan sorunlara göre biçimlenen sosyal politikanın küresel koşullar eşliğinde hem belli standartları içeren bir yapıda hem de geçmişe göre imkanlar açısından daha sınırlı olarak ele alınması, günümüzde yükselen birer değer olarak da nitelendirebileceğimiz belli olguların konu edilmesini anlamlı hale getirmektedir.
Korumalı İşyeri (Özürlüler Çalışma Atölyesi): İleri derecede özürlülük sebebiyle normal rekabete dayalı işyerlerinde çalışmaya uygun olmayan kişiler için özel olarak kurulan işyeridir. // Özürlülerin ve özellikle normal emek piyasasında iş bulmakta güçlük çeken veya birden fazla özürlülüğü dolayısıyla iş bulması veya normal şartlarda çalışması hemen hemen mümkün olmayan ağır derecede özürlülerin hem meslekî eğitimini, hem de emek piyasası dışında istihdamını sağlayan özürlü dostu işyeridir. // Normal işgücü piyasasına kazandırılmaları güç olan özürlüler için meslekî rehabilitasyon ve istihdam oluşturmak amacıyla devlet tarafından teknik ve malî yönden desteklendiği ve çalışma ortamının özel olarak düzenlendiği bir işyeridir (2005 tarihli Özürlüler Kanunu). // Açıklama: Türkiye’de korumalı işyeri sayısı çok azdır. Almanya'da 646 Özürlüler Çalışma Atölyesinde yaklaşık olarak 185 bin özürlü çalışmaktadır (Yıl: 1999). Çalışan özürlülerin içinde en büyük özürlü grubu, % 80 ile zihinsel özürlüler teşkil etmektedir.
Kronik Hastalık (Süreğen Hastalık): Tıbbî tedavi ve rehabilitasyona rağmen hastalığın, sakatlığın veya herhangi bir özrün giderilememesi sonucunda rahatsızlığın süreklilik arz etmesidir. // Doğuştan veya sonradan herhangi bir sebeple oluşan, hastanın sürekli bakım ve tedavisini gerektiren ve hastalığı sebebiyle eğitim, meslekî ve sosyal uyumun olumsuz etkilendiği durumlardır. // Bazı Süreğen Hastalıklar: 1.) Süreğen Metabolik Hastalıklar (Şeker Hastalığı, yani Diyabet); 2.) Süreğen Kas İskelet Sistemi Hastalıkları (İnflamatuar Artritler; Juvenil Romatoid Artrit; Romatoid Artrit; Ankilozan Spondilit; Miyopati; Müsküler Distrofiler; Osteoporoz); 3.) Süreğen Nürolojik Hastalıklar (Epilepsi; Serebral Palsi; Spina Bifida; Multiple Skleroz; Parkinson; Hemipleji).
Meslekî Rehabilitasyon: Sakatlanmış bir kişinin uygun bir işte çalışabilmesini, bu işte başarı sağlayabilecek meslekî rehberlik, meslekî eğitim, seçilen bir işe yerleştirme, işyerinde uyum gibi meslekî hizmetlerle ilgili tedbirleri gerektiren sürekli ve koordineli hizmetler bütünüdür. // Herhangi bir mesleği olmayan, mesleğinde yetersiz olan veya meslek değiştirmek isteyen özürlülerin emek piyasasında ihtiyaç duyulan ve özür grubuna uygun meslekte yetiştirilerek, fizikî ve meslekî yönden mümkün olan en yüksek kapasiteye ulaştırmalarını ve eğitim gördükleri meslekte istihdamlarını sağlayan hizmetlerin bütünüdür.
Özel Bakım Merkezi: Özel sektörün kurumda ve(ya) evde (sosyal) bakım hizmetleri sunmak maksadıyla açtığı bakım merkezidir. // Açıklama: 1.) Özel bakım merkezlerinde, “Bakıma Muhtaç Özürlülere Yönelik Özel Bakım Merkezleri Yönetmeliğinin” 28. maddesinin (2) nci fıkrasında gece ve tatil günlerinde her bir vardiyada nöbet sorumlusu olarak mesleki personel veya sağlık personeli ile bir güvenlik görevlisi ve her altı bakıma muhtaç özürlüye bir bakıcı personel istihdam edileceği belirtilmiştir. Özel Bakım Merkezlerinde vardiya ile 8 saatlik zaman dilimleri kastedilmektedir. 2.) Özel Bakım Merkezleri Yönetmeliğinin 41 inci maddesinin (1) inci fıkrasının (e) bendinde “ Bedensel, zihinsel ve ruhsal bakıma muhtaç özürlülerin mümkün olduğunca yaş ve cinsiyetleri de dikkate alınarak farklı merkezlerde bakılmasına özen gösterilir. Ancak aynı merkez bünyesinde birden fazla özür grubuna bakım hizmetinin verilmesi halinde her özür grubu için ayrı bölüm oluşturulur ve bölümlerinden birbirine geçişi engelleyecek önlemler alınır. Ayrıca on üç ve üzeri yaştaki bakıma muhtaç özürlüler için cinsiyetlerine göre ayrı katlar olması sağlanır. Bakıma muhtaç özürlü bireylerin birbirlerine ve kendilerine zarar vermemesi için güvenlik tedbirleri alınır.” hükmü yer almaktadır. Bu nedenle merkezler, birden fazla özür grubuna aynı binada farklı katlarda ve bölümlerde olmak üzere hizmet verebilir. 3.) Bakıma Muhtaç Özürlülere Yönelik Özel Bakım Merkezleri Yönetmeliğinin 41. maddesinin (2) nci fıkrasında merkez aracılığıyla bakıma muhtaç özürlü bireyin ikametgâhında bakım hizmetinin (evde sosyal bakımın) verilebileceği, bu durumda merkez bünyesinde birer mesleki personelden ve bir sağlık personelinden evde bakım hizmet birimi oluşturulabileceği belirtilmiştir. Aynı yönetmeliğin, 4. maddesinin (1) inci fıkrasının (f) bendinde merkez, “bakıma muhtaç özürlülerin bakımı için yatılı ve/veya gündüzlü hizmet veren gerçek veya tüzel kişiler tarafından açılan ve sosyal hizmet kuruluşu statüsünde olan özel bakım kurumları” olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle, merkezlerin yatılı ve gündüzlü bakım hizmeti dışında sadece evde bakım hizmeti sunması öngörülmemiştir.
Özel Eğitim (Özürlü Eğitimi): Yetişkin olsun veya olmasın özürlülerin eğitim ihtiyaçlarını, özürlülük derecelerine ve özelliklerine uygun bir ortamda, genelde özel olarak yetiştirilmiş sosyal pedagoglar tarafından etkili ve verimli bir şekilde karşılamak maksadıyla, özel olarak geliştirilen eğitim programları ve tekniklerinin bütünüdür. // Özürlülerin, eğitim ve sosyal ihtiyaçlarını karşılamak için özel olarak yetiştirilmiş personel, geliştirilmiş eğitim programları ve yöntemleri, bu fertlerin tüm gelişim alanlarındaki özellikleri ile akademik disiplin alanlarındaki yeterliliklerine dayalı olarak uygun ortamlarda sürdürülen eğitimdir.
Özel Eğitim Kurumları: Değişik derecelerde ve boyutlarda özel eğitime muhtaç kişilere özel eğitim hizmetleri veren resmî ve özel okul ve merkezlerdir.
Özürlü Sağlık Kurulu Raporu: Özürlü sağlık kurulunca hazırlanan, kişilerin özür ve sağlık durumunu, yararlanabileceği sosyal hakları ve çalıştırılamayacağı iş alanlarını belirten belgedir. // Açıklama: 1.) Özürlü sağlık kurulu raporu düzenlenebilmesi için, özürlülerin kamu kurum ve kuruluşlarınca resmi yazı ile birlikte gönderilmeleri veya doğrudan raporu verecek olan hastanenin baştabipliğine müracaat etmeleri gerekmektedir. 2.) Tüm vücut fonksiyon kaybı oranları, özürlü sağlık kurulunca tüm vücut fonksiyon kaybı oranlarına göre yüzde (%) olarak belirlenerek, özürlü sağlık kurulu raporunun ilgili bölümünde rakam ve yazı ile belirtilir. Hastalığın kendisine ait belirti ve bulgular için ayrıca tüm vücut fonksiyon kaybı oranı puanı verilmez. Bu cetvelde adı geçmeyen hastalık ve özürler ile bunlara ait vücut fonksiyon kayıp oranları, fonksiyon kayıplarına göre özürlü sağlık kurulunca değerlendirilerek belirlenir. 3.) Özürlü sağlık kurulu raporu formu eksiksiz olarak doldurulur. 4.) İstihdam amacıyla verilecek raporlarda, ayrıntılı teşhis ve özür durumuna göre tüm vücut fonksiyon kaybı oranının yazılmasıyla birlikte, kişinin sağlığına etkisi dikkate alınarak çalışamayacağı işlerin niteliği genel olarak belirtilir. 5.) Özürlü sağlık kurulu raporlarında, raporun kullanım amacı bölümüne; bireyin özür grubuna uygun hakları, özürlü sağlık kurulunca değerlendirilir. 7.) Özel eğitim ve rehabilitasyon hizmetlerinden yararlanmak isteyen kişiler için verilecek raporlarda; ayrıntılı teşhis ile tüm vücut fonksiyon kaybı oranı ve raporun sürekli olup olmadığı ile süreli raporlarda kontrol süresi mutlaka yazılır. Tüm vücut fonksiyon kaybı oranı % 40 ve üzerinde bulunanlar ve özel eğitim hizmetlerinden faydalanabilmek isteyen kişiler, kendilerine düzenlenen Özürlü Sağlık Kurulu Raporu ile il milli eğitim müdürlüklerine başvururlar. // Bakıma Muhtaç Olabilecek Kişilere Yönelik Sağlık Raporu: AĞIR ÖZÜRLÜ olduğu tespit edilenler, bu Yönetmeliğin ekinde yer alan EK-3 sayılı formda gösterilen raporun Özürlü Sağlık Kurulu Raporunun Sonucu bölümünün Ağır Özürlü kısmında evet ya da hayır ifadesi yazılarak belirtilir ve bu bölüm, hiçbir suretle boş bırakılmaz. Ağır özürlü olduğu Özürlü Sağlık Kurulu Raporu ile belgelendirilenler; bakım hizmeti alabilmek amacıyla Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu il müdürlüklerine başvurabilirler. // İtiraz Hakkı: 1.) Özürlü sağlık kurulu raporuna; özürlü, velisi veya vasisi veyahut raporu isteyen kurum tarafından itiraz edilebilir. İlgililer itiraz dilekçesi ve ilk özürlü sağlık kurulu raporunun tasdikli bir örneği ile birlikte, bulunduğu ilin sağlık müdürlüğüne başvurur. İl sağlık müdürlüğünce, özürlü sağlık kurulu raporu alacak kişi en yakın farklı bir özürlü sağlık kurulu raporu vermeye yetkili hastaneye gönderilir. İtiraz edilen özürlü sağlık kurulu raporu ile itiraz üzerine verilen özürlü sağlık kurulu raporundaki kararlar aynı yönde ise özürlü sağlık kurulu raporu kesinleşir. 2.) Özürlü sağlık kurulu raporlarının farklı olması durumunda, bu Yönetmeliğin ekinde yer alan EK-2 sayılı listede belirtilen hakem hastanelerden, kişinin ikamet ettiği yere en yakın bir hakem hastaneye, kişi yeniden muayene edilmesi ve özürlü sağlık kurulu raporu tanzim edilmesi amacıyla yine il sağlık müdürlüğü kanalıyla gönderilir. Hakem hastanenin özürlü sağlık kurulunca verilen kararı kesindir. 3.) Milli Savunma Bakanlığına bağlı asker hastanelerince; Türk Silahlı Kuvvetleri personeline verilecek özürlü sağlık kurulu raporlarına itiraz esas ve usulleri Türk Silahlı Kuvvetlerinin ilgili mevzuat hükümlerine tabidir. Türk Silahlı Kuvvetleri personeline verilecek özürlü sağlık kurulu raporlarına yapılan itirazlar, Gülhane Askeri Tıp Akademisi Eğitim Hastanesi ile Gülhane Askeri Tıp Akademisi Haydarpaşa Eğitim Hastanelerince kesin olarak karara bağlanır. // Birden Fazla Özür Durumunun Bulunması: 1.) Birden fazla hastalığı veya özrü bulunanların, özür durumuna göre tüm vücut fonksiyon kaybı oranlarından, en fazla kayba sebep olan hastalığın vücut fonksiyon kayıp oranı esas alınır. Diğer rahatsızlıklara ait vücut fonksiyon kayıp oranları Balthazard Formülü ile toplanarak genel vücut fonksiyon kayıp oranı hesaplanır. // Özürlü Sağlık Kurulu Raporunun Geçerlilik Süresi: 1.) Özürlü sağlık kurulu raporunun sürekli olup olmadığı ile süreli raporlarda kontrol süresi mutlaka belirtilir. 2.) Özürlü sağlık kurulunca kişinin özür durumunun sürekli olduğuna karar verilmesi durumunda, özürlü sağlık kurulu raporunun ilgili bölümünde bu durum belirtilir. Ancak özür durumunun değişmesi halinde, rapor ve buna bağlı tüm vücut fonksiyon kaybı oranı yeniden belirlenir. 3.) Özürlü sağlık kurulunca özürlünün özür durumunun sürekli olmadığına karar verilmesi halinde de bu husus ilgili bölümde belirlenerek Özürlü Sağlık Kurulu Raporunun geçerlilik süresi belirtilir. Zaman içinde değişebilen veya kontrolü gerektiren hastalıklar, hastanın önceki özürlü sağlık kurulu raporu da kurula sunularak, özürlü sağlık kurulunun belirleyeceği süre içinde yeniden görüşülür ve karara bağlanır. // Özürlü Sağlık Kurulu Raporunun Tasdiki ve Verilişi: 1.) Raporların usulüne uygun olarak düzenlenip düzenlenmediği, formdaki bilgilerin tam olarak doldurulup doldurulmadığı kontrol edilerek, gerekiyorsa eksik ve yanlışlıklar düzeltildikten sonra raporlar; kurum müracaatı ise üç nüsha, kişisel müracaatlarda ise iki nüsha olarak düzenlenir ve baştabip tarafından tasdik edilir. 2.) Özürlü Sağlık Kurulu Raporunun bir nüshası ilgili kişiye verilir. İlgilinin talebi üzerine hazırlanmış olan özürlü sağlık kurulu raporlarından; özürlünün kullanabileceği hakları sayısınca çoğaltılarak imza edilir, onaylanır ve mühürlenerek ilgiliye verilir. Kurum müracaatlarında ise raporun bir nüshası raporu isteyen kuruma gönderilir. 3.) Raporun bir nüshası, gerektiğinde belgelendirilmesi amacıyla raporu veren sağlık kuruluşunda saklanır. Raporların saklanma usul ve esasları; sağlık kuruluşlarının bağlı bulunduğu kurumların ilgili mevzuatına tabidir. 4.) Özürlü Sağlık Kurulu Raporu vermeye yetkili sağlık kuruluşları, özürlü sağlık kurulu raporlarına ait bilgileri ulusal özürlüler veritabanında yer alması amacıyla Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığının belirleyeceği veri yapısında her ayın ilk haftası Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığına elektronik ortamda gönderir. Özürlü sağlık kurulu raporlarına ait bilgilerin ulusal özürlüler veritabanına aktarılması ile ilgili teknik yöntem ve veri aktarma periyoduna ilişkin usul ve esaslar gerekli görüldüğünde Özürlüler İdaresi Başkanlığı tarafından değiştirilir. (16.07. 2006 tarih ve 26230 sayılı “Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik” m. 4; mm. 8–14).
Politika: Politika, bir sorunu çözmek, bir gereksinimi ya da gereksinimleri ve / veya belirli amaçları gerçekleştirmek için bir aktör yada aktörler tarafından planlı bir şekilde yürütülen ve gerekli kaynakların eşgüdümlü bir şekilde harekete geçirilmesini ve yönetimini gerektiren bir dizi eylemler bütünüdür (Anderson, 1997, 8; Laswell ve Kaplan, 1970, 71; Easton, 1965, 212). Bu yönüyle politikaların en önemli unsurları; amaçlar, hedefler, kararlar, bunları gerçekleştirmek için gerekli meşru kaynaklar ve araçlar ile hedef kitledir (Jones, 1977,4). Bir kamu politikası ise, genel olarak politikadan sadece eylemi yapan aktör ya da aktörlerin bir kamu kurumu ya da kuruluşu olması yönüyle ayrılır. Yani bir kamu politikası, bir kamusal sorunu çözmek, kamusal bir gereksinimi ya da gereksinimleri gidermek ve / veya belirli amaçları gerçekleştirmek için bir kamu kurumu ya da kuruluşu tarafından doğrudan ya da dolaylı olarak planlı bir şekilde yürütülen ve gerekli kaynakların eşgüdümlü bir şekilde harekete geçirilmesini ve yönetimini gerektiren bir dizi eylemden oluşur.

