28 Mayıs 2010 Cuma

Avrupa Birliği



AVRUPA BİRLİĞİ SOSYAL POLİTİKASI:

GELİŞİMİ, KAPSAMI VE TÜRKİYE’NİN UYUM SÜRECİ-1∗

Aziz ÇELİK

Kristal-İş Sendikası Eğitim Dairesi Müdürü, azizcelik@kristalis.org.tr



Bu yazı Sendikal Notlar sayı 24, Kasım 2004’te yayınlanmıştır



Türkiye’nin Avrupa Birliği süreci, ülkemizin geleceğini derinden etkileyecek, değiştirecek ve

çok yönlü sonuçlar doğuracak bir yeniden yapılanma sürecidir. AB üyeliğinin kendisinden

bağımsız olarak bu sürecin kendisi sarsıcı ve köklü etkiler yaratacaktır. Daha şimdiden pek çok alanda bu etkileri görmek mümkündür. Bu süreç bütün toplumsal sınıf ve kesimler ile onların örgütlerini yakından ilgilendirmektedir AB süreci, bir yandan taşıdığı olanaklar ile öte yandan yaratabileceği yeni sorunlar ile çalışanların ve onların örgütleri sendikaların gündeminde de öncelikli ve ağırlıklı bir yere sahip olmak zorundadır.



Toplumsal yaşamın diğer alanlarında olduğu gibi sosyal hukuk ve sosyal politika alanında da bir dizi değişim gündeme gelecek; bu değişimin yeni referans noktaları AB kriterleri ve standartları olacaktır. Sendikalar, ne AB sürecinin sosyal haklar alanında otomatik iyileşmeler sağlayacağı inancına dayalı bir rehavet, ne de bu sürecin bir katkısı olmayacağı inancına dayalı bir kayıtsızlık lüksüne sahip değildir.



AB sosyal politikası, AB’nin kendi tarihinin ötesinde Avrupa’nın sosyal köklerine ve

geleneklerine dayalıdır. 200 yılı aşkın bir sosyal mücadelenin ve 50 yılı aşkın Avrupa

bütünleşmesinin ürünü olan sosyal haklara1 ilişkin AB standart ve uygulamaları önümüzdeki

günlerde ülkemiz sendikalarının gündeminde çok daha fazla yer kaplayacaktır.



Avrupa Birliğinde sosyal politika büyük ölçüde ulusal devletlerin yetkisinde olan bir alan

olmakla birlikte, AB organlarının bu alandaki yetkileri giderek artmaktadır. Bu yazının birinci

bölümünde AB sosyal politikasının gelişimi kısaca özetlendikten sonra, AB sosyal politikasının bugünkü durumu, AB sosyal politikasının kapsamı, kaynakları ve sorun alanlarını ele alınacak; ikinci bölümde ise Türkiye’nin, AB sosyal politikasına uyum sorunları güncel gelişmelerle birlikte incelenecektir. Yazı bütün bir Avrupa sosyal geleneğinin yaratmış olduğu ve tek tek AB ülkelerindeki uygulamaları değil, AB düzeyindeki sosyal politika sorunlarını ele alacaktır.



I. AVRUPA BİRLİĞİ SOSYAL POLİTİKASININ GELİŞİMİ



Savaşın yarattığı kaygı ve korkular ile Avrupa’nın parçalanmasının yarattığı travmanın ardından güçlenen Birleşik Avrupa düşüncesi, 1950’li yıllarda altı Batı Avrupa ülkesince (Belçika, Hollanda, Lüksemburg, Almanya, Fransa ve İtalya) esas olarak güçlü bir Ortak Pazar yaratılması doğrultusunda yoğunlaştı. Bütünleşme sürecinde yer alan ülkelerde bu dönemde ulusal refah devleti uygulamaları yaygınlaşmaya başlamasına karşın, Avrupa’nın bütünleşme süreci, özünde “sosyal” değil “ekonomik” bir temele dayalı olarak başladı ve sürecin ilk 30 yılına ekonomik bütünleşme yaklaşımı egemen oldu.