Sınıflandırma: Sınıflandırma, özürlülük konusunda belli bir yaklaşımın ürünüdür. Özürlüler kanunuyla ülkemizde standart hale gelmiş olan ICF, dünyada en son geliştirilmiş yaklaşımdır. Buna göre özürlülük içeriği ve kapsamı sürekli genişleyen dinamik bir fenomendir. Fenomeninin dinamik yapısı özürlülüğün farklı bağlamlarda değerlendirilmesi yanında karşıladığı olgunun karakteristiğinden kaynaklanmaktadır. Özürlülük toplumsal boyutta gelişmişlik veya azgelişmişlik gibi kriterlerle doğrudan değerlendirilemeyen bir olgudur ve endüstrileşmiş ve nüfus profilinde yaşlılık oranı yükselen toplumlarda özürlülük oranı diğer toplumlara göre yüksektir. Bu değerlendirmeler çerçevesinde yaşlılığın özür nedeni olması yanında süreğen hastalıklarda ortaya çıkan yaygınlaşma özürlülük oranını yükseltmektedir. Yaşam süresi sürekli olarak artmakta ve gelişmekte olan dünyada yaşlı nüfusun ölüm oranları düşmektedir. Yaşlı nüfusun uzun süreli bakım ihtiyaçları, gelir ve sağlığın topluma maliyetinin politikayı etkilemesi nedeniyle olgu önem kazanmaktadır. Bu yaklaşımlar çerçevesinde sosyal politika önceliklerini özürlülüğün ekonomik boyutu ekseninde kurmakla kalmamakta özürlülük olgusunun tasnifini de yeniden yapılandırmaktadır. Genel olarak kullanılan özürlülük tasnifi “ağır özürlülük” merkezinde değerlendirilmektedir. Bu tasnife göre süreğen hastaların üçte biri ve ortopedik özürlülerin önemli bir bölümü ağır özürlüdür. Özürlülerin topluma tam katılım hedefi ve standart kurallar açısından değerlendirildiğinde özürlülük profili içinde ağır özürlülük; özürlülük olgusunun topluma maliyeti açısından ekonomik bir olgudur. Bu bağlamda WHO’nun çalışmaları yoğunluklu olarak özürlülüğün ölçülmesi üzerinedir. Kanundan önce kişinin fizyolojik, psikolojik veya anatomik yapı ve fonksiyonların kaybı ya da normalden sapmasına yönelik bir sınıflandırma sistemi kullanılmakta, bu sınıflandırmada kişinin bedensel, zihinsel, ruhsal, işitsel ve duyusal yeteneklerin azalması veya kaybedilmesi, aktivitesinin ve katılımının sınırlandırılması ve kişisel çevresel faktörlerin etkisi üzerinde durulmamaktadır. Özürlülük yalnızca bedensel yapı ve fonksiyonel kısıtlılıklarla değil, çevresel ve kişisel etmenlerin etkisi altında kişinin aktivite ve katılımının kısıtlanması ile ortaya çıkan bir durum olduğuna göre, özürlülerin sınıflandırılmasında asıl temel alınması gereken nokta kişinin aktivite sınırlılığının yanı sıra katılım sınırlılıkları ve bunlara çevresel ve kişisel faktörlerin etkisidir. Kurum ve kuruluşların özürlülerin özür durumları ile ilgili ölçütleri arasında önemli farklılıklar olduğu gözlenmiştir. Ayrıca ülkeler arasında da benzer değerlendirme farklılıkları olması nedeniyle Dünya Sağlık Örgütü uluslar arası ve sektörler arası standart dilin oluşturulmasını hedefleyen bir sınıflandırma sistemi olan Fonksiyona göre uluslar arası sınıflandırma sistemini (International Classification of Functioning = ICF) oluşturmuştur. Bu sınıflandırma sistemi insan fonksiyon ve yetersizliklerini aktivite kısıtlılıkları, katılım kısıtlılıkları, çevresel ve kişisel etkenlerle birlikte değerlendirmektedir. ICF sağlık bilgi sistemi için sistematik bir kodlama sistemi oluşturmak, özürlülerle ilgili kurumlar arasında standart bir dil geliştirmek, ülkedeki sağlık sistemi ve hizmetlerinin değerlendirilmesini sağlamak gibi amaçları vardır. ICF sağlıkla ilgili bir sınıflandırma olmasına rağmen farklı sektörler tarafından kullanılabilecektir. Sigorta, sosyal güvenlik, insan hakları ve iş sağlığı, eğitim, ekonomi gibi alanlarda yapılacak araştırmalarda, plânlama ve politika oluşturma çalışmalarında kullanılabilir. Türkiye’de hâlihazırda kullanılan ve her kurum için farklı özellikler içeren özürlüler ile ilgili sınıflandırma sistemlerinin değiştirilerek, özürlülüğe yol açan bütün etmenlerin göz önünde tutulduğu standart uluslar arası geçerliliği olan bir sınıflandırma sisteminin getirilmesi ve özürlülük tespitinin temellerini dünyada da cari olan bu sınıflandırmaya göre yapılması hedeflenmiştir.

Sosyal Bakım: Sosyal Hizmetler ekseninde yürütülen bakım hizmetleridir. // Günlük hayatta fiilî uygulama ve teorik-bilimsel araştırmalar açısından bakıma muhtaç kişilerin bakımını, psiko-sosyal temeller üzerine bina eden hizmetlerin bütünüdür. // Değişik sebeplerden dolayı bakıma muhtaç hâle gelmiş insanlara, bakım hizmetleri ile ilgili olarak sistemli, plânlı, organizeli bir biçimde yürütülen, bakıma muhtaç insanın bulunduğu mekâna göre kurumsal ve(ya) eve yönelik bütün destek ve yardımlardır. // Bakım raporunda belirtilen öneriler doğrultusunda sosyal bakım elemanları tarafından bakıma muhtaç kişiye sistemli, plânlı ve organizeli bir biçimde sunulan hemşirelik (temel bakım-hasta bakıcılığı), psiko-sosyal (manevî) destek ve ev idaresine yönelik hizmetlerdir (Bakım Yönetmeliği Tasarısı kapsamında bir tanım önerisi). // Günlük hayatta fiilî uygulama ve teorik-bilimsel araştırmalar açısından bakıma muhtaç kişilerin bakımını, sosyal temeller üzerine bina eden tıbbî, psikolojik ve manevî bakım hizmetlerinin bütünüdür. // Değişik sebeplerden dolayı bakıma muhtaç hâle gelmiş kişilere, bakıma muhtaç kişinin bulunduğu mekâna göre kurumsal ve(ya) eve yönelik olarak sistemli, plânlı, programlı ve organizeli bir biçimde uzman bakıcılar tarafından yürütülen sosyal hizmet odaklı bakım hizmetleridir. // Gayesi: Sosyal bakım hizmetlerinin hedefi, kurumsallaşmış çağdaş bakım sistemi oluşturarak, gerek bakım yurtlarında, gerekse evde, profesyonel bakıcı uzmanların ve bakımı kolaylaştıran teknolojik araç-gereç yardımı ile bakım hizmetlerindeki kaliteyi artırmak ve aile fertlerinden oluşan bakıcıların yükünü hafifletmektir. // Fonksiyonları: Sosyal bakımın temel fonksiyonlarını, niteliklerini ve özelliklerini, gerek teorik-kavramsal yaklaşımlar, gerekse uygulamalar açısından dört ana gruba bölmemiz mümkündür: 1.) Sosyal Bakım, Temel ve Koruyucu (Rehabilite Edici) Bakım Hizmetleridir. 2.) Sosyal Bakım, Hedefe Odaklı Hizmetlerdir. 3.) Sosyal Bakım, Bireysel İlişkileri Geliştiren Hizmetlerdir. 4.) Sosyal Bakım, Psiko-Sosyal ve Manevî Unsurlar Taşıyan Hizmetlerdir.
Sosyal İnceleme Raporu: Sosyal çalışmacının, özürlü ve ailesinin bulundukları ortamda gözlem yaparak, görüşme ve inceleme sonucunda özürlünün fiziksel, zihinsel, psiko-sosyal özelliklerini ve özrüne ilişkin önceki ve şimdiki durumunu, özürlü ve ailesinin psiko-sosyal ve ekonomik koşullarına ilişkin değerlendirmeler yapıp hazırladığı bir rapordur. // Açıklama: Sosyal inceleme raporunun hazırlanması sürecinde, özürlünün veya ailesinin; a) Kendi aylık gelirinin veya ailesinin toplam aylık gelirinin aile ferdi sayısına bölünmesi neticesinde özürlüye düşen payın bir aylık net asgari ücretin üçte ikisinin altında olması hâlinde ekonomik yoksunluk, b) Yaşanılan çevresi ile sosyal bağlarının zayıf olması, ihmal ve istismar edilmesi, eğitim ve sağlık gibi hizmetlere ulaşamaması hâllerinde sosyal yoksunluk içinde olduğu kabul edilmektedir (m. 7/4). Sosyal inceleme raporunda bu şartları yerine getiren özürlünün bakım ihtiyacı olduğunun belirtilmesi hâlinde, dosya bakım ihtiyacının değerlendirilmesi için, bakım hizmetleri değerlendirme heyetine gönderilmektedir. Bakım hizmetleri değerlendirme heyeti, ancak bu süreçten sonra bakıma muhtaç özürlüyü ikametgâhında ziyaret etmekte ve bakım raporunu hazırlamaktadır.

Sosyal Politika: Genel anlamda sosyal politika ise, toplumsal risklerin kamusal idaresi demektir (Esping-Andersen;2006) ve farklı toplumlarda farklı sosyal politika yaklaşımlarından söz edilebilir. ‘Çok geniş anlamda, sosyal politikanın ‘Anglo-Sakson’ ve ‘Kıta Avrupa’ tanımları arasında ayrım yapılabilir. İngiliz ampirik geleneğinde sosyal politika, sosyal hizmetlerin kolektif olarak sağlanması ile tanımlanmaktadır: eğitim, sağlık ve kişisel sosyal hizmetler, sosyal güvenlik ve belki de konut (Kleinman ve Piachaud, 1993). Bu hizmetlerin sunumundaki etkinlik ve verimlilik, hizmetleri kimin sağladığı, hizmet sağlayanların kime karşı sorumlu olduğu, sosyal politikanın başlıca unsurlarıdır (Kleinman,2006).

Sosyal Yardım: Sosyal yardım hizmetleri, yoksulluk ve yoksullarla ilgili bir bakış açısına ve uygulama anlayışına dayanır. Bu yönüyle de, “sosyal güvenlik” kavram ve uygulamasıyla doğrudan çakışmaktadır. Küreselleşme sürecine bağlı olarak “sosyal devlet“ anlayışında da değişik görüşler ortaya çıkmıştır. Devletin küçülmesi, sosyal devletin rolünün azaltılması, “sosyal” sözcüğünün “sınırlı ve sorumlu” olarak değiştirilmesi gibi görüşler dile getirilir olmuştur. Ancak, bu görüşlere karşın, küreselleşme ve serbest piyasa ekonomisinin sosyal yapı üzerindeki olumsuz etkilerinin ortadan kaldırılmasını ve daha eşit bir refah dağılımı ve işsizliğin azaltılmasını sağlayacak şekilde gözden geçirilmesi ve yeni düzenlemelere gidilmesi gerektiği de yoğun olarak ifade edilmeye başlanmıştır. Sosyal devlet anlayışının en önemli göstergelerinden birini oluşturan sosyal güvenlik, zamandan ve mekandan bağımsız olarak, her toplumda bütün insanlar için temel ve vazgeçilmez insan haklarından biri olup, insanların istekleri ve iradeleri dışında meydana gelen tehlikelerin zararlarından korunma garantisini ifade eder. Dolayısıyla, sosyal devletin sorumluluk sınırlarının yeniden gözden geçirilmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Artık cömert sosyal güvenlik sistemlerinin devamının mümkün olmadığına kanaat getiren gelişmiş ülkeler, yeni politikalar geliştirmekte ve sürdürdükleri reform çalışmaları dahilinde harcamaların kısılmasına ve gelirlerinin artırılmasına yönelik düzenlemeler yapmaktadırlar. Sosyal Güvenlik; sosyal yardımlar, sosyal hizmetler ve sosyal sigortalardan oluşan bir bütündür. Yine sosyal sigortaları tamamlayıcı ikame edici özellikleri açısından özel sigortacılıkla ilgili düzenlemelerin sosyal güvenlikle büyük ilgilisi bulunmaktadır. Bu nedenle sosyal sigorta kurumları ile ilgili olarak yapılacak reform çalışmaları sırasında, sosyal yardımlar, sosyal hizmetler ve özel sigortacılık ile ilgili mevzuatın da gözden geçirilmesi ve sistemin bir bütün olarak işleyişi açısından gerekli düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Ancak böyle bir reform çalışması uzun bir çalışma dönemini ve konuyla ilgili bütün kurum ve kuruluşların bu çalışmalara katılmalarını gerektirmektedir. Bu bağlamda en önemli sorun, sorunlu kurumlarla ilgili olarak reformcu projeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Hemen her platformda gündeme gelen sosyal hizmet kurumlarının toplumsal ihtiyaca cevap verir nitelikte yeniden yapılandırılması düşüncesi, bürokraside mevcut kurumların öncelikle birleştirilmesi projesine dönüşmektedir.

Toplum Temelli Rehabilitasyon: Özürlülük konusunda kuşatıcı yaklaşımların başında Toplum Temelli Rehabilitasyon çalışmaları gelmektedir. Yerel İdarelerin güçlendiği ve toplumsal sorunlar açısından da etkinleştiği ülkemizde TTR, yerel yönetimlerin özürlülük konusunda gerçekleştirebilecekleri önemli bir uygulama modelini temsil etmektedir. Toplum Temelli Rehabilitasyon, dünyada uygulanmaya başladığı dönemden günümüze kadar belli bir olgunluk seviyesi elde etmiştir. Toplum Temelli Rehabilitasyonun genel yapısı halk seviyesinde elde edilen tüm ölçümlerin nasıl kullanılacağı ve bunlarla nasıl kaynak oluşturulacağını kapsamaktadır. 1980’lerin başında UNICEF dünyanın en fakir ülkelerinde aktif bir şekilde TTR Programlarına destekte bulundu. Bu destek daha çok özürlü çocuklar üzerinde yoğunlaştı ve çoğu genel sağlık servisi ve organize sosyal hizmetler şeklinde gerçekleşti. Özürlü çocukların temel sorunları, onlar kasabalarda da kırsal kesimde de yaşasalar aynıdır. Fakir çocukların büyük bir çoğunluğu ve doğal olarak özürlü çocuklar kırsal kesimde yaşadığından, çoğunluk yine kırsal kesimde ve fakir şehir sakinlerinde olacaktır. Bu çocuklar için, bu duruma en gerçekçi yaklaşım halk rehabilitasyonudur. David Werner özürlü çocukların sorunlarına çözüm üretmenin toplumsal kalkınma politikasında yüksek bir önceliği olması gerektiğini savunur. “Halk ve çocuk rehabilitasyonu olmadan, özürlü çocuğun mutsuz, işsiz ve muhtemelen tamamen bağımlı bir birey olması olası. Rehabilitasyonla birlikte, aynı çocuk daha başarılı, daha bağımsız ve topluma aktif bir şekilde katkıda bulunabilen bir birey haline gelecek.” (Werner, 1986). Dünya Sağlık Örgütü’nün kilometre taşı olan “Özürlü insanların halk arasında eğitilmesi” kılavuzunun yazarlarından biri olan Dr. Helander, Cenevre’de düzenlenen “Dış Kaynaklı Gelirlerle Beslenen Rehabilitasyon Programlarının Koordinasyonu Forumu”nda kendi tanımını sunar; TTR, hizmet dağılımını geliştirmeyi, daha eşit fırsatlar sağlamayı ve özürlü insanların haklarını iyileştirmeyi ve korumayı amaçlayan bir stratejidir. Bu toplumun her sınıfının tam ve koordine çabasını gerektirir. Aynı zamanda ilgili tüm sektörlerin (eğitim, sağlık, yasama, sosyal ve meslek) bu yolda bütünleştirilmesinin yollarını arar ve özürlünün tam temsil ve yetki gücünü amaçlar. Programın amacı bir değişim yaratmak, yardıma muhtaç tüm özürlülere ulaşmayı sağlayacak bir sistem geliştirmek ve her ülkede kaynakların gerçekçi ve makul bir kısmını kullanarak ilgili hükümetleri ve halkı bilinçlendirmektir. TTR Programının başarısı planlama aşamasında analiz edilmesi gereken bir takım etkenlere dayanmaktadır. TTR’yi eğitim, sağlık hizmetleri, bütünleşmiş toplumsal kalkınma üzerinden ya da herhangi bir organizasyon üzerinden başlatsanız da, profesyonellerin yine de önemli bir rol oynaması gerekmektedir. Doksanlı yıllarda, Toplum Temelli Rehabilitasyondaki vurgu tıbbi rehabilitasyon ve bireyin yeniden yapılanmış işlevinden toplumdaki özürlü bireyin sosyal bütünleşmesiyle ilgili olarak bağlamsal etkenlerin kullanımına kaydı. Benzer olarak halk içinde yeniden yapılandırıcı terapiler yerine, müdahalelerin odağı özürlü kişilerin insan haklarına, özürlü ailelerin kendi kendine yardım gruplarının geliştirilmesin ve halktaki özürlü olmayan insanların genel tutumundaki değişime kaydı. Toplum Temelli Rehabilitasyon en başından beri gelişmekte olan ülkelerde rehabilitasyona uygun bir yaklaşım olarak teşvik edildiği için halk katılımı bu program için önemli bir bileşen olarak görülmüştür. Proje kapsamında, tam bir toplumsal sorumluluk kavramı ortaya atılırken karşımıza çıkacak zorlukları hatırda tutmak halk katılımının niye gerekli olduğunu açıklamaktadır. Toplum Temelli Rehabilitasyon Programı kapsamında, özürlü insanlar ve onların ailelerinden oluşan marjinal gruplar motive edilmeli ve ayrıca daha katılımcı bir gelişme modeli yakalamak, halkın bazı sorumluluklar üstlenmeye başlaması ve ileriki aşamalarda rehabilitasyon programının büyük bir kısmının sorumluluğunu yüklenebilmesi için halk harekete geçirilmelidir. Burada ilk birim özürlü ailesidir. Özürlü çocuk ana-babalarının statüsü pasif alıcılardan aktif tüketicilere yükseldikçe TTR Programı kapsamındaki ana-baba-profesyonel ilişkisinin sorunlarını da daha karmaşık hale gelmektedir. Ana-babaların ortak olarak bu girişime karışmaları hem programı sağlamlaştıran hem de program bittikten sonra bile kalıcı etkileri olan sürekli bir sistem oluşmasını sağlamaktadır (Bronfenbrenner, 1974).

Ulaşılabilir Yapısal Çevre (Özürlülere Uyarlanmış Yapılar; Ulaşılabilirlik): Mimarî çevremizi oluşturan kamuya ait olsun veya olmasın açık ve kapalı bütün mekânlara ve değişik binalara nasıl ve hangi şartlar altında kavuşabileceğimizi ifade eden bu terim, esasında yaşlı, hamile, çocuk ve özürlü insanların şehir içi ve şehirlerarası ulaşımını kolaylaştırmayı hedefleyen tedbirlerin ve uygulamaların bütünüdür. // Farklı şahsî engelleri bulunan insanların bağımsız olarak kendine sunulan bütün imkânlara, fizikî ve sosyal olarak sunulan faaliyetlere ve donatılara çevre ve iletişim açısından ulaşabilmesini ve yararlanabilmesidir.
Ulaşılabilir Toplum:Bir olgu üzerinde sorunların değerlendirilmesi çözümü gördüğümüz bağlam tarafından belirlenir. Özürlülüğün ülkemizde insana dair bütün alanlarda belli sorunları bulunmaktadır ancak çözüm önerileri yine de bakış açısına göre biçimlenmektedir. Hemen burada altı çizilmesi gereken, ülkemizde özürlülük konusunda net bakış açılarının bulunmaması da özürlülüğün sorunları içinde sayılması gerektiğidir. Özürlülüğün sorunları açısından en üst değerlendirme kategorisi toplumsal düzeydir ki bu bağlamda ideal bir toplum modelinden söz edilmelidir. Sosyolojik anlamda “ideal” değerle ilintili olduğu için anlamı sınırlı bir kavramsallaştırmadır. Ancak sosyal politikanın yapılandığı alanın günümüz toplumsal verileri kadar yarına dönük projeksiyonları da içeriyor olması ideal bir toplum modelini zorunlu kılar. Bu anlamda da “ulaşılabilir toplum” temel çözümleme birimidir. Ulaşılabilir toplum, özürlülüğün ‘özel ihtiyaç’ çerçevesinde ele alındığı ve özürlülerin toplum yaşamına katılmada ve kendi seçimleri olan yaşam biçimini sürdürmede desteğe ihtiyacı olan bireyler olarak değerlendirildiği yaklaşımın ürünü olan bir kavramlaştırmadır. Bu anlamda ulaşılabilir toplum; daha güçlü ve daha benimseyici, herkesin amaçlarına ulaşmada ve toplum yaşamına katılmada aynı imkanlara sahip olduğu bir toplumdur. Bu anlamda temel politikanın dört temel ilkesinden söz edilebilir; eşitlik, saygınlık, kendi geleceğini belirleme ve ayrımcılık yapılmaması. Bu doğrultuda sürecin işleyişi açısından ağır özürlülüğün bir çözümleme bağlamı olarak tanımlanması gerekmektedir. Özürlülük kendi içinde ‘ağır özürlü ve diğer’ biçiminde çözümlendiği takdirde “pozitif ayrımcılık” ağır özürlülük konusunda yapılması gerekenleri biçimlendiren referans bir yaklaşım olarak belirginleşir. Ulaşılabilir toplum, özürlülük konusunda kurum temelli değil toplum temelli sistemin oluşturulmasıyla mümkündür. Tarihsel olarak özelde özürlülük alanında dünyada yaygın olarak uygulanan kurum temelli sistem özürlülerin toplumdan dışlanmalarını belirlemiştir. Günümüzde ise kurum yaklaşımı zayıflamış ve yaşlı bakımı dahil her alanda aile ve ev temelli destek hizmetleri yaygınlaşmaya başlamıştır. Toplum temelli sistemin motoru gönüllülüktür. Toplumda var olan duyarlılığın sonucu olan gönüllülük dezavantajlı grupların sorunlarına çözüm üretme gayreti olarak kendisini ifade eder. Toplum temelli yaklaşımın merkezi öğesi ise ‘aile’dir. Ailenin toplum temelli sosyal politikanın merkezine alınması; özürlü ailesinin eğitimi, özürlü ailesinin desteklenmesi gibi ana temaların özürlüler politikasının temel bileşenleri haline gelmesini de belirlemektedir.

Yoksulluk: Bir çok konuda olduğu gibi ülkemizde yoksulluğun kavramlaştırılması ve nedenleri ile ilgili argümanlar Batıda üretilen şema çerçevesinde değerlendirilmektedir. Bu bağlamda yoksulluk; gelir azlığı, temel kentsel hizmetlerden mahrum olma, alt sosyal statülü mahallelerde yaşama, kent mekanında marjinalleşme, sağlıksız çevre koşullarında yaşamını sürdürme, adalet-eğitim-sağlık hizmetlerinden daha az yararlanabilme, şiddete açık olma, yeterli güvenliğe sahip olamama gibi karakteristikleri kapsamaktadır. Bu karakteristikler bağlamında değerlendirildiğinde de yoksulluk daha çok kentsel bir olgudur ve bütünüyle “kentsel yoksulluk”la örtüşür. Yoksulluk kırsal alana göre kentsel mekanda kendisini bir biçimde ifade etmektedir, en azından kentin belli bölümleri yoksul mekanlarından oluşmaktadır. Bu haliyle de kentsel yoksulluk kolayca kavranabilir, çözümlenebilirdir. Ancak kırsal alanda yoksulluk kente göre mahremiyetini korumaktadır ve doğrudan çözümlenebilir de değildir. Diğer yandan bu türden bir kavramsallaştırma Batı toplumlarını kapsayan bir toplum haritasına dayanmaktadır. Nüfusunun en fazla %5’inin kırsalda yaşadığı bu toplumlar karşısında bizim ülkemizde nüfusun halen dikkate değer bir bölümünün kırsalda yaşadığı düşünüldüğünde söz konusu harita, sadece kavramsallaştırma açısından değil teorik inşa açısından da önemli sorunları belirlemektedir. Yoksulluğun kendi toplumsal koşullarımız ekseninde mekansal ayrıma izin vermeyen yapısı ve sürekliliği olan bir olgu olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Ayrıca yoksulluğun toplumsal katmanlarda tek bir biçimden, mutlak yoksulluk benzeri bir bütünselliğinden söz edilemez. Yoksulluk yaşlılık, çocukluk, özürlülük gibi değişik boyutlara sahiptir ve her bir boyutta farklı ihtiyaçlar söz konusudur.

*Bu sözlüğün hazırlanmasında Prof. Dr. Ali SEYYAR’ın “Bakım Terimleri Sözlüğü”nden yararlanılmıştır.


































EKLER

Ek 1;


2005 ÖZÜRLÜLERİN İSTİHDAMI YILI GENELGESİ
Resmi Gazete Tarihi :03.12.2004 Resmi Gazete Sayısı : 25659
Başbakanlıktan:
Konu: 2005 Özürlülerin İstihdamı Yılı
Genelge 2004/28
Özürlülerin toplumsal yaşama katılımları açısından gelir getirici bir işte çalışarak üretken olmaları büyük önem taşımaktadır. Bu kapsamda, özürlülerin istihdamı konusunda yapılması gerekenlerin sistemli ve etkili bir şekilde yürütülmesi için 2005 yılının "Özürlülerin İstihdamı Yılı" olarak ilan edilmesi uygun görülmüştür.
Kamu kurum ve kuruluşları özürlülerin istihdamı yılı olan 2005 yılı ve sonrasında özürlülerin iş gücü niteliklerini arttıracak önlemlerin alınması, istihdam düzeylerinin arttırılması ve çalışma yaşamında karşılaştıkları güçlüklerin ortadan kaldırılması konularına azami özeni göstereceklerdir.
Toplumsal yaşamın ayrılmaz bir parçası olan özürlülerin ve sorunlarının kamuoyunda gerçekçi bir şekilde algılanması ve bu alanda duyarlık yaratılması amacıyla Milli Eğitim Bakanlığı, Özürlüler İdaresi Başkanlığı, Türkiye İş Kurumu, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Devlet Personel Başkanlığı, yerel yönetimler ve diğer kamu kurum ve kuruluşları tarafından geniş kapsamlı bilinçlendirme faaliyetleri yürütülecektir. Bu faaliyetlerde, sosyal tarafların desteği alınacak ve yazılı ve görsel basın etkin bir şekilde kullanılacaktır.
İlgili kurumlar ve yerel yönetimler tarafından özürlülerin vasıflarını geliştirmek amacıyla uygulanan işgücü programlarının (mesleki rehabilitasyon, mesleki eğitim, beceri kazandırma, meslek edindirme, korumalı istihdam vb.) yürütülmesinde bölgesel ihtiyaçlar göz önünde bulundurulacaktır. Bölgesel ihtiyaçlar belirlenirken, il istihdam politikasının oluşturulmasında etkinliği bulunan "İl İstihdam Kurulları"ndan yararlanılacaktır.
Ulusal ve uluslar arası fonların; özürlülerin mesleki eğitimi, mesleki rehabilitasyonu ve istihdamını hedef alan alanlarda etkin ve verimli bir şekilde kullanılabilmesi amacıyla Özürlüler İdaresi Başkanlığının görüş ve önerileri alınacaktır.
Kamu kurum ve kuruluşları, istihdamı zorunlu özürlü personel kontenjanlarını doldurmak için üzerlerine düşen sorumlulukları gecikmeksizin yerine getirecektir.
Özürlü memur istihdam etmekle yükümlü olan kamu kurum ve kuruluşları uygun boş kadro bulunmadığı takdirde boş kadroda unvan değişikliği yaparak gerekli kadroları temin edeceklerdir.
Bu doğrultuda, süresi içinde yapılacak sınavlarda tüm özür gruplarının özellikleri göz önünde bulundurularak soruların hazırlanması ve değerlendirilmesi için özel sınav kurulu teşkil edilmesi sağlanacaktır. Özellikle işitme ve zihinsel özürlülerin özel durumları ile başarı değerlendirme teknikleri esas alınarak sınav soruları ayrı ayrı hazırlanacaktır.
Özürlülere yönelik devlet memurluğu ve işçilik sınavlarında, ihtiyaç duyan özürlülerin refakatçi bulundurmasını sağlayacak önlemler alınacaktır.
Ülkemizdeki özürlülerin önemli bir kısmı eğitim durumu itibarıyla ilkokul mezunudur. İlkokul mezunu özürlülerin de memur olarak istihdamlarının sağlanabilmesi amacıyla sınav duyurularında gerekli düzenlemeler yapılacaktır.
Devlet memuru olarak istihdam edilen özürlülerin 15 yıllık bir kamu hizmeti sonrasında emekli olabildikleri hususu da göz önünde bulundurularak, ilgili mevzuatlarında özel hüküm bulunmayan kamu kurum ve kuruluşları alacakları özürlü memurların yaş sınırını bu durumu dikkate alarak en üst seviyede belirleyeceklerdir.(Bu fıkra 2006/15 sayılı Başbakanlık Genelgesi ile yürürlükten kaldırılmıştır.)
Özürlü memur istihdam etmek üzere sınav düzenleyen kamu kurum ve kuruluşları sınava başvuran adaylardan iş talep formu ve sağlık kurulu raporunun fotokopisi dışında başka hiçbir belge istemeyecek ve başvuru ücreti alınmayacaktır.
Özürlü memur ve işçi çalıştırmak zorunda olan kamu kurum ve kuruluşları, çalışma yerlerini özürlülerin çalışmalarını kolaylaştıracak şekilde düzenleyecek, gerekli tedbirleri alacak ve özürlülerin çalışmaları ile ilgili özel yardımcı ve destekleyici araç-gereçleri temin edeceklerdir.
Belirli bir mesleği olan özürlülerin meslekleriyle ilgili işlerde çalıştırılmaları sağlanacaktır. Özürlüler, özürlülüklerini artırıcı veya ek özür getirici işlerde çalıştırılmayacak ve sağlıkları için gerekli tedbirler alınacaktır.
Özürlü işçi çalıştırma yükümlülüğünü yerine getirmeyen özel sektör ve kamu kurum ve kuruluşlarından tahsil edilmesi gereken idari para cezalarının tahsilinde yaşanan sorunların giderilmesi için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve diğer ilgili kurumlar gerekli çalışmaları yapacaklardır.
Özürlüler bağımsız çalışmaları yönünde teşvik edilecek, küçük ve orta ölçekli sanayi işletmeleri kurabilmeleri ve rekabet güçlerini yükseltebilmeleri yönünde destekleneceklerdir. Özürlülerin kendi işlerini kurmaları ve işletebilmeleri için ilgili kamu kurum ve kuruluşları (Özürlüler İdaresi Başkanlığı, KOSGEB, BAĞ-KUR) çalışmalarını ilgili meslek kuruluşları (TESK, TOBB vb.) ile işbirliği içerisinde yürütecektir.
Kamu kurum ve kuruluşları 2005 Özürlülerin İstihdamı Yılında özürlülerin de diğer bireyler gibi toplumsal yaşamın her alanında var olan, çalışma hak ve sorumluluğu taşıyan, başkalarına bağımlı olmadan yaşayabilen bireyler olmaları ve toplumun da özürlüleri bu bakış açısıyla değerlendirilmesi amacıyla yoğun bir çaba içerisinde olacaktır. Bu doğrultuda yürütülecek tüm çalışmalarda özürlülere yönelik faaliyette bulunan sivil toplum örgütleri ile işbirliği içerisinde çalışılacaktır.

ÖZÜRLÜ İSTİHDAMI İLE İLGİLİ BAŞBAKANLIK GENELGESİ
Resmî Gazete Tarihi 24.06.2006 Resmî Gazete Sayısı : 26208
Konu: Özürlü İstihdamı

GENELGE
2006/15

Bilindiği üzere, 2004/28 sayılı Genelge ile 2005 yılı Özürlülerin İstihdam Yılı olarak ilan edilmiştir. Ancak 2005 yılı boyunca Devlet Personel Başkanlığına gönderilen özürlü personel alımına ilişkin sınav duyuruları incelendiğinde, kamu kurum ve kuruluşlarınca istihdamı zorunlu özürlü personel kontenjanlarının doldurulması ve alınacak özürlülerin yaş sınırının azami düzeyde tespit edilmesi hususlarına uyulmasında gerekli duyarlığın gösterilmediği anlaşılmaktadır.
Özürlü personelin istihdamında yaş sınırından doğan mağduriyetin ortadan kaldırılması ve memur alımına ilişkin uygulamada birliğin sağlanabilmesi bakımından, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli (I), (II) ve (IV) sayılı cetvellerde yer alan kurumlar, döner sermayeli kuruluşlar, kanunlarla kurulan fonlar ve kefalet sandıkları, il özel idareleri ve belediyeler, il özel idareleri ve belediyelerin kurdukları birlikler ile bunlara bağlı müessese, işletme ve döner sermayeli kuruluşlar ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre Devlet memuru istihdam eden diğer kamu kuruluşlarından ilgili mevzuatında özel hüküm bulunmayanların, özürlü alımı amacıyla tahsis edecekleri memur kadroları için üst yaş sınırı tespit edilmeyecektir.
2004/28 sayılı Başbakanlık Genelgesinin üst yaş sınırını düzenleyen on birinci fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır. Söz konusu Genelgenin diğer hükümlerinin yerine getirilmesi hususunda ise gereken hassasiyet ve sorumluluk gösterilecektir.




Ek 2;

ÖZÜRLÜLÜK ÖLÇÜTÜ, SINIFLANDIRMASI VE ÖZÜRLÜLERE VERİLECEK SAĞLIK KURULU RAPORLARI HAKKINDA YÖNETMELİK

Resmi Gazete Tarihi: 16.07.2006
Resmi Gazete Sayısı: 26230

BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç, Kapsam, Dayanak, Tanımlar
Amaç
MADDE 1 – (1) Bu Yönetmelik; özürlü sağlık kurulu raporlarının alınışı, geçerliliği, değerlendirilmesi ve özürlü sağlık kurulu raporu verebilecek yetkili sağlık kuruluşlarının tespiti ile ilgili usul ve esasları belirlemek; özürlülerle ilgili derecelendirmelere, sınıflandırmalara ve tanımlamalara gereksinim duyulan sağlık, eğitim, rehabilitasyon gibi alanlarda ortak bir uygulama geliştirmek ve uluslararası sınıflandırma ve ölçütlerin kullanımının yaygınlaştırılmasını sağlamak amacıyla hazırlanmıştır.
Kapsam
MADDE 2 – (1) Bu Yönetmelik özürlülere sağlanan haklardan ve verilecek hizmetlerden yararlanmak üzere istenilen Özürlü Sağlık Kurulu Raporları ile Özürlü Sağlık Kurulu Raporu verebilecek yetkili sağlık kuruluşlarını ve özürlülerle ilgili sınıflandırma ve ölçütleri kapsar.
(2) 8/10/1986 tarihli ve 86/11092 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yeteneği Yönetmeliği kapsamında asker hastanelerince malullük aylığı bağlanacaklar için verilecek özürlü sağlık kurulu raporları ile sosyal güvenlik kuruluşlarınca primli sisteme tabi olanlara bağlanacak malullük aylıkları için istenecek özürlü sağlık kurulu raporları ve vergi indirimi için istenecek özürlü sağlık kurulu raporlarının nihai kararları bu Yönetmelik kapsamında değerlendirilmez.
Dayanak
MADDE 3 – (1) Bu Yönetmelik, 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu, 1/7/1976 tarihli ve 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun, 7/5/1987 tarihli ve 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu ile 1/7/2005 tarihli ve 5378 sayılı Özürlüler ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 5 inci maddesi hükümlerine dayanılarak hazırlanmıştır.

Tanımlar
MADDE 4 – (1) Bu Yönetmelikte geçen;
a) Ağır Özürlü: Özür durumuna göre tüm vücut fonksiyon kaybı oranı %50 nin üzerinde olduğu tespit edilen özürlülerden; beslenme, giyinme, yıkanma ve tuvalet ihtiyacını giderme gibi öz bakım becerilerini yerine getirmede, kendi başına hareket etmede veya iletişim kurmada zorluk ya da yoksunluk yaşadığına ve bu becerileri başkalarının yardımı olmaksızın gerçekleştiremeyeceğine tıbbi olarak karar verilen kişileri,
b) Balthazard Formülü: Tüm vücut fonksiyon kaybı hesabında birden fazla özrü olanlar için kullanılan hesaplama şeklini,
c) Özürlü: Doğuştan veya sonradan; bedensel, zihinsel, ruhsal, duyusal ve sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmesi nedeniyle toplumsal yaşama uyum sağlama ve günlük gereksinimlerini karşılamada güçlükleri olan ve korunma, bakım veya rehabilitasyon, danışmanlık ve destek hizmetlerine ihtiyaç duyan kişiyi,
ç) Özürlülük Ölçütü: Uluslararası temel ölçütler esas alınarak hazırlanan, özür durumuna göre tüm vücut fonksiyon kaybı oranı yüzdesini,
d) Özürlü Sağlık Kurulu: Kişilerin hastalık ve özürleri hakkında karar vermeye yetkili olan ve bu Yönetmeliğin 6 ncı ve 7 nci maddelerinde belirtilen organları,
e) Özürlü Sağlık Kurulu Raporu: Özürlü sağlık kurulunca hazırlanan, kişilerin özür ve sağlık durumunu, yararlanabileceği sosyal hakları ve çalıştırılamayacağı iş alanlarını belirten belgeyi,
f) Sınıflandırma: Önemli bir sağlık öğesi olarak insan vücudunun fonksiyonu ve yetersizliğinin tanımı konusunda ortak ve standart bir dil ve çerçeve geliştirme çalışmasını,
ifade eder.
İKİNCİ BÖLÜM
Sınıflandırma
Sınıflandırma
MADDE 5 – (1) Özürlülere ilişkin sınıflandırma çalışmalarında, sınıflandırma sistemi olarak; Dünya Sağlık Örgütü tarafından sağlık ve sağlıkla ilgili durumların tanımlanması için ortak standart bir dil ve çerçeve oluşturmak amacı ile geliştirilen ve insanın işlevselliği ve kısıtlılıklarla ilgili durumlarının tanımlanmasını sağlayan çok kapsamlı uluslararası bir sınıflandırma sistemi olan İşlevsellik Yetiyitimi ve Sağlığın Uluslararası Sınıflandırması esas alınır.
(2) Özürlülerin sağlığı ile ilgili durumlarının tanımlanmasında ve geniş çaplı bilginin kodlanmasında, çeşitli disiplinler ve hizmetler açısından verilerin toplanmasında, kaydedilmesinde ve karşılaştırılmasında, özürlülerin tedavisi, rehabilitasyonu, eğitimi, istihdamı ile ilgili hizmetlerin değerlendirilmesinde, planlanmasında İşlevsellik Yetiyitimi ve Sağlığın Uluslararası Sınıflandırması sisteminin kullanılması amacıyla eğitim, öğretim, uygulama ve yaygınlaştırma hizmetleri Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığının koordinatörlüğünde, ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile sivil toplum örgütleri, Üniversitelerin ilgili bilim dalları ve ilgili meslek kuruluşlarının işbirliği ile yürütülür.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Özürlü Sağlık Kurulu Raporu Düzenleme Usul ve Esasları
Özürlü sağlık kurulunun teşkili
MADDE 6 – (1) Özürlü sağlık kurulu; iç hastalıkları, genel cerrahi, göz hastalıkları, kulak-burun-boğaz, nöroloji veya ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanlarından oluşur.
(2) Değerlendirilecek özür, bu uzmanlık dallarının dışında ise ilgili dal uzmanının da kurulda bulunması şarttır. Kurulda bulunan hekimler birbirlerinin yerine karar veremezler.
(3) Eğitim ve araştırma hastanelerinde özürlü sağlık kuruluna şefler, bulunmadıkları zaman şef yardımcıları veya şeflerin görevlendirecekleri uzman hekimler girerler. Kurulun başkanı bu Yönetmeliğin 7 nci maddesinde belirtilen hastanelerin baştabibidir. Baştabibin bulunmadığı zaman kurulun başkanlığını baştabibin görevlendireceği bir üye yapar.
(4) Asker hastanelerinde, Baştabip yardımcısı veya baştabibten sonraki en kıdemli uzman hekim; asker eğitim hastanelerinde ise baştabip tarafından görevlendirilecek diğer üyelerden kıdemli bir öğretim üyesi kurula başkanlık eder.
(5) Özürlü sağlık kurulu raporu vermeye yetkili sağlık kuruluşunda, fizik tedavi ve rehabilitasyon uzman hekiminin bulunması halinde, bu uzmanın özürlü sağlık kurulunda yer alması zorunludur.
Yetkili sağlık kuruluşları
MADDE 7 – (1) Bu Yönetmelikte belirtilen özürlü sağlık kurulu raporlarını düzenlemeye bu Yönetmeliğin ekinde yer alan EK-1 sayılı listede belirtilen sağlık kuruluşları yetkilidir.
(2) Özürlü sağlık kurulu raporu vermeye yetkili hastaneler, isimlerinin değişmesi halinde yeni isimleriyle de özürlü sağlık kurulu raporu düzenleyebilirler. İsim değişikliği olan özürlü sağlık kurulu raporu vermeye yetkili sağlık kuruluşları bu durumu, resmi bir yazı ile ilde bulunan sosyal güvenlik kuruluşlarının il müdürlüklerine, il defterdarlığına ve il milli eğitim müdürlüklerine bildirir.
(3) Yetkili olmayan sağlık kuruluşları ile 6 ncı maddede belirtilen şekilde özürlü sağlık kurulunu teşkil edemeyen sağlık kuruluşlarının verdiği raporlar bu Yönetmelik kapsamında değerlendirilmez.
(4) Bu Yönetmeliğin ekinde yer alan EK-1 sayılı liste ile EK-2 sayılı listede; ilgili kurum ve kuruluşlar ile Maliye Bakanlığından uygun görüş alınarak Sağlık Bakanlığınca değişiklik yapılabilir.
Raporların düzenlenmesi ve özür oranının belirlenmesi
MADDE 8 – (1) Özürlü sağlık kurulu raporu düzenlenebilmesi için, özürlülerin kamu kurum ve kuruluşlarınca resmi yazı ile birlikte gönderilmeleri veya doğrudan raporu verecek olan hastanenin baştabibliğine müracaat etmeleri gerekmektedir. Özürlü sağlık kurulu raporları, bu Yönetmeliğin ekinde yer alan EK-3 sayılı formla düzenlenen özürlü sağlık kurulu raporu şekline uygun olarak düzenlenir.
(2) Tüm vücut fonksiyon kaybı oranları, özürlü sağlık kurulunca bu Yönetmeliğin ekinde yer alan EK-4 sayılı cetvelde bulunan tüm vücut fonksiyon kaybı oranlarına göre yüzde (%) olarak belirlenerek özürlü sağlık kurulu raporunun ilgili bölümünde rakam ve yazı ile belirtilir. Hastalığın kendisine ait belirti ve bulgular için ayrıca tüm vücut fonksiyon kaybı oranı puanı verilmez. Bu cetvelde adı geçmeyen hastalık ve özürler ile bunlara ait vücut fonksiyon kayıp oranları fonksiyon kayıplarına göre özürlü sağlık kurulunca değerlendirilerek belirlenir.
Özürlü sağlık kurulu raporunun doldurulması
Madde 9 – (1) Özürlü sağlık kurulu raporu formu eksiksiz olarak doldurulur. Özürlü sağlık kurulu raporu, bu Yönetmeliğin ekinde yer alan EK-3 sayılı formda gösterilen rapor şekline göre; poliklinik muayene tarihi, poliklinik kayıt numarası yazılmak suretiyle, bulgular ve teşhis ayrıntılı olarak yazılıp imza edilir. Yapılan muayene, tetkik ve laboratuvar bulgularına dair bilgiler özürlü sağlık kurulu raporu formuna eklenir. Özürlü sağlık kurulu, özürlü kişiyi bizzat görerek karar verir ve tüm vücut fonksiyon kaybı oranını bu Yönetmeliğin 8 inci maddesinde belirtilen esaslara göre belirler.
(2) Özre ilişkin klinik bulgular, radyolojik tetkikler ve laboratuvar bilgileri, bu Yönetmeliğin ekinde yer alan EK-3 sayılı formda gösterilen raporun ön yüzündeki ilgili bölüme özetlenerek yazılır.
(3) Özürlü sağlık kurulu raporları ilgili kişilerce mutlaka imzalanır. Okunaklı bir şekilde kaşelenir ve mühürlenir. 7 yaşından büyük özürlülere düzenlenecek olan özürlü sağlık kurulu raporlarında, özürlünün fotoğrafının bulunması zorunludur.
(4) İstihdam amacıyla verilecek raporlarda, ayrıntılı teşhis ve özür durumuna göre tüm vücut fonksiyon kaybı oranının yazılmasıyla birlikte, kişinin sağlığına etkisi dikkate alınarak çalışamayacağı işlerin niteliği genel olarak belirtilir.
(5) Özürlü sağlık kurulu raporlarında, raporun kullanım amacı bölümüne; bireyin özür grubuna uygun hakları, özürlü sağlık kurulunca değerlendirilerek bu Yönetmeliğin ekinde yer alan EK-3 sayılı formda gösterilen raporun arka yüzünde bulunan açıklamalar bölümü dikkate alınarak yazılır. Raporun kullanım amacı bölümüne, bireyin özür grubuna uygun hakları değerlendirilerek yapılan değerlendirmeler; sonuç bölümüne evet, hayır ya da değerlendirilmedi ibarelerinden birisi kullanılmak suretiyle yazılır ve bu bölüm hiçbir suretle boş bırakılmaz.
(6) Ağır özürlü olduğu tespit edilenler, bu Yönetmeliğin ekinde yer alan EK-3 sayılı formda gösterilen raporun Özürlü Sağlık Kurulu Raporunun Sonucu bölümünün Ağır Özürlü kısmında evet ya da hayır ifadesi yazılarak belirtilir ve bu bölüm hiçbir suretle boş bırakılmaz. Ağır özürlü olduğu Özürlü Sağlık Kurulu Raporu ile belgelendirilenler; bakım hizmeti alabilmek amacıyla Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu il müdürlüklerine başvurabilirler.
(7) Özel eğitim ve rehabilitasyon hizmetlerinden yararlanmak isteyen kişiler için verilecek raporlarda; ayrıntılı teşhis ile tüm vücut fonksiyon kaybı oranı ve raporun sürekli olup olmadığı ile süreli raporlarda kontrol süresi mutlaka yazılır. Tüm vücut fonksiyon kaybı oranı % 40 ve üzerinde bulunanlar ve özel eğitim hizmetlerinden faydalanabilmek isteyen kişiler, kendilerine düzenlenen Özürlü Sağlık Kurulu Raporu ile il milli eğitim müdürlüklerine başvururlar.
Özürlü sağlık kurulu raporuna itiraz
MADDE 10 – (1) Özürlü sağlık kurulu raporuna; özürlü, velisi veya vasisi veyahut raporu isteyen kurum tarafından itiraz edilebilir. İlgililer itiraz dilekçesi ve ilk özürlü sağlık kurulu raporunun tasdikli bir örneği ile birlikte, bulunduğu ilin sağlık müdürlüğüne başvurur. İl sağlık müdürlüğünce, özürlü sağlık kurulu raporu alacak kişi en yakın farklı bir özürlü sağlık kurulu raporu vermeye yetkili hastaneye gönderilir. İtiraz edilen özürlü sağlık kurulu raporu ile itiraz üzerine verilen özürlü sağlık kurulu raporundaki kararlar aynı yönde ise özürlü sağlık kurulu raporu kesinleşir.
(2) Özürlü sağlık kurulu raporlarının farklı olması durumunda, bu Yönetmeliğin ekinde yer alan EK-2 sayılı listede belirtilen hakem hastanelerden, kişinin ikamet ettiği yere en yakın bir hakem hastaneye, kişi yeniden muayene edilmesi ve özürlü sağlık kurulu raporu tanzim edilmesi amacıyla yine il sağlık müdürlüğü kanalıyla gönderilir. Hakem hastanenin özürlü sağlık kurulunca verilen kararı kesindir.
(3) Milli Savunma Bakanlığına bağlı asker hastanelerince; Türk Silahlı Kuvvetleri personeline verilecek özürlü sağlık kurulu raporlarına itiraz esas ve usulleri Türk Silahlı Kuvvetlerinin ilgili mevzuat hükümlerine tabidir. Türk Silahlı Kuvvetleri personeline verilecek özürlü sağlık kurulu raporlarına yapılan itirazlar, Gülhane Askeri Tıp Akademisi Eğitim Hastanesi ile Gülhane Askeri Tıp Akademisi Haydarpaşa Eğitim Hastanelerince kesin olarak karara bağlanır.
Birden fazla özür durumunun bulunması
MADDE 11 – (1) Birden fazla hastalığı veya özrü bulunanların, özür durumuna göre tüm vücut fonksiyon kaybı oranlarından, en fazla kayba sebep olan hastalığın vücut fonksiyon kayıp oranı esas alınır. Diğer rahatsızlıklara ait vücut fonksiyon kayıp oranları Balthazard Formülü ile toplanarak genel vücut fonksiyon kayıp oranı hesaplanır.
(2) Balthazard Formülü aşağıdaki şekilde uygulanır:
a) Tüm vücut fonksiyon kaybı oranları ayrı ayrı tespit edilir.
b) Bu oranlar en yükseğinden başlanarak sıraya konulur.
c) En yüksek oran özürlünün tüm vücut fonksiyonunun tümünü gösteren % 100'den çıkarılır.
ç) Bu çıkarmada kalan miktar, sırada ikinci gelen tüm vücut fonksiyon kaybı oranı ile çarpılır. Çarpımın 100'e bölünmesinden çıkan rakam en yüksek tüm vücut fonksiyon kaybı oranına eklenir; böylece, birinci ve ikinci arızaların tüm vücut fonksiyon kaybı oranı bulunmuş olur.
d) Özür ikiden fazla ise, birinci ve ikinci arızaların kayıp oranı birinci sıraya ve üçüncü sıradaki oran ikinci sıraya alınarak işlem tekrarlanır.
e) 60 yaşın üzerindekilerde; genel vücut fonksiyon kayıp oranına Balthazard Formülü ile % 10 eklenir.
(3) Balthazard formülünün uygulanmasına ilişkin olarak bu Yönetmeliğin ekinde yer alan EK-5 sayılı Birleşik Değerler Tablosu da kullanılabilir.
Kurul kararlarının kaydı
MADDE 12 – (1) Kurul kararlarının kaydı için özürlü sağlık kurulu raporu vermeye yetkili her hastanede ayrı bir özürlü sağlık kurulu defteri tutulur. Kurul üyeleri, deftere kaydedilen özürlü sağlık kurulu raporlarının suretlerini de imza ederler. Kararlara muhalefet edenler, raporun kurumda kalan nüshasına ve bu deftere gerekçeli olarak muhalefet şerhini yazarak imza ederler. İlgiliye verilecek veya kurumuna gönderilecek rapor nüshaları kurula katılan bütün üyeler tarafından muhalefet gerekçesi yazılmaksızın imzalanır. Kararın oy birliği veya oy çokluğu ile verildiği, raporların karar bölümüne mutlaka yazılır.
(2) Özürlü sağlık kurulu kararları oy çokluğu ile alınır. Oyların eşit olması halinde, kurul başkanının kullandığı oy yönünde karar alınmış sayılır.
Özürlü sağlık kurulu raporunun geçerlilik süresi
MADDE 13 – (1) Özürlü sağlık kurulu raporunun sürekli olup olmadığı ile süreli raporlarda kontrol süresi mutlaka belirtilir.
(2) Özürlü sağlık kurulunca kişinin özür durumunun sürekli olduğuna karar verilmesi durumunda, özürlü sağlık kurulu raporunun ilgili bölümünde bu durum belirtilir. Ancak özür durumunun değişmesi halinde, rapor ve buna bağlı tüm vücut fonksiyon kaybı oranı yeniden belirlenir.
(3) Özürlü sağlık kurulunca özürlünün özür durumunun sürekli olmadığına karar verilmesi halinde de bu husus ilgili bölümde belirlenerek Özürlü Sağlık Kurulu Raporunun geçerlilik süresi belirtilir. Zaman içinde değişebilen veya kontrolü gerektiren hastalıklar, hastanın önceki özürlü sağlık kurulu raporu da kurula sunularak, özürlü sağlık kurulunun belirleyeceği süre içinde yeniden görüşülür ve karara bağlanır.
(4) Bu Yönetmelik hükümlerine göre alınmış olan sürekli raporlar ile süreli raporların geçerlilik süresi dolmadan tekrar rapor istenmesi durumunda, mükerrer rapor tanzimini önlemek maksadıyla, ilgililerin daha önce Özürlü Sağlık Kurulu Raporu alıp almadıklarına ilişkin beyanı istenir. İlgilinin beyanı üzerine veya bir başka şekilde, evvelce Özürlü Sağlık Kurulu Raporu verilmiş olduğunun tespiti halinde tekrar rapor verilmez.
Özürlü sağlık kurulu raporunun tasdiki ve verilişi
MADDE 14 – (1) Raporların usulüne uygun olarak düzenlenip düzenlenmediği, formdaki bilgilerin tam olarak doldurulup doldurulmadığı kontrol edilerek, gerekiyorsa eksik ve yanlışlıklar düzeltildikten sonra raporlar; kurum müracaatı ise üç nüsha, kişisel müracaatlarda ise iki nüsha olarak düzenlenir ve baştabip tarafından tasdik edilir.
(2) Özürlü Sağlık Kurulu Raporunun bir nüshası ilgili kişiye verilir. İlgilinin talebi üzerine hazırlanmış olan özürlü sağlık kurulu raporlarından; özürlünün kullanabileceği hakları sayısınca çoğaltılarak imza edilir, onaylanır ve mühürlenerek ilgiliye verilir. Kurum müracaatlarında ise raporun bir nüshası raporu isteyen kuruma gönderilir.
(3) Raporun bir nüshası, gerektiğinde belgelendirilmesi amacıyla raporu veren sağlık kuruluşunda saklanır. Raporların saklanma usul ve esasları; sağlık kuruluşlarının bağlı bulunduğu kurumların ilgili mevzuatına tabidir.
(4) Özürlü Sağlık Kurulu Raporu vermeye yetkili sağlık kuruluşları, özürlü sağlık kurulu raporlarına ait bilgileri ulusal özürlüler veritabanında yer alması amacıyla Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığının belirleyeceği veri yapısında her ayın ilk haftası Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığına elektronik ortamda gönderir. Özürlü sağlık kurulu raporlarına ait bilgilerin ulusal özürlüler veritabanına aktarılması ile ilgili teknik yöntem ve veri aktarma periyoduna ilişkin usul ve esaslar gerekli görüldüğünde Özürlüler İdaresi Başkanlığı tarafından değiştirilir.
Vergi indirimine esas raporlar
MADDE 15 – (1) 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu hükümlerine göre, sakatlık indirimine esas olmak üzere düzenlenen raporlarda, raporu düzenleyen sağlık kuruluşu tarafından işverenin bulunduğu yerdeki il defterdarlığına gönderilen Özürlü Sağlık Kurulu Raporu esas alınır.
Tahrifat ve sahtecilik
MADDE 16 – (1) Üzerinde tahrifat, silinti ve kazıntı olan raporlar geçersizdir.
(2) Gerçeğe uygun olmayan raporları kasten düzenleyenler ve kullananlar ile raporlar üzerinde tahrifat, silinti ve kazıntı yaparak kullanan ve kullanmak isteyenler hakkında genel hükümlere göre işlem yapılır.
Özürlülere bağlanacak aylıklar için verilecek raporlar
MADDE 17 – (1) 1/7/1976 tarihli ve 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ile 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında verilecek sağlık kurulu raporlarında da, bu Yönetmeliğin tüm vücut fonksiyon kaybı oranlarına ilişkin hükümleri uygulanır.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Çeşitli ve Son Hükümler
Atıflar
MADDE 18 – (1) 6/2/1998 tarihli ve 98/10746 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulan Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik ve eki cetvellerine yapılan atıflar bu Yönetmelik ve eki cetvellerine yapılmış sayılır.
Kazanılmış haklar
GEÇİCİ MADDE 1 – (1) Bu Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten önce;
a) 18/3/1981 tarihli ve 8/2620 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Sakatlık İndiriminden Yararlanacak Hizmet Erbabının Sakatlık Derecelerinin Tesbit Şekli ile Uygulanması Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre alınan ve Maliye Bakanlığı Merkez Sağlık Kurulunca nihai olarak karara bağlanan raporlarda yer alan çalışma gücü kayıp oranları,
b) 20/6/2006 tarihli ve 26204 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşları ile Özürlü ve Muhtaç Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Yönetmelikle yürürlükten kaldırılan 6/1/1994 tarihli ve 21810 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre alınan ve Emekli Sandığı Sağlık Kurulunca verilen nihai raporlarda yer alan vücut iş görme gücü kaybı oranları,
c) 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun 30 uncu maddesi gereğince kamu kurum ve kuruluşları ile özel sektörde istihdam edilen özürlülerin işe girişlerinde almış oldukları özürlü sağlık kurulu raporlarındaki çalışma gücü kaybı oranları,
ç) 6/2/1998 tarihli ve 98/10746 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulan Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümleri doğrultusunda verilmiş olan özürlü sağlık kurulu raporlarındaki çalışma gücü kaybı oranları, geçerli olup bu oranlara dayanılarak sağlanmış sosyal destek ve yardım hizmetlerinin sürdürülebilmesi için yeniden özürlü sağlık kurulu raporu düzenlenmez.
(2) Ancak, süreli verilen raporlar ile ilgili olarak hastaneye yeniden sevk işlemi uyarınca veya herhangi bir sebeple yeni bir rapor istenmesi durumunda, özür durumuna göre tüm vücut fonksiyon kaybı oranları, bu Yönetmelik hükümlerine göre yeniden belirlenir.
(3) Bu Yönetmelik yürürlüğe girmeden önceki mevzuat hükümlerine göre başlatılmış olan Özürlü Sağlık Kurulu Raporu ile ilgili işlemler, bu Yönetmelik yürürlüğe girmeden evvel yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerine göre sonuçlandırılır.
Yürürlük
MADDE 19 – (1) Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
MADDE 20 – (1) Bu Yönetmelik hükümlerini Özürlüler İdaresi Başkanlığının bağlı bulunduğu Bakan ile Sağlık Bakanı yürütür.

Ek 3;

KORUMALI İŞYERLERİ HAKKINDA YÖNETMELİK

Resmi Gazete Tarihi:30.05.2006
Resmi Gazete Sayısı : 26183


BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar
Amaç ve kapsam
MADDE 1 – (1) Bu Yönetmeliğin amacı, normal işgücü piyasasına kazandırılmaları güç olan özürlüler için açılacak olan gerekli teknik donanımı devletçe sağlanacak olan işyerlerinin korumalı işyeri statüsü kazanması, işleyişi ve denetlenmesine ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.
(2) Bu Yönetmelik, normal işgücü piyasasına kazandırılmaları güç olan özürlüler için mesleki rehabilitasyon ve istihdam oluşturmak amacıyla gerçek ve tüzel kişilerce açılan ve açılacak olan işyerlerini kapsar.
Dayanak
MADDE 2 – (1) Bu Yönetmelik, 1/7/2005 tarihli ve 5378 sayılı Özürlüler ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 14 üncü maddesi hükümlerine dayanılarak hazırlanmıştır.
Tanımlar
MADDE 3 – (1) Bu Yönetmelikte geçen;
a) İl Müdürlüğü: Türkiye İş Kurumu İl Müdürlüğünü,
b) İşveren: Sahip olduğu işyeri için korumalı işyeri statüsü almak üzere Kuruma başvuruda bulunan gerçek veya tüzel kişiyi,
c) Komisyon: İllerde Valilik bünyesinde, Türkiye İş Kurumu İl Müdürlüğü, İl Milli Eğitim Müdürlüğü, İl Sağlık Müdürlüğü, İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü ve gerekli hallerde Valilikçe görevlendirilen kamu kurum ve kuruluşları temsilcilerinden oluşan, sekreteryası Türkiye İş Kurumu İl Müdürlüğü tarafından yürütülen ve çalışma usul ve esasları Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü tarafından belirlenecek olan komisyonu,
ç) Korumalı işyeri: Normal işgücü piyasasına kazandırılmaları güç olan özürlüler için mesleki rehabilitasyon ve istihdam oluşturmak amacıyla, Devlet tarafından ilgili mevzuatta teknik donanımın sağlandığı ve mali yönden desteklendiği, çalışma ortamının özel olarak düzenlendiği işyerini,
d) Korumalı işyeri yöneticisi: Korumalı işyerinin işleyişinden sorumlu olan kişiyi
e) Kurum: Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğünü,
ifade eder.

İKİNCİ BÖLÜM
Korumalı İşyeri Statüsünün Kazanılması
Korumalı işyeri statüsü için başvuruda bulunma
MADDE 4 – (1) Çalışan sayısının büyükşehir belediye sınırları içinde en az otuz, büyükşehir belediye sınırları dışında en az onbeş olduğu ve çalışanlarının yüzde yetmişbeşini bu Yönetmeliğin 17 nci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nitelikleri haiz özürlülerin oluşturduğu işyeri işverenleri korumalı işyeri statüsünün kazanılması için il müdürlüğüne başvuruda bulunur. Bu kapsamda çalıştırılacak işçi sayısının tespitinde belirsiz süreli iş sözleşmesine ve belirli süreli iş sözleşmesine göre çalıştırılan işçiler esas alınır. Kısmi süreli iş sözleşmesine göre çalışanlar, çalışma süreleri dikkate alınarak tam süreli çalışmaya dönüştürülür.
(2) Oranların hesaplanmasında yarıma kadar kesirler dikkate alınmaz, yarım ve daha fazla olanlar tama dönüştürülür.
Başvuru için istenecek belgeler
MADDE 5 – (1) Korumalı işyeri statüsüne hak kazanmak isteyen gerçek veya tüzel kişiler, işyerinin üretim faaliyetini veya faaliyetlerini, işyerinde çalışan veya çalışacak toplam işçi sayısını, çalışan veya çalışacak olan özürlülerin sayısını, özür grubunu veya gruplarını, özür oranlarını ve işyerinde yaptığı veya yapacağı işler ile işyerinin adresini belirten dilekçe ile 6 ncı ve 7 nci maddelerde belirtilen belgelerle birlikte İl Müdürlüğüne başvururlar.
İşverenden istenecek belgeler
MADDE 6 – (1) Korumalı işyeri statüsünü kazanmak isteyen gerçek veya tüzel kişilerin temsilcilerinden;
a) Nüfus cüzdanı örneği,
b) Adli sicil kaydı,
c) İkametgah ilmuhaberi,
ç) Tüzel kişilerin göstereceği temsilcinin yetki belgesi,
d) Dernek ve vakıflar için, vakıf senedi veya dernek tüzüğünde amaçlar arasında eğitim ve üretim faaliyetlerinin yer aldığını gösteren belge,
e) Yıllık gelir veya kurumlar vergisi yönünden bağlı bulunulan vergi dairesinden alınacak, gelir vergisi, kurumlar vergisi, gelir stopaj vergisi ve katma değer vergisi borcu ile sosyal güvenlik kurumlarından alınacak prim borcu olmadığına dair belge,
f) İşyeri ruhsatı,
istenir.
Korumalı işyerlerinde çalışacaklardan istenecek belgeler
MADDE 7 – (1) Korumalı işyerinde yönetici olarak çalışacak kişiden;
a) Nüfus cüzdanı örneği,
b) İkametgah belgesi,
c) Adli sicil kaydı,
ç) Bulaşıcı bir hastalığı olmadığına dair sağlık raporu,
d) Eğitim durumunu gösterir belge,
istenir.
Taleplerin komisyonca değerlendirilmesi ve korumalı işyeri statüsü düzenlenmesi
MADDE 8 – (1) Korumalı işyeri statüsü almak üzere İl Müdürlüğüne başvuran gerçek veya tüzel kişilerin talepleri en geç otuz gün içerisinde işyerinde gerekli tespit ve inceleme yapmak suretiyle Komisyonca değerlendirilir. Başvurusu yapılanlardan Komisyonca yapılacak değerlendirme sonucunda uygun görülen işyerlerine Valilikçe, Korumalı İşyeri Statüsü Belgesi düzenlenir.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Korumalı İşyerinde Çalıştırılacak Personelin Nitelikleri
Korumalı işyerinde çalıştırılacak personel
MADDE 9 – (1) Korumalı işyerinde; işyeri yöneticisi, eğitici personel, bu Yönetmeliğin 4 üncü maddesinde belirlenen sayıdan az olmayacak şekilde özürlü ve diğer personel istihdam edilir.
(2) İşyerinin korumalı işyeri statüsü almasından sonra gerekli teknik destekler Valiliklerde oluşturulan Komisyon tarafından değerlendirilerek, uygun görülmesi durumunda, belli periyotlarda görevlendirilecek personel tarafından yerine getirilir.

Korumalı işyeri personelinin nitelikleri
MADDE 10 – (1) İşyeri personelinin nitelikleri;
a) İşyeri yöneticisi: İş yeri yöneticisi, işyerinin amacına uygun olarak idari, teknik, mali ve diğer işlerinin yürütülmesinden ve bunların düzenli bir biçimde işleyişinden sorumludur. Sosyal çalışmacı, fizyoterapist, psikolog, rehber öğretmen veya psikolojik danışman, özel eğitimci, doktor, sosyolog ve çalışma ekonomisti olanlar ile bu alanlarda yüksek lisans yapanlar işyeri yöneticisi olabilir. Bu özellikleri taşıyan işverenler aynı zamanda işyeri yöneticisi olabilir. Bir kişi birden fazla korumalı işyerinin yöneticisi olamaz ve çalışma saatleri içinde başka bir görevde çalışamaz.
b) Eğitici personel: Mesleki ve teknik eğitim alanında yüksek öğrenim görmüş veya usta öğreticilik yeterliliğini kazanmış olmalıdır.
(2) Ayrıca işyeri kapasitesine göre teknik, idari ve yardımcı personel ile ihtiyaç duyulabilecek diğer meslek elemanları çalıştırılabilir.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Fiziksel Koşullar ve Donanım
Emniyet ve trafik güvenliği
MADDE 11 – (1) İşyerinin bulunduğu yer, özürlülerin geliş ve gidişlerinde trafik yönünden uygun ve emniyetli olmalıdır. İşyeri tarafından, yararlanıcılar için servisle taşıma hizmeti sağlanmalıdır.
Yangından korunma ve ısıtma
MADDE 12 – (1) İşyerinde yangından korunma için yeterli sayıda yangın söndürme cihazı ve malzemesi ile sesli ve ışıklı alarm sistemi bulunmalı, yangın için gerekli önlemler alınmalıdır. İşyerinin müstakil binada veya çok katlı binaların ikinci veya daha üst katlarında açılması durumunda özürlülerin kullanımına uygun yangın tahliye sistemi bulundurulması zorunludur.
(2) İşyerinde ısıtma kaloriferle yapılır. Ancak bölgesel farklılıklar göz önüne alınarak kalorifer sisteminin olmadığı yerlerde ısıtma, özürlüye risk oluşturmayacak elektrikli araçlarla veya merkezi ısıtma sistemi ile yapılır.
Korumalı işyerinin fiziksel koşulları
MADDE 13 – (1) İşyerinin fiziksel koşulları aşağıdaki özellikleri taşımalıdır:
a) Korumalı işyerinin müstakil bir binada olması tercih nedenidir. Ancak çok katlı bir binada olması halinde, yangın merdiveni ve uygun asansör şartı aranır. Asansör kapısı, genişliği, düğmeler özürlüye uygun olmalıdır.
b) Korumalı işyeri rutubetli ortamda olmamalı, gün ışığı almalı ve uygun elektrik ışığı ile aydınlatılmalıdır.
c) Korumalı işyeri tabanı sağlığa zarar vermeyecek, kolay temizlenen bir malzeme ile kaplanmalıdır.
ç) Korumalı işyerinde merdivenlerin genişliği ve yüksekliği iniş ve çıkışlarda kolaylık sağlayacak şekilde olmalı, emniyet korkulukları bulunmalıdır.
d) Kapılar geniş olmalı, tekerlekli sandalye kullananlar için girişte ve katlarda rampalar olmalıdır.
e) Atölyeler ve diğer bölümlerin arası duvarla bölünmeli, sesli makin elerin kullanıldığı yerlerde ses geçirmez materyaller tercih edilmelidir
f) Değerlendirme bölümü ve sosyal servis için ayrı odalar oluşturulmalıdır.
g) İşyerinin tuvaletleri ve duş alanları özürlülerin kullanımına ve standartlarına uygun olmalıdır.
Donanım
MADDE 14 – (1) Korumalı işyerlerinde düzenlenmesi zorunlu olan bölümlerin donanımı için istenecek araç ve gereçler, bu Yönetmeliğin yürürlüğe girmesini müteakiben altı ay içinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Özürlüler İdaresi Başkanlığı tarafından çıkarılacak tebliğ ile belirlenir.
Korumalı işyerinin bölümleri
MADDE 15 – (1) Korumalı işyerinin bölümleri aşağıda belirlenen şekilde olmalıdır:
a) Değerlendirme bölümü: Özürlünün; ilgi, yetenek ve becerileri ile işin gereklerinin karşılaştırılarak uygun üretim alanına yönlendirildiği bölümdür. Özürlünün ihtiyaç duyduğu fizyoterapi ve rehabilitasyon hizmetleri de bu bölümde yerine getirilir. Ayrıca bu bölümde korumalı işyerine başlayan özürlüye ön hazırlık programı verilir. Programda; iş güvenliği ve işçi sağlığı eğitimi, ilk yardım eğitimi ve verimlilik eğitimi verilir.
b) Üretim bölümü: Mal veya hizmet üretiminin gerçekleştirildiği ve çalışan özürlülerin yeteneklerinin geliştirildiği bölümdür.
c) Sosyal servis: Çalışan özürlülerin evde, işyerinde ve sosyal çevrelerinde yaşadıkları sorunların çözümünde yardımcı olunarak işe ve işyerine uyumlarının sağlandığı bölümdür. Bu bölümde; özürlülerin resmi ve resmi olmayan kurumlarla etkin bir iletişim kurmalarını sağlamak amacıyla çalışmalar yapılır, bireysel ve grup programları ile danışmanlık hizmetleri verilir.

BEŞİNCİ BÖLÜM
Korumalı İşyerinin İşleyişine İlişkin Esaslar
Korumalı işyerine özürlü kabulü
MADDE 16 – (1) Kuruma kayıtlı ve korumalı işyerinde çalışmak isteyen özürlüler bireysel olarak veya İl Müdürlükleri aracılığı ile işyerlerine başvururlar. İşyeri yöneticisi, işyerinde çalışan diğer personelin de görüşlerini alarak özürlünün uygunluğuna karar verir. İşyeri, bireysel olarak başvuran özürlüleri en geç bir ay içerisinde İl Müdürlüğüne bildirmekle yükümlüdür.
Korumalı işyerlerine kabul edilecek özürlülerde aranacak şartlar ve istenecek belgeler
MADDE 17 – (1) Korumalı işyerinde istihdam edilebilmek için;
a) En az %40 oranında zihinsel, ruhsal-duyusal ve davranışsal özürlü olmak veya diğer özür gruplarından ise %60 ve üzeri özürlü olmak,
b) Kuruma kayıtlı olmak,
c) 15 yaşını bitirmiş olmak,
gerekir.
(2) Kabulde;
a) Nüfus cüzdanı örneği,
b) İkametgah belgesi,
c) Sağlık Kurulu Raporu,
ç) İki adet fotoğraf,
d) Varsa eğitim durumunu gösterir belge,
istenir.
Korumalı işyerinde çalışan özürlünün işten ayrılması
MADDE 18 – (1) Valilikçe korumalı işyeri statüsü verilen işyerleri, ayda bir Personel Durum Çizelgesini takip eden ayın ilk haftasında düzenleyerek İl Müdürlüğüne gönderir. İşyeri herhangi bir sebeple iş sözleşmesi sona eren özürlü işçinin ayrılış nedenlerini on beş gün içinde İl Müdürlüğüne bildirmekle yükümlüdür.

ALTINCI BÖLÜM
Çeşitli ve Son Hükümler
Defter ve belgelerin ibrazı
MADDE 19 – (1) Korumalı işyerleri, denetimler ilgili her türlü bilgiyi vermek ve bu bilgilerin doğruluğunu ispata yarayan defter, kayıt ve belgeleri ibraz etmek zorundadır.
Korumalı işyerinin yıllık faaliyet raporunu düzenlemesi
MADDE 20 – (1) Korumalı işyeri bir yıllık üretim, istihdam, satış, bağış, yatırım, pazarlama, stok, istihdam ettiği personel gibi faaliyetlerini içeren raporunu her yılın Mart ayı içerinde İl Müdürlüğüne verir.
Korumalı işyeri statüsünün sona erdirilmesi
MADDE 21 – (1) Valilikçe korumalı işyeri statüsü verilen işyerleri, denetim raporları sonucunda belirlenen ve bu Yönetmelikte belirtilen koşulların bir veya birkaçını yerine getirmediği tespit edildiği takdirde İl Müdürlüğü tarafından yazılı olarak uyarılır. Otuz gün içerisinde belirtilen eksiklikleri tamamlamayan işverenlerin korumalı işyeri belgesi Komisyonun görüşü doğrultusunda Valilikçe iptal edilir. İşyeri taşınma, devir, kapanma gibi durumlarını onbeş gün öncesinden İl Müdürlüğüne bildirmek zorundadır.
Komisyon kararlarına itiraz
MADDE 22 – (1) Korumalı işyeri statüsü kazanma talebinin reddi ve iptal kararlarına karşı kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde İl Müdürlüğüne itiraz edilebilir. İtirazlar Komisyonca değerlendirilerek otuz gün içerisinde sonuçlandırılır. İtiraz yoluna başvurulmuş olması ilgililerin yargı yoluna başvurma hakkını ortadan kaldırmaz.
Yürürlük
MADDE 23 – (1) Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
MADDE 24 – (1) Bu yönetmelik hükümlerini Özürlüler İdaresi Başkanlığının bağlı bulunduğu Bakan, Maliye Bakanı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı birlikte yürütür.


Ek 4;

ÖZEL MESLEKİ REHABİLİTASYON MERKEZLERİ HAKKINDA YÖNETMELİK

Resmi Gazete Tarihi: 02.05.2006
Resmi Gazete Sayısı: 26156

BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar
Amaç
MADDE 1 – (1) Bu Yönetmeliğin amacı; özürlülerin yetenekleri doğrultusunda yapabilecekleri bir işte verimli kılınarak ekonomik ve sosyal refahının sağlanması amacıyla kurulacak özel mesleki rehabilitasyon merkezlerinin açılışı, denetlenmesi ve işleyişine ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.
Kapsam
MADDE 2 – (1) Bu Yönetmelik, gerçek ve tüzel kişilerce özürlülere yönelik olarak açılacak olan özel mesleki rehabilitasyon merkezlerini kapsar.
Dayanak
MADDE 3 – (1) Bu Yönetmelik, 1/7/2005 tarihli ve 5378 sayılı Özürlüler ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanununun 13 üncü maddesine dayanılarak hazırlanmıştır.
Tanımlar
MADDE 4 – (1) Bu Yönetmelikte geçen;
a) Kurs: Mesleki rehabilitasyon merkezlerinde herhangi bir mesleği olmayan ya da bir mesleği olmakla birlikte mesleğinde iş bulamayan Türkiye İş Kur il müdürlüklerine kayıtlı özürlü işsizler veya mesleğinde yeterli olmayan özürlüler için düzenlenen mesleki eğitim faaliyetlerini,
b) Kurucu: Özel mesleki rehabilitasyon merkezi açmak isteyen gerçek veya tüzel kişiyi,
c) Merkez: Özel mesleki rehabilitasyon merkezini,
ç) Mesleki rehabilitasyon: Özürlülerin işgücü piyasasında ihtiyaç duyulan, ilgi ve yeteneklerine uygun mesleklerde yetiştirilerek istihdamlarını kolaylaştırmak ve mesleklerinde ilerlemelerini sağlamak amacıyla devamlı ve koordinasyon içinde sosyal ve tıbbi rehabilitasyon, mesleki rehberlik, mesleğe hazırlık, meslek edindirme, geliştirme ve değiştirme eğitimi, işe yerleştirme ve takibini,
d) Özürlü: 18/3/1998 tarihli ve 23290 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkındaki Yönetmeliğe uygun olarak çalışma gücünün en az yüzde kırkından yoksun olduğu belgelenenleri,
e) Özel öğretim kurumları mevzuatı: 8/6/1965 tarihli ve 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu, 23/6/1985 tarihli ve 18790 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Milli Eğitim Bakanlığına Bağlı Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliği ve 22/7/2005 tarihli ve 25883 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Milli Eğitim Bakanlığı Özel Kurslar Yönetmeliğini,
f) Özel mesleki rehabilitasyon merkezi: Mesleki rehabilitasyon hizmetini vermek üzere kurulan gündüzlü kuruluşu,
g) Sorumlu müdür: Özel mesleki rehabilitasyon merkezinin idari, mali, hukuki ve mesleki tüm işleyişinden sorumlu olan yöneticiyi,
ğ) Sosyal rehabilitasyon: Özürlü kişilere evde, merkezde ve sosyal çevrelerinde psiko-sosyal uyumlarını desteklemek ve sorunlarında yardımcı olmak, resmi/resmi olmayan kurumlarla etkin bir iletişim kurmalarını sağlamak amacıyla yapılan çalışmaları,
h) Yararlanıcı: Özel mesleki rehabilitasyon merkezleri tarafından gerçekleştirilen mesleki rehabilitasyon hizmetleri ve kurs programlarına katılan özürlüleri,
ifade eder.
İKİNCİ BÖLÜM
Merkez Açma, Devir, Nakil ve Kapatma
Merkez Açma, Devir, Nakil ve Kapatma
MADDE 5 – (1) Özel Mesleki Rehabilitasyon Merkezinin açılması, devri, nakli, kapatılması ve personel görevlendirmesi işlemleri Milli Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları mevzuatına göre yürütülür. Ancak, özel mesleki rehabilitasyon merkezinin açılabilmesi için Türkiye İş Kurumu il müdürlüklerinden de uygun görüş istenir.
(2) Merkeze, başvuruda daha sonra ilave edilecek özür grupları için de ayrıca izin alınır. Hizmet verilecek her bir özür grubu için rehabilitasyon ve kurs programı hazırlanır. Merkezin fiziksel şartları ve donanımı hizmet verilecek her bir özür grubuna uygun şekilde düzenlenir.
(3) Mesleki eğitimini tamamlayan özürlülerin merkez tarafından Türkiye İş Kurumuna kayıt yaptırılması için bildirilmesi gerekir.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Merkezde Uygulanacak Rehabilitasyon Hizmetleri ve Kurs Programları
Merkezde uygulanacak rehabilitasyon hizmetleri ve kurs programları
MADDE 6 – (1) Merkezde verilen hizmetler aşağıda belirtilmiştir;
(a) Fizyoterapi ve rehabilitasyon: Yararlanıcının mevcut fiziksel ve zihinsel yetenek seviyesi, sağlık problemleri, ilgileri ve becerileri belirlenir, tıbbi değerlendirme, mobil değerlendirme ve mesleki rehberlik yapılır.
(b) Ergoterapi: Çalışma kapasitesinin değerlendirilmesi, iş ile uyumlandırılması ve bu süreç sonunda fizyoterapi ve rehabilitasyon birimi ile birlikte kişinin uygun iş kursuna yönlendirilmesi yapılır.
(c) Sosyal rehabilitasyon: Bu süreçte özürlü kişilerle evde, merkezde ve sosyal çevrelerinde psiko-sosyal uyumlarını desteklemek için resmi/resmi olmayan kurumlarla etkin bir iletişim kurmalarını sağlamak amacıyla çalışmalar yapılır, bireysel ve grup programları ile danışmanlık hizmetleri verilir.
(ç) Mesleki eğitim: Bireylerin yönlendirildikleri ve eğitim sonrasında sertifikalandırıldıkları iş kursunda eğitim almaları sağlanır. Özürlü bireylere verilecek kursların programları, il milli eğitim müdürlüklerince onaylanan eğitim programlarına göre yürütülür.
(d) Mesleki rehberlik: Özürlünün özelliklerine ve mevcut fırsatlara göre mesleki bilgilendirme, eğitsel-mesleki gelişim ve yönlendirme iş ve mesleki danışmanlık çalışmalarını kapsar. Bu süreçte özürlünün bireysel özellikleri, yeterlilikleri, özgeçmişi, başvuru formları, kurs sonucu başarı durumu değerlendirilerek yararlanıcı ve işveren arasında bağlantı kurulur.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Merkez Personeli ve Nitelikleri
Merkezde çalıştırılacak personel
MADDE 7 – (1) Merkezde; sorumlu müdür, sosyal hizmet uzmanı veya sosyal çalışmacı, özel eğitimci ve eğitici personelin istihdam edilmesi zorunludur. Belirtilen bu personele ilaveten doktor (yarı zamanlı olarak), fizyoterapist, psikolog, psikolojik danışman ve rehber uzman merkezin özür gruplarına göre Milli Eğitim Bakanlığı tarafından zorunlu personel olarak belirlenebilir.
Merkez personelinin nitelikleri
MADDE 8 – (1) Merkez personelinin nitelikleri aşağıdaki gibidir.
a) Sorumlu müdür: Fizyoterapist, psikolojik danışman ve rehber uzman, psikolog, sosyal hizmet uzmanı veya sosyal çalışmacı, özel eğitimci, çalışma ekonomisti, sosyolog ve doktor sorumlu müdür olarak atanabilir. Bu özellikleri taşıyan kurucular aynı zamanda kuruluşun sorumlu müdürü olabilirler.
b) Eğitici personel: Mesleki ve teknik eğitim alanında yüksek öğrenim görmüş veya ustalık yeterliliğini kazanmış olmalıdır.
BEŞİNCİ BÖLÜM
Merkezin Bölümleri ve Donanım
Merkezin bölümleri
MADDE 9 – (1) Merkezin bölümleri aşağıda belirlenen şekilde olmalıdır;
a) Fizyoterapi ve rehabilitasyon bölümü: Yararlanıcının mevcut fiziksel ve zihinsel yetenek seviyesi, sağlık problemleri, ilgilerinin ve becerilerinin belirlendiği, tıbbi değerlendirme, mobil değerlendirme, yapıldığı bölümdür. Yararlanıcının ihtiyaçlarının belirlenmesinden sonra gerekli fizyoterapi ve rehabilitasyon hizmetleri bu bölümde yerine getirilir. Bu bölümde, yararlanıcının ilgi, yetenek ve becerileri ile işin gerekleri karşılaştırılarak uygun mesleki eğitim alanına yönlendirilir. Bu bölümde özür ve yaşam biçimi arasındaki ilişkinin belirlenmesi, sağlıklı yaşam için kardio vasküler efor kapasitesinin belirlenmesi, fiziksel kondisyon geliştirici egzersiz eğitimi, diyet, stres, hijyenik eğitim, sigara bıraktırma eğitimleri verilir. Ayrıca çalışma kapasitesinin değerlendirilmesi, iş ve özürlünün birbirine uyumlandırılması ile verimliliğin artırılması, doğru oturma, hareket etme, ağırlık kaldırma prensiplerinin öğretilmesi, kuvvet, hız, dayanıklılık, çeviklik, duruş, el becerileri gibi parametrelerin işin gerektirdiklerine göre geliştirilmesi sağlanır.
b) Mesleki eğitim bölümü: En az altı haftalık kursların düzenlendiği bölümdür.
c) Mesleki rehberlik ve danışmanlık, işe yönlendirme ve izleme bölümü: Özürlünün kişisel özellikleri, yeterlilikleri, özgeçmişi ile başvuru formları, mesleki eğitim belge ve sertifikasyonuna göre durumunu değerlendirip yararlanıcıya mesleki bilgilendirme, mesleki gelişim ve uyum, mesleki danışmanlık, işe yönlendirme ve izleme hizmetlerini sunan, özürlü ile işveren arasındaki bağlantıyı kuran bölümdür. Özürlü kişilere ev ve merkezde yaşadıkları psiko-sosyal sorunlarına yardımcı olmak için bireysel ve grup programları ve danışmanlık hizmetleri verilir. Ayrıca bu bölümde işe yerleştirilen özürlüyü işyerinde izleme, işveren ile uyumlandırma, verimlilik ve emniyet açısından iş adaptasyonu ve iş yeri organizasyonu işlevlerini üstlenen bölümdür. İşe yerleştirilen özürlünün izlenmesi, en az haftada bir gün ve üç ay boyunca devam etmelidir.
Merkezin donanımı
MADDE 10 – (1) Merkezin donanımı hususunda Milli Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumlarına ilişkin mevzuat hükümleri uygulanır.
ALTINCI BÖLÜM
Merkezin İşleyişine İlişkin Esaslar
Merkeze özürlü kabulü
MADDE 11 – (1) Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğüne kayıtlı ve mesleki rehabilitasyon hizmetinden yararlanmak isteyen özürlüleri Türkiye İş Kurumu il müdürlüğü veya Şube Müdürlüğü bu hizmeti alabilecekleri merkezlere yönlendirir. Özürlü doğrudan merkeze başvurduğunda ilgili merkez bunu Türkiye İş Kurumu il müdürlüğüne veya Türkiye İş Kurumu şube müdürlüğüne bildirmekle yükümlüdür.
Merkeze kabul edilecek özürlülerde aranacak şartlar ve istenecek belgeler
MADDE 12 – (1) Merkeze katılabilmek için;
a) En az %40 oranında özürlü olmak,
b) Kuruma kayıtlı olmak,
c) 15 yaşını bitirmiş olmak,
gerekir.
(2) Kabulde gerekli belgeler şunlardır;
a) Kimlik belgesi örneği,
b) İkametgah belgesi,
c) Sağlık kurulu raporu ya da özürlü kimlik belgesi,
ç) İki adet vesikalık fotoğraf,
d) Var ise son öğrenim belgesi.
Merkezden özürlünün ayrılması
MADDE 13 – (1) Merkezden özürlünün ayrılması aşağıdaki durumlarda gerçekleşir;
a) Özürlünün isteği,
b) Merkez müdürlüğü tarafından kabule esas bilgi ve belgelerde yanlışlık olduğunun tespiti veya merkezin işleyiş ve düzenine aykırı hareket edilmesi hallerinde
özürlünün ilişiği kesilir.
YEDİNCİ BÖLÜM
Çeşitli ve Son Hükümler
Teftiş denetim ve soruşturma
MADDE 14 – (1) Merkezin denetimi Milli Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları mevzuatına göre yapılacak, gerekli görüldüğünde Türkiye İş Kurumu il müdürlüklerinden bir yetkilinin katılımı sağlanır.
Bu Yönetmelikte hüküm bulunmayan haller
MADDE 15 – (1) Bu Yönetmelikte yer almayan hükümler hakkında Milli Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumlarına ilişkin mevzuat hükümleri uygulanır.
Yürürlük
MADDE 16 – (1) Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
MADDE 17 – (1) Bu Yönetmelik hükümlerini Özürlüler İdaresi Başkanlığının bağlı olduğu Devlet Bakanı, Milli Eğitim Bakanı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı birlikte yürütür.

Ek 5;

ÖZÜRLÜLER VERİTABANI OLUŞTURULMASINA VE ÖZÜRLÜLÜK BİLGİSİNİN NÜFUS CÜZDANINDA YER ALMASINA DAİR YÖNETMELİK

Resmi Gazete Tarihi: 30.10.2005
Resmi Gazete Sayısı: 25981

BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar
Amaç
Madde 1- Bu Yönetmeğin amacı, özürlüler veritabanı oluşturulmasına ve yürürlükte bulunan mevzuata dayanılarak özürlülere tanınan hak ve hizmetlerden yararlanmada kullanılmak üzere özür durumlarının belgelendirilmesine ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.
Kapsam
Madde 2- Bu Yönetmelik, doğuştan veya sonradan herhangi bir nedenle meydana gelen bedensel, zihinsel, ruhsal, duyusal ve sosyal yeteneklerini yüzde kırk (%40) ve üstünde bir oranda kaybedenlerin özürlülük bilgisinin nüfus cüzdanlarında yer almasına ilişkin usul ve esasları kapsar.
Dayanak
Madde 3- Bu Yönetmelik, 25/3/1997 tarihli ve 571 sayılı Özürlüler İdaresi Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 3 üncü maddesinin (h) bendi ve 25 inci maddesi ile 1587 sayılı Nüfus Kanununun 57 nci maddesinin ikinci fıkrasına dayanılarak hazırlanmıştır.
Tanımlar
Madde 4- Bu Yönetmelikte geçen;
 Başkanlık : Özürlüler İdaresi Başkanlığını,
 Kurum : Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünü,
 İl Müdürlüğü : Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğünü,
 Nüfus Müdürlüğü : İlçe Nüfus Müdürlüğünü,
 MERNİS : Merkezi Nüfus İdaresi Sistemini,
 Sağlık Kurulu Raporu : 6/2/1998 tarihli ve 98/10746 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik uyarınca alınan Sağlık Kurulu Raporunu,
 Meslek Elemanı : İl Müdürlüğünde görevli olan Sosyal Çalışmacı, Psikolog, Çocuk Gelişimcisi ve Öğretmeni,
 Form : Özürlü kimliği bilgi formunu (EK-1),
ifade eder.

İKİNCİ BÖLÜM
Özürlüler Veritabanı Oluşturulmasına ve Özürlülük Bilgisinin
Nüfus Cüzdanında Yer Almasına İlişkin Usul ve Esaslar
Özürlü bilgi formunun doldurulması ve veritabanına girilmesi
Madde 5- Özürlü bireyler, ikamet ettikleri ilin il müdürlüğüne, sağlık kurulu raporu aslı veya onaylı örneği ve nüfus cüzdanı aslı ve fotokopisi ile müracaat eder. Formdaki bilgiler, il müdürlüğündeki meslek elemanları tarafından, özürlünün beyanına ve ibraz ettiği belgelere göre kimlik uygulama yazılımı kullanılarak veri tabanına aktarılır. Bu bilgiler belge ortamında ilgili meslek elemanınca onaylanır. Bilgilerin kontrolü il müdürlüğü tarafından yapılır. Bu özürlü bilgileri Kurum tarafından, Başkanlığın belirlediği veri yapısında ulusal özürlüler veri tabanına aktarılmak üzere her ayın ilk haftası Başkanlığa elektronik ve belge ortamında gönderilir. Özürlülük bilgilerinin ulusal özürlüler veritabanına aktarılması ile ilgili teknik yöntem ve veri aktarma periyoduna ilişkin usul ve esaslar gerekli görüldüğünde Başkanlık tarafından değiştirilir.
İl müdürlükleri, meslek elemanınca onaylanan formların aslını, sağlık kurulu raporunun aslı veya onaylı örneğini, nüfus cüzdanı fotokopisi ile birlikte muhafaza eder. Formdaki bilgiler, gerekli görüldüğünde Kurumun görüşü alınarak Başkanlık tarafından değiştirilir.
Özür oranının bildirimi
Madde 6 - İl müdürlüklerince sağlık kurulu raporu ve nüfus cüzdanı örneği incelenir ve bilgisayar ortamında değerlendirilir. Özürlülere ait kimlik bilgileri ve özür oranı bilgisi Kurum tarafından elektronik ve belge ortamında Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğüne gönderilir. Gönderilen bilgiler MERNİS veritabanında tutulur. Elektronik ve belge ortamındaki bilgi farklılığının hukuki sorumluluğu bilgiyi gönderen Kuruma aittir.
Nüfus cüzdanındaki özürlülükle ilgili bilgiler
Madde 7- Nüfus cüzdanında özürlülüğüne ilişkin bilgi yer alan her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, ilgili mevzuatta münhasıran özürlülere tanınan hak ve hizmetlerden yararlanır. Nüfus cüzdanlarında özürlülükle ilgili bilgiler yer almayan ve almasını istemeyen özürlüler, ilgili mevzuatla tanınan haklardan “Özürlüler İçin Sağlık Kurulu Raporu”nu ibraz ederek faydalanabilirler.
Özürlü olduğunu istenen belgelerle beyan eden ve il müdürlüklerine başvuran Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının nüfus cüzdanlarının arka yüzünde, “% … oranında özürlüdür” ifadesi yer alır. Özür oranı, rakamsal olarak % işaretinin sağına yazılır.
Özürlülük bilgilerinin nüfus cüzdanına yazılması özürlünün isteğine bağlıdır.
Nüfus cüzdanlarının verilmesi
Madde 8- Nüfus cüzdanlarının verilmesi 5/5/1972 tarihli ve 1587 sayılı Nüfus Kanununun 57 nci maddesi ve bu Kanunun uygulanmasına ilişkin ilgili mevzuat hükümlerine tâbidir.
Özür oranının değişmesi
Madde 9- Özür oranı ile ilgili bilgilerde değişiklik olması durumunda özürlü buna ilişkin sağlık kurulu raporu ile il müdürlüğüne müracaat eder.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Çeşitli ve Son Hükümler
Özürlüler için kimlik kartının kullanımı
Madde 10- Başkanlık tarafından mevcut özürlüler için verilmiş olan kimlik kartları geçerlidir. Özürlüler için kimlik kartının içerdiği bilgilerin değişmesi, kaybedilmesi, çalınması durumunda yeniden “özürlüler için kimlik kartı" düzenlenmez. Özürlülük bilgisinin yer aldığı nüfus cüzdanı, nüfus müdürlüklerinden talep edilir.
Yürürlükten kaldırılan yönetmelik
Madde 11- 13/8/1998 tarihli ve 23432 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı Özürlüler İçin Kimlik Kartı Yönetmeliği yürürlükten kaldırılmıştır.
Yürürlük
Madde 12- Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
Madde 13- Bu Yönetmelik hükümlerini Özürlüler İdaresi Başkanlığı ve Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun bağlı olduğu bakanlar ile İçişleri Bakanı müştereken yürütür.

Ek 6;
BAKIMA MUHTAÇ ÖZÜRLÜLERİN TESBİTİ VE BAKIM HİZMETİ ESASLARININ BELİRLENMESİNE İLİŞKİN YÖNETMELİK

Resmi Gazete Tarihi : 30.07.2006
Resmi Gazete Sayısı : 26244

BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar
Amaç
MADDE 1 – (1) Bu Yönetmeliğin amacı; bakıma muhtaç özürlülerin bildirimi, tespiti, değerlendirilmesi ile bakım hizmetlerine, bakım ücretlerine ve ödemelerine ilişkin usul ve esasları belirlemektir.
Kapsam
MADDE 2 – (1) Bu Yönetmelik, sosyal güvenlik kurumlarına tabi olmayan, bakıma muhtaç özürlülerden ailesini kaybetmiş olanlar ile ailesi ekonomik veya sosyal yoksunluk içinde bulunan bakıma muhtaç özürlüleri, bu özürlülere verilecek bakım hizmetlerini, hizmetlerin ücretlendirilmesini ve ücretlerin ödenmesini kapsar.
Dayanak
MADDE 3 – (1) Bu Yönetmelik, 24/5/1983 tarihli ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununun ek 7 nci maddesi hükmüne dayanılarak hazırlanmıştır.
Tanımlar
MADDE 4 – (1) Bu Yönetmelikte geçen;
a) Akraba: Bu Yönetmeliğin uygulanmasında, bakıma muhtaç özürlünün eşi, annesi, babası, çocukları, torunları; annesinin ve babasının anne ve babası; kardeşi; kardeşinin çocukları; amcası, halası, dayısı, teyzesi ile kardeşinin, amcasının, halasının, dayısının, teyzesinin eşlerinden ve çocuklarından her birini,
b) Bakıcı Personel: Bakıma muhtaç özürlülere bakım hizmeti sunabileceğine ilişkin Millî Eğitim Bakanlığı onaylı sertifikası olan ve bakıma muhtaç özürlülere kişisel bakım hizmeti sunan kişiyi,
c) Bakıma Muhtaç Özürlü: Bu Yönetmeliğin uygulanmasında, özürlülük sınıflandırmasına göre ağır özürlü olduğu belgelendirilenlerden, günlük hayatın alışılmış, tekrar eden gereklerini önemli ölçüde yerine getirememesi nedeniyle hayatını başkasının yardımı ve bakımı olmadan devam ettiremeyecek derecede düşkün olan kişilerden, sosyal güvenlik kurumlarına tabi olmayan; ailesini kaybetmiş olanlar ile ailesi ekonomik veya sosyal yoksunluk içerisinde bulunanları,
ç) Bakım Hizmetleri Değerlendirme Heyeti: Müracaatı yapılan bakıma muhtaç özürlünün ikametgâhında veya bakım merkezlerinde bakım raporu hazırlayan, bakıma muhtaç özürlünün bakım hizmetlerinin hangi türünden yararlanacağına karar veren, uygun ortama yerleştirmeyi öneren, bakım hizmetlerine yönelik gözlem, inceleme, kontrol yapan ve sonucunda bakım hizmetleri değerlendirme raporu hazırlamakla görevli heyeti,
d) Bakım Raporu: Bakım hizmetleri değerlendirme heyetinin, bakıma muhtaç özürlünün kişisel bakım hizmetlerini, sağlık durumunu ve psiko-sosyal durumunu dikkate alarak hazırladığı ve bakıma muhtaç özürlünün bakım ihtiyaçlarının tespit edildiği raporu,
e) Bireysel Bakım Planı: Özürlünün bakımına ilişkin fiziksel, psiko-sosyal ve benzeri alanlarda yaşanan sorunları, bu sorunların sebepleri ve tespit edilen veriler dikkate alınarak hangi alanlarda ve süreçte bakıma ihtiyaçlarının olduğunun belirlenmesi, belirlenen ihtiyaçlar doğrultusunda yapılabilecek çalışmaları içeren ve genel çerçevesi Genel Müdürlükçe belirlenen planı,
f) Genel Müdürlük: Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünü,
g) İlçe Müdürlüğü: İlçe Sosyal Hizmetler Müdürlüklerini,
ğ) İl Müdürlüğü: İl Sosyal Hizmetler Müdürlüklerini,
h) Sosyal İnceleme Raporu: Sosyal çalışmacının, özürlü ve ailesinin bulundukları ortamda yapacağı gözlem, görüşme ve inceleme sonucunda hazırlayacağı; özürlünün fiziksel, zihinsel, psiko-sosyal özelliklerini ve özrüne ilişkin önceki ve şimdiki durumunu, özürlü ve ailesinin psiko-sosyal ve ekonomik koşullarına ilişkin değerlendirmeleri içeren raporu,
ifade eder.
İKİNCİ BÖLÜM
Bakıma Muhtaç Özürlülerin Bildirimi, Tespiti ve Değerlendirilmesi
Bildirim
MADDE 5 – (1) Mülki amirler, sağlık kuruluşları, köy muhtarları, genel kolluk kuvvetleri ve belediye zabıta memurları, çevrelerinde bulunan bakıma muhtaç özürlüleri bakım hizmetlerinden yararlandırılması amacıyla il/ilçe müdürlüklerine bildirebilirler. Ayrıca, diğer kamu kurum ve kuruluşları, vatandaşlar, özürlülerin kendileri veya akrabaları da bildirimde bulunabilirler.
(2) Özürlünün bildirimini müteakiben özürlü veya talep edilen hizmetler hakkında bildirimde bulunan kişi ile il/ilçe müdürlüklerinde ön görüşme yapılır. Bakıma muhtaç özürlünün bakım hizmeti talebi doğrultusunda Bakım Hizmetleri Talep Formu düzenlenir.
İstenecek belgeler
MADDE 6 – (1) Bakıma muhtaç özürlünün başvurusunda, bakıma muhtaç özürlüden, ailesinden veya yasal temsilcisinden aşağıdaki belgeler istenir.
a) Vukuatlı nüfus kayıt örneği,
b) İkametgâh belgesi,
c) Sağlık kurulu raporu,
ç) Kendisinin veya ailesinin sosyal güvenlik kurumlarına tabi olmadığına dair belgeler,
d) Gelir durumuna ilişkin beyanı ve ilgili belgeler,
e) İki adet vesikalık fotoğraf,
f) Varsa öğrenim durumunu gösterir belge veya sureti,
g) Özürlünün vasisi var ise, vesayete ve vasi atanmasına ilişkin mahkeme kararı,
ğ) Anne babanın boşanmış olması hâlinde, boşanmaya ilişkin mahkeme kararı,
(2) Birinci fıkranın (ç), (d), (e), (f), (g) ve (ğ) bentlerinde belirtilen belgeler, sosyal inceleme raporunun hazırlanmasından sonra da verilebilir.
İnceleme ve tespit
MADDE 7 – (1) Bakıma muhtaç özürlülerin incelenmesi il/ilçe müdürlüklerinin sorumluluğundadır.
(2) İl/ilçe müdürlüğüne bildirimi yapılan ve bu Yönetmeliğin 6 ncı maddesinde belirtilen belgeleri tamamlanan özürlü ve ailesi hakkında, sosyal inceleme raporu düzenlenir. Sosyal inceleme raporunda özürlünün bakım ihtiyacı olduğunun belirtilmesi hâlinde, dosya bakım ihtiyacının değerlendirilmesi için bakım hizmetleri değerlendirme heyetine gönderilir. Bakım hizmetleri değerlendirme heyeti bakıma muhtaç özürlüyü ikametgâhında ziyaret ederek, bakım raporunu hazırlar. Terk edilmiş ve kimsesiz bakıma muhtaç özürlülerin bu Yönetmeliğin 6 ncı maddesinde belirtilen belgeleri tamamlayamaması durumunda, İl Müdürlüğünce belgelerin tamamlanması için yardım sağlanır.
(3) Bakıma muhtaç özürlünün veya ailesinin bakım raporuna itiraz etmesi hâlinde, itiraz talebi il müdürlüğünce değerlendirilir, gerek görülmesi hâlinde yeniden bakım raporu hazırlanması için bakım hizmetleri değerlendirme heyeti görevlendirilir.
(4) Sosyal inceleme raporunun hazırlanması sürecinde, özürlünün veya ailesinin;
a) Kendi aylık gelirinin veya ailesinin toplam aylık gelirinin aile ferdi sayısına bölünmesi neticesinde özürlüye düşen payın bir aylık net asgari ücretin üçte ikisinin altında olması hâlinde ekonomik yoksunluk,
b) Yaşanılan çevresi ile sosyal bağlarının zayıf olması, ihmal ve istismar edilmesi, eğitim ve sağlık gibi hizmetlere ulaşamaması hâllerinde sosyal yoksunluk,
içinde olduğu kabul edilir.
Başvurusu kabul edilen özürlüler için yapılacak işlemler
MADDE 8 – (1) Başvurusu kabul edilen ve dosyası tamamlanan bakıma muhtaç özürlüler için aşağıdaki işlemler yapılır.
a) Sosyal inceleme raporu, bakım raporu ve bu Yönetmeliğin 6 ncı maddesinde belirtilen belgeleri içeren dosya oluşturulur.
b) Dosyadaki rapor ve bilgiler doğrultusunda bakım hizmetleri değerlendirme heyeti tarafından önerilen bakım hizmetinin türü il müdürlüğünce onaylanır.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Bakım Hizmetleri
Bakım hizmetlerinin kapsamı
MADDE 9 – (1) Bakım hizmetleri, bakıma muhtaç özürlünün bakımına yönelik olarak kişisel bakım hizmetlerini ve psiko-sosyal destek hizmetlerini kapsar.
(2) Bakıma muhtaç özürlünün özellikleri dikkate alınarak aşağıda belirtilen bakım hizmetleri sunulur.
a) Kişisel bakım hizmetleri;
1) Banyo yaptırılması,
2) Tuvalet ihtiyacını gidermede yardım edilmesi ve gerektiğinde temizliğinin yapılması,
3) Tırnaklarının kesilmesi,
4) Saçlarının taranması,
5) Dişlerinin temizlenmesi,
6) Yemek ve içecek ihtiyacının giderilmesi,
7) El, yüz ve ayak temizliği,
8) Sakal tıraşının yapılması,
9) İstenmeyen tüylerin temizlenmesi,
10) Elbiselerinin giydirilmesi ve çıkarılması,
11) Burun ve kulak temizliğinin yapılması,
12) Yatağının temizlenmesi ve düzeltilmesi,
13) Odasının temizlenmesi,
14) Çamaşırlarının yıkanması,
gibi hizmetleri içerir.
b) Psiko-sosyal destek hizmetleri;
1) Bakıma muhtaç özürlü ailesinin, özürlüyü ve özür durumunu kabullenmesine, bilgilendirilmesine yönelik kişisel veya grup çalışması yöntemiyle verilecek hizmetleri,
2) Bakıma muhtaç özürlünün özrünü, mevcut durumunu ve yerleştirildiği ortamı kabullenmesine, bilgilenmesine ve gelişim alanlarında desteklenmesine yönelik kişisel ve grup çalışması yöntemiyle verilecek hizmetleri,
3) Özürlü ve ailesinin sosyal hakları ve mevcut kaynakların kullanılmasına yönelik kişisel ve grup çalışması yöntemiyle verilecek hizmetleri,
4) Özürlünün bağımsız yaşama, sosyal hayata uyumuna ve katılımına yönelik sosyal, kültürel, sanatsal ve sportif etkinlikler ile düzenlenecek bu tür etkinliklere katılabilmesi için refakat hizmetleri,
5) Özürlünün terk edilme, reddedilme, özür durumunu kabullenememe, ümitsizlik, intihar etme, yalnızlık, sevgisizlik ve benzeri olumsuz duygulardan kurtarılmasına ve depresyon, stres ve benzeri durumların yaşanmasının engellenmesine yönelik kişisel veya grup çalışması yöntemiyle verilecek hizmetleri,
gibi psiko-sosyal destek hizmetleri içerir.
Değerlendirme heyetinin oluşturulması, çalışma usul ve esasları
MADDE 10 – (1) Bakım hizmetleri değerlendirme heyeti; sosyal çalışmacı, psikolog, çocuk gelişimci, tabip, hemşire veya sağlık memuru unvanına sahip kişiler arasından farklı mesleki unvanlara sahip üç kişiden Vali onayıyla oluşturulur. Bakım hizmetleri değerlendirme heyetinin il müdürlüğü kadrosundan görevlendirilmesine öncelik verilir. Bakım hizmetleri değerlendirme heyetinin başkanı il müdürlüğünce belirlenir.
(2) Bakım hizmetleri değerlendirme heyetinin il müdürlüğü kadrolarından oluşturulamaması hâlinde, ilde bulunan diğer resmî kurum ve kuruluşların imkânları dâhilinde ve bu kurum ve kuruluşlarca sunulan hizmetlerin aksatılmaması kaydıyla, bu kurum ve kuruluşların kadrolarından yararlanılır. İlde bulunan diğer resmî kurum ve kuruluşların imkânları çerçevesinde de üç farklı meslekten kişilerin bulunamaması durumunda, aynı meslek grubunda bulunan kişilerden bakım hizmetleri değerlendirme heyeti oluşturulur.
(3) İl müdürlüğünün ihtiyaç duyması hâlinde birden fazla bakım hizmetleri değerlendirme heyeti oluşturulur.
(4) Bakım hizmetleri değerlendirme heyeti, üye tam sayısıyla toplanır ve oy çokluğuyla karar alır. Karara karşı olanlar ayrışık oyunu gerekçeli olarak yazarlar.
(5) Bakım hizmetleri değerlendirme heyeti, il müdürünün veya il müdürünün görevlendireceği il müdür yardımcısının gözetiminde çalışır.
(6) Bakım hizmetleri değerlendirme heyeti, bakıma muhtaç özürlünün; kişisel bakım hizmetlerini, psiko-sosyal ve sağlık durumunu dikkate alarak bakım ihtiyacını ve bakım ihtiyacının nasıl giderileceğini belirleyerek bakım raporunu hazırlar.
(7) Bakım raporunun hazırlanmasında özürlünün ve ailesinin görüş ve talepleri dikkate alınır.
(8) Akrabaları tarafından bakımı sağlanan özürlünün bireysel bakım planı bakım hizmetleri değerlendirme heyeti tarafından hazırlanır.
(9) Bakım raporunda, bu Yönetmeliğin 12 nci maddesinde belirtilen bakım türlerinden uygun görülenin teklifi yapılır. Ayrıca bakıma muhtaç özürlüye yönelik bakım hizmetinin yatılı veya gündüzlü hizmet türlerinden hangisinin verileceği belirlenir.
(10) Bakım raporunun içeriği Genel Müdürlükçe çıkarılacak genelge ile düzenlenir.
(11) Bakım hizmetleri değerlendirme heyeti, bakıma muhtaç özürlülere verilen bakım hizmetlerini takip eder, bakım merkezlerine ve kişilere rehberlik eder, il müdürlüğünün görevlendirmesi hâlinde kontrol hizmetlerini yürütür.
(12) Bakım hizmetleri değerlendirme heyeti, bakım hizmetinin bakıma muhtaç özürlünün akrabaları tarafından verilmesi hâlinde, yılda en az iki kez bakım hizmetini verecek kişiye, bakım hizmetinin verilmesinde uygulanacak usul ve esaslar dâhilinde rehberlik eder ve bakım hizmetinin bireysel bakım planı doğrultusunda verilip verilmediğini inceler.
(13) Bakım hizmetleri değerlendirme heyeti, merkezlerde verilen hizmetin uygunluğu konusunda yılda en az iki kez inceleme yapar, inceleme raporu hazırlar ve karar için il müdürlüğüne sunar.
(14) İl müdürlüğünün verdiği karar doğrultusunda hizmet devam ettirilir veya sonlandırılır.
Bakım hizmetlerinin verilmesi
MADDE 11 – (1) Bakım hizmetleri aşağıdaki esaslara göre verilir.
a) Bakım hizmetleri, bakıma muhtaç özürlünün veya ailesinin tercihine göre; Genel Müdürlüğe bağlı bakım ve rehabilitasyon merkezlerinde, Genel Müdürlüğün izni ile açılan diğer resmî kurum veya kuruluşlara ait merkezlerde, gerçek veya özel hukuk tüzel kişilerine ait özel bakım merkezlerinde veya bakıma muhtaç özürlünün ikametgâhında verilir.
b) Bakım hizmetini verecek olan bakım merkezleri, bakım hizmetleri değerlendirme heyetince hazırlanan bakım raporu doğrultusunda bakıma muhtaç özürlünün bireysel özellikleri de dikkate alınarak bireysel bakım planını hazırlar.
c) Bakım hizmetinin bakıma muhtaç özürlünün akrabaları tarafından verilmesi durumunda bakım hizmetleri değerlendirme heyeti bireysel bakım planının uygulanması konusunda bakım hizmetini verecek kişiye rehberlik eder.
ç) Bireysel bakım planının içeriği ve uygulama esasları Genel Müdürlükçe belirlenerek genelge ile bildirilir.
(2) Bakım ücreti il müdürlüğünce ödenen bakıma muhtaç özürlünün vefat etmesi hâlinde, bakım hizmetini üstlenen özel bakım merkezi veya akrabası en geç onbeş gün içinde durumu il müdürlüğüne bildirmek zorundadır. Aksi takdirde sorumlular hakkında hukuki veya idari işlem yapılır.
(3) Bakım ücreti il müdürlüğünce ödenen ve ikametgâhında bakılan bakıma muhtaç özürlünün ikametgâh adresinin değişmesi hâlinde, yeni ikametgâh adresinin bakımını üstlenen özel bakım merkezi veya akrabası tarafından en geç onbeş gün içinde il müdürlüğüne bildirilmesi zorunludur. Aksi takdirde sorumlular hakkında hukuki veya idari işlem yapılır.
Bakım türleri ve ücret ödeme şekilleri
MADDE 12 – (1) Bakım türleri aşağıda belirtildiği şekildedir.
a) Bakım hizmetlerinin Genel Müdürlüğe bağlı bakım ve rehabilitasyon merkezlerinde verilmesi: Bakıma muhtaç özürlünün veya ailesinin talep etmesi ve kapasitenin uygun olması hâlinde, bakım hizmetleri Genel Müdürlüğe bağlı bakım ve rehabilitasyon merkezlerinden alınabilir.
b) Bakım hizmetlerinin Genel Müdürlüğün izni ile açılmış olan diğer resmî kurum ve kuruluşlara ait bakım merkezlerinde verilmesi: Bakıma muhtaç özürlünün veya ailesinin talep etmesi ve merkezin kabul etmesi hâlinde, bakım hizmeti Genel Müdürlüğün izni ile açılmış olan diğer resmî kurum ve kuruluşlara ait bakım merkezlerinden alınabilir. Bu durumda merkezin bağlı olduğu kurum ve kuruluşa Genel Müdürlük tarafından ödeme yapılmaz. İlgili kurum veya kuruluş bakıma ilişkin giderlerini kendi bütçesinden karşılar.
c) Bakım hizmetlerinin Genel Müdürlüğün izni ile açılmış olan özel bakım merkezlerinde verilmesi: Bakıma muhtaç özürlünün veya ailesinin talep etmesi ve özel bakım merkezinin kabul etmesi hâlinde, bakım hizmeti Genel Müdürlüğün izni ile açılmış olan özel bakım merkezlerinden alınabilir. Bu durumda bakıma muhtaç özürlülere sunulan bakım hizmeti karşılığında, bakım ücreti merkeze il müdürlüğü tarafından aylık olarak ödenir.
ç) Bakım hizmetlerinin bakıma muhtaç özürlünün akrabaları veya bakıcı personel tarafından ikametgâhında verilmesi: Bakıma muhtaç özürlünün veya ailesinin talep etmesi hâlinde, bakım hizmeti Genel Müdürlüğün denetim ve rehberliğinde bakıma muhtaç özürlünün akrabaları veya bakıcı personel tarafından bakıma muhtaç özürlünün ikametgâhında verilebilir. Bu durumda bakıma muhtaç özürlülere sunulan bakım hizmeti karşılığında, bakım ücreti bakıma muhtaç özürlünün akrabalarına veya bakıcı personeli istihdam eden özel bakım merkezine il müdürlüğü tarafından aylık olarak ödenir.
(2) Birinci fıkranın (c ) ve (ç) bentleri uyarınca bakım merkezlerinde ve bakıma muhtaç özürlünün ikametgâhında verilecek bakım hizmetinin ücretleri, bu amaçla Genel Müdürlük bütçesine konulacak ödeneklerden karşılanır.
Bakım ücretleri
MADDE 13 – (1) Bakıma muhtaç özürlülere verilecek bakım hizmeti karşılığında ödenecek ücret tutarları aşağıda belirtilmiştir.
a) Yatılı bakım merkezlerinden, günde yirmidört saat süreyle bakım hizmeti alan bakıma muhtaç özürlüler için iki aylık net asgari ücret tutarında,
b) Gündüzlü bakım merkezlerinden, günde sekiz saat süreyle tam gün hizmet alan bakıma muhtaç özürlüler için bir aylık net asgari ücret tutarında,
c) Gündüzlü bakım merkezlerinden, günde dört saat süreyle yarım gün bakım hizmeti alan bakıma muhtaç özürlüler için bir aylık net asgari ücretin yarısı tutarında,
ç) Gündüzlü veya yatılı bakım merkezlerinde istihdam edilen bakıcı personel tarafından bakıma muhtaç özürlünün ikametgâhında günde dört saat süreyle yarım gün hizmet alan bakıma muhtaç özürlüler için bakım merkezine bir aylık net asgari ücret tutarında,
d) Akrabaları tarafından günde yirmidört saat süreyle bakılan bakıma muhtaç özürlüler için bir aylık net asgari ücret tutarında,
ödeme yapılır.
(2) Birinci fıkranın (a) ve (d) bentlerinde belirtilen hizmetlerin, tatil günleri dâhil haftanın yedi günü verilmesi esastır. Aynı fıkranın (b), (c) ve (ç) bentlerinde belirtilen hizmetlerin haftanın altı günü, dini ve millî bayramlar hariç olmak üzere verilmesi esastır.
(3) Birinci fıkranın (ç) bendine göre bakıcı personel bir günde en çok iki bakıma muhtaç özürlüye hizmet verebilir. Akraba, (d) bendi kapsamında bir günde yalnızca bir kişiye hizmet verebilir.
Ödeme usul ve esasları
MADDE 14 – (1) Bakım Hizmeti karşılığında yapılacak ödemelerin usul ve esasları aşağıda belirtilmiştir.
a) Bakıma muhtaç özürlüye akrabaları tarafından ikametgâhında bakım hizmetinin verilmesi durumunda, bakım ücreti aşağıdaki belgelere istinaden bakım hizmetini veren kişiye, bakım hizmetinin verilmesini takip eden ay içinde il müdürlüğü tarafından ödenir.
1) Bakım hizmetini veren kişi tarafından imzalanmış ve bakım hizmetinin verilmesini müteakiben her ay başında il müdürlüğüne verilen Bireysel Bakım Planı.
2) Bu Yönetmeliğin 8 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine istinaden alınmış olan onay.
b) Bakıma muhtaç özürlüye özel bakım merkezinde veya merkezin görevlendirdiği bakıcı personel tarafından ikametgâhında bakım hizmetinin verilmesi durumunda, bakım ücreti aşağıdaki belgelere istinaden merkeze, bakım hizmetinin verilmesini takip eden ay içinde il müdürlüğü tarafından ödenir.
1) Merkez tarafından onaylanmış Bireysel Bakım Planı.
2) Merkezin bakım ücretini almaya yetkili kıldığı kişiye ilişkin noter senedinin fotokopisi.
3) Merkezin açılış izin onayının fotokopisi.
4) Bu Yönetmeliğin 8 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine istinaden alınmış olan onay.
5) Merkezin hizmet verdiği tüm bakıma muhtaç özürlülerin isim listesi.
6) Merkezde görevli personel listesi.
c) Yukarıda belirtilen belgelere ilave olarak Merkezi Yönetim Harcama Belgeleri Yönetmeliğinde istenen hizmet alımına ilişkin belgeler de ödeme belgesine bağlanır.
(2) Bakıma muhtaç özürlünün herhangi bir nedenle bakım hizmetinden yararlanmayacak şekilde hizmet aldığı yerden izinli alınması hâlinde durum bakım hizmetini üstlenen özel bakım merkezine veya akrabasına ve il müdürlüğüne, bakıma muhtaç özürlü veya yasal temsilcisi tarafından en geç bir hafta öncesinden yazılı olarak bildirilir.
(3) Bakıma muhtaç özürlünün herhangi bir nedenle izinli alınması hâlinde, bakım hizmetinden faydalanmayacağından, bu süreler dâhilinde geçen gün sayısı, aylık ödenmesi gereken bakım ücretinden günlük bakım ücreti hesaplanarak düşülür.

Ek 7;

TÜRK İŞARET DİLİ SİSTEMİNİN OLUŞTURULMASI VE UYGULANMASINA YÖNELİK USUL VE ESASLARIN BELİRLENMESİNE İLİŞKİN YÖNETMELİK

Resmi Gazete Tarihi : 14 .04. 2006
Resmi Gazete Sayısı : 26139

BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar
Amaç
MADDE 1 – (1) Bu Yönetmeliğin amacı, işitme özrü, dil ve konuşma bozukluğu olan bireylerin iletişim ihtiyaçlarını desteklemek için işaret dilinin dil bilimi yönünden çözümlemesi ve değerlendirmesini yapmak, yazılı ve görsel eğitim araç- gereçlerini hazırlamak, Türk işaret dili sistemini oluşturmak, işaret dili tercümanları ile öğreticilerini yetiştirmek ve farklı uygulamaları önlemek üzere usul ve esasları düzenlemektir.

Kapsam
MADDE 2 – (1) Bu Yönetmelik, işitme özrü, dil ve konuşma bozukluğu olan bireylere yönelik Türk işaret dili sisteminin oluşturulması ve uygulanmasına ilişkin yapılacak çalışmalar ile işaret dili tercümanlarının ve öğreticilerinin yetiştirilmesine dair usul ve esasları kapsar.

Dayanak
MADDE 3 – (1) Bu Yönetmelik, 1/7/2005 tarihli ve 5378 sayılı Özürlüler ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 15 inci maddesine dayanılarak hazırlanmıştır.

Tanımlar
MADDE 4 – (1) Bu Yönetmelikte geçen;
a) Bakanlık: Milli Eğitim Bakanlığını,
b) Dil ve konuşma bozukluğu olan birey: Organik ya da işlevsel nedenlerle dili öğrenmede, konuşmada ve iletişimde yaşanan güçlükler sonucunda eğitimi, öğrenimi ve toplumsal yaşamı olumsuz yönde etkilenen bireyi,
c) Federasyon: İşitme özürlülerin tüm sorunlarına yönelik faaliyet gösteren en çok üyeye sahip işitme engelliler federasyonunu,
ç) İşaret dili: Duygu, düşünce, istek ve ihtiyaçların ifade edilmesi amacıyla el ve vücut hareketleri ile mimikler kullanılarak oluşturulan görsel dili,
d) İşitme özürlü birey: İşitme kaybı sonucu, iletişimde yaşanan güçlük nedeniyle eğitimi, öğrenimi ve toplumsal yaşamı olumsuz yönde etkilenen bireyi,
e) Kurul: Türk İşaret Dili Bilim ve Onay Kurulunu,
f) Kurum: Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunu,
g) ÖZİ: Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığını,
ğ) TDK: Türk Dil Kurumu Başkanlığını,
h) TİD: Türk İşaret Dilini,
ı) Türk işaret dili öğreticisi: Türk işaret dili yeterliliği işaret dili sertifikası ile belgelenmiş, Türk işaret dili eğitimi vermekle görevli kişiyi,
i) Türk işaret dili sistemi: Türk kültür, gelenek, alfabe ve işaret dili yapısına uyumlu olarak oluşturulan ve kullanılan görsel dili,
j) Türk işaret dili tercümanı: İşitme özürlü, dil ve konuşma bozukluğu olan bireylerin eğitim, iş, sağlık, eğlence, çalışma, sosyal hayata katılım, hukukî durumlar veya buna benzer hâllerde çevreleri ile iletişimine yardımcı olan ve yeterliliği onaylanmış kişiyi,
ifade eder.

Genel hükümler
MADDE 5 – (1) Bu Yönetmelik hükümleri çerçevesinde;
a) İşitme özürlü, dil ve konuşma bozukluğu olan bireylerin aile üyeleri ve/veya bakımını üstlenen kişiler Bakanlığın açtığı resmi ve özel kurslardan işaret dili eğitimini alma hakkına sahiptir. Bu kursların açılış, çalışma ve denetleme usul ve esaslarını belirlemeye Bakanlık yetkilidir.
b) TDK, ÖZİ, Bakanlık, Kurum ve Federasyon Türk işaret dilinin geliştirilmesine yönelik sürekli olarak birlikte çalışmalar yapar.

İKİNCİ BÖLÜM
Türk İşaret Dili Sisteminin Oluşturulması ve Uygulanmasına Yönelik Usul ve Esaslar
Türk işaret dili sisteminin oluşturulması
MADDE 6 – (1) Türk işaret dili ile ilgili esaslar aşağıda belirtilmiştir.
a) Türk işaret dili sistemi TDK tarafından oluşturulur. Sözlük ve dil bilgisi kitapları hazırlanır, yayımlanır. Bu kapsamda Bakanlık ve uygulayıcı kurumların destek ve katkıları alınır.
b) TİD nin korunması ve geliştirilmesi TDK nun yetkisi ve güvencesi altındadır.
c) TİD öğrenilmesi, öğretilmesi, araştırılması, yaygınlaştırılması ve geliştirilmesi gereken bir iletişim aracıdır.
ç) TİD oluşturulmasında, alanında bilgi ve deneyime sahip akademisyen ve uzmanlardan oluşan bir ekip tarafından araştırmalar yapılır.
d) Bakanlık tarafından, işitme özürlülerle dil ve konuşma bozukluğu olan bireylerin eğitim ve iletişimlerinde kullanılmak üzere oluşturulan her türlü araç-gereç ve yayınların temin edilmesi, hazırlanması ve dağıtılmasına yönelik çalışmalar yapılır.
e) Bakanlık, zorunlu eğitim çağındaki işitme özürlü çocukların işaret dili ile ilgili eğitim araç ve gereçlerini ve yayınları ücretsiz olarak temin eder.
f) Gerekli hâllerde yurt dışında işaret dili sistemi konusunda bilgi, deneyim ve araştırmaları olan akademisyenlerle iş birliği yapılır.
g) TDK, gerektiğinde, TİD dil bilgisi kitabı ve sözlük hazırlanması ve yayımlanmasında, yurt dışında görev yapan kişi ve kuruluşlarla iş birliği yapabilir.

Kurulun oluşturulması
MADDE 7 – (1) TİD Bilim ve Onay Kurulu işaret dili ve dil bilimi konusunda yeterli bilgi ve donanıma sahip;
a) Akademisyenler arasından TDK nun belirleyeceği 2 asil 2 yedek olmak üzere 4 kişi,
b) TDK dan 1 asil ve 1 yedek olmak üzere 2 kişi,
c) ÖZİ dan 1 asil ve 1 yedek olmak üzere 2 kişi,
ç) Bakanlıktan 1 asil ve 1 yedek olmak üzere 2 kişi,
d) Kurumdan 1 asil ve 1 yedek olmak üzere 2 kişi,
e) Federasyondan 2 asil 2 yedek olmak üzere 4 kişiden,
oluşur.

Görevlendirme
MADDE 8 – (1) Söz konusu kurumlar tarafından kurul üyeleri 2 yıllığına görevlendirilir. Gerekli hâllerde kurul üyelerinin görev süreleri en fazla 2 dönem daha uzatılır.

Yedek üye belirlenmesi
MADDE 9 – (1) Asil üyenin herhangi bir nedenle bulunamadığı durumlarda yedek üye göreve çağrılır.
(2) Asil üyenin herhangi bir nedenle görev süresi dolmadan üyelikten ayrılması durumunda kalan süreyi yedek üye tamamlar.

Kurulun görev ve yetkileri
MADDE 10 – (1) Kurulun görev ve yetkileri aşağıda belirtilmiştir;
a) TİD ile ilgili araştırma ve geliştirme çalışmaları ile diğer bilgilerin elektronik ortamda yayınlanması için gerekli izni verir.
b) TİD konusunda gerçek kişiler ile özel hukuk ve kamu hukuku tüzel kişileri tarafından yayınlanacak yazılı ve görsel eğitim araç ve gereçleri ile konuyla ilgili hazırlanacak her türlü programın esaslarını belirler. Bu konuda oluşturulacak programlar için Bakanlıkla işbirliği yapar.
c) Kurul kararlarını en fazla 3 ay içinde sonuca bağlar.
ç) K urulca sınavların içerik, uygulama ve değerlendirmesi için ihtiyaç duyulması hâlinde TDK, işaret dilini ana dili gibi kullanan ve dil hakkında teorik bilgiye sahip 3 kişiyi görevlendirir.

Kurulun çalışma usul ve esasları
MADDE 11 – (1) Kurulun çalışma şekli aşağıda belirtilmiştir;
a) Kurul Başkanı TDK nun temsilcisidir.
b) Kurul TDK da 3 ayda bir toplanır.
c) Kurul, olağan üstü durumlarda Başkanın çağrısı ile süre gözetmeksizin toplanır.
ç) Kurulun toplanması için salt çoğunluk şarttır. Kararlar oy çokluğu ile alınır. Eşitlik durumunda başkanın kullandığı oy yönünde oy çoğunluğu sağlanmış olur.
d) Kurulun sekreterya hizmetleri ilgili kurumların desteği ile TDK tarafından yürütülür.
e) Toplantı yeri, tarihi ve gündemi üyelere 15 gün öncesinden bildirilir.
f) Toplantının gündemi Başkan tarafından belirlenir.
g) Kurulun aldığı kararlar uygulamada esastır.
ğ) Kurul, toplantılarda gerektiğinde işaret dili tercümanı bulundurmakla sorumludur.
h) Gerekçe bildirmeden üst üste 3 toplantıya katılmayan üyenin üyeliği düşer.
ı) Kurul kararları, tutanağa yazılır ve toplantıya katılan üyelerce imzalanır. Kararı imzalamadan toplantıyı terk eden üye o toplantıya katılmamış kabul edilir. Karara muhalif olanlar, şerh koymak suretiyle kararları imza ederler. Muhalif görüş gerekçesinin, karar altında veya ekinde belirtilmesi zorunludur.
i) Toplantıya katılan Kurul üyelerine, 10/2/1954 tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanununa göre kurumlarınca harcırahları ödenir.
(2) TİD sisteminin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılmasına yönelik hazırlanan ve yapılmasına Kurulca karar verilen her türlü projenin mali kaynağı Yönetmeliğin yürütülmesinden sorumlu kurumlarca iş birliği hâlinde araştırılarak temin edilir.

Türk işaret dili öğreticilerinin yetiştirilmesine yönelik usul ve esaslar
MADDE 12 – (1) Türk işaret dili öğreticisi yetiştirilmesine yönelik esaslar aşağıda belirtilmiştir;
a) TİD öğreticisi yetiştirmek üzere kurs açma izni Bakanlık tarafından verilir. Kursların açılış, çalışma ve denetleme usul ve esasları Bakanlıkça belirlenir.
b) TİD öğreticisi yeterlilik sınavları Bakanlık tarafından yapılır. Başarı gösterenlere Kurul onaylı yeterlilik sertifikaları verilir. Sertifikanın geçerlilik süresi 5 yıldır. Süre sonunda Bakanlık tarafından öğreticilerin yeterliliği değerlendirilerek başarılı olanların sertifikaları yenilenir.
c) TİD gramer yapısı incelenmesini ve analiz çalışmalarının sonuçlanmasını takiben TİD öğreticisi olacak kişilerde en az ön lisans veya lisans mezunu olma şartı aranır. Analiz çalışmaları süresince lise mezunları arasından yeterlilik sertifikası alanlar, işaret dili öğreticisi olarak görevlendirilir.
ç) TİD konusunda topluma yönelik eğitim, öğretim ve bilgilendirme çalışmaları TDK, ÖZİ, Bakanlık, Kurum ve Federasyon tarafından düzenlenir.
d) TİD öğreticileri özel öğretim kurumlarında ve Çıraklık ve Yaygın Eğitim Genel Müdürlüğüne bağlı olarak açılan kurslarda görevlendirilebilir.

Türk işaret dili tercümanı yetiştirilmesine yönelik usul ve esaslar
MADDE 13 – (1) Türk işaret dili tercümanı yetiştirilmesine yönelik esaslar aşağıda belirtilmiştir;
a) Türk işaret dili tercümanı yetiştirmek üzere kurs açma izni Bakanlık tarafından verilir. Kursların açılış, çalışma ve denetleme usul ve esasları Bakanlıkça belirlenir.
b) Türk işaret dili tercümanları Bakanlık ve kurs açma izni verilen gerçek kişiler ile özel hukuk ve kamu hukuku tüzel kişileri tarafından Bakanlıkça hazırlanan bir eğitim programı çerçevesinde yetiştirilir.
c) Resmi kurum ve kuruluşlar işaret dili tercümanlarının yetiştirilmesi konusunda Bakanlık ile işbirliği yapar.
ç) Türk işaret dili tercümanlığı yeterlilik sınavları Bakanlık tarafından yapılır. Başarı gösterenlere Kurul onaylı yeterlilik sertifikaları verilir. Sertifikanın geçerlilik süresi 2 yıldır. Süre sonunda Bakanlık tarafından tercümanların yeterliliği değerlendirilerek başarılı olanların sertifikaları Kurul onayı ile yenilenir.
d) TİD tercümanlığının eğitim, sağlık, hukuk, sanat, spor alanlarında geliştirilmesi öngörülür.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Çeşitli Hükümler
Uygulama izni
MADDE 14 – (1) Bu Yönetmeliğin yayımı tarihinden itibaren, Yönetmeliğin kapsamındaki uygulamalar Bakanlığın iznine tabidir ve Bakanlığın bu konudaki eğitim ve öğretimi dışındaki uygulamalar geçersizdir.

Mevcut işaret dili öğreticileri ve tercümanları
GEÇİCİ MADDE 1 – (1) TİD gramer yapısı incelenmesi ve analiz çalışmaları sonuçlandırılana kadar, Kurul tarafından yapılacak değerlendirme sonucu sertifika alabilecek lise mezunu mevcut işaret dili öğreticilerine, bu Yönetmelikte aranan şartlara bakılmaksızın işaret dili sertifikası verilir.
(2)Yeminli tercüman olarak çalışan kişilerin 1 yıl içerisinde sertifika almaları gerekir. Bu süre sonunda sertifikası olmayanlar yeminli tercümanlık yapamaz.

Yürürlük
MADDE 15 – (1) Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

Yürütme
MADDE 16 – (1) Bu Yönetmelik hükümlerini Özürlüler İdaresi Başkanlığının bağlı olduğu Bakan, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun bağlı olduğu Bakan, Milli Eğitim Bakanı ve Türk Dil Kurumu Başkanı birlikte yürütür.