A. Kuruluştan Tek Senede: Piyasa Eksenli Ekonomik Bütünleşme ve Sınırlı

Sosyal Politika



Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT-1951), Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET-1957)

ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu’ndan (AAET-1957) oluşan Avrupa Toplulukları

başlangıçta ekonomik bütünleşmeyi hedef alan bir yapı olarak düşünülmüş ve ekonomik

bütünleşme, ulaşılması gereken başlıca hedef olarak belirlenmiştir. AET’yi kuran liberal

yaklaşımlı Roma Antlaşması (1957) “sosyal” boyutu piyasaya, bir diğer deyişle ekonomide

sağlanan bütünleşmeye bağlamıştır. Avrupa bütünleşmesi stratejisi, piyasaların ulusal sınırlar

ötesine genişlemesinin daha fazla ekonomik etkinlik, üretim ve başarıyı beraberinde

getireceğini savunan neo-klasik iktisat teorisine dayalıdır4. Avrupa bütünleşmesinin önde

gelenlerinin düşüncesine göre başarılı bir ekonomik bütünleşmenin sonucunda Topluluk içinde bir sosyal bütünleşme (sonuç olarak) sağlanacaktı.



Ekonomik bütünleşme öncelikli hedef olmasına karşın Avrupa’nın bütünleşmesinin 50 yılı aşan tarihinde sosyal boyut ya da sosyal kaygılar hep var oldu. Başlangıçta oldukça cılız olan ve yavaş bir süreç izleyen düzenlemeler6 1970’li yıllardan sonra hızlanmış, Maastricht Antlaşması sonrasında belirginleşmeye başlamış, Amsterdam Antlaşması sonrasında ise güçlenmiştir.



Avrupa sosyal politikasının birinci evresi olarak kabul edilen kuruluştan 1970’lerin başlarına

kadar olan dönemde, sosyal politika tek başına ayrı bir politika alanı olarak değil, özellikle

ekonomik politikanın bir eki olarak ele alınmıştır7. Bu nedenle Toplulukların ilk evresinde

sosyal politika bir kenarda tutulmuş ve üye devletlere ait işler arasında ele alınmıştır. AET

Antlaşmasının ilk metninde yer alan 248 maddenin 12’si (Madde117-128) doğrudan sosyal

politikaya ayrılmıştı. Ayrıca işçilerin serbest dolaşımı ile ilgili maddeler de (Madde 48-51)

sosyal politika kapsamında değerlendirilmelidir.



AET’nin kuruluşu öncesi yapılan tartışmalarda, sosyal hükümlerin uyumu konusu önemli

anlaşmazlıklardan birini oluşturdu. Görüşme sürecinde, ülke delegasyonlarının çoğunluğu

sosyal politikanın Avrupa ölçekli hale gelmesine karşı idi. Fransa sosyal bütünleşmeden yana

bir tutum alırken Almanya daha liberal bir bütünleşmeyi savundu. Böylece, Topluluğun sosyal politika yönelimi konusunda iki eğilim ortaya çıktı. Birincisi sosyal yükümlülüklerin en az düzeyde tutulmasını böylece ekonomiye daha az yüklenilmesini ve bunun genel refaha yol açacağını savunan neo-liberal yaklaşım; ikincisi farklı sosyal koruma düzeylerinin devam

etmesinin rekabet çarpıklıklarına yol açacağını ve sosyal politikanın sosyal barış için

vazgeçilmez olduğunu düşünen sosyal refah devleti yanlısı yaklaşım8. Bir orta yol olarak Roma Antlaşmasına sosyal politikaya ilişkin bir bölüm eklendi. Ancak bu bölümün pek çok

hükmünün nasıl uygulanacağına ilişkin düzenlemelere yer verilmedi9. Topluluğa, Avrupa

düzeyinde aktif bir sosyal politika uyumu sağlayacak yetkiler tanınmadı. Roma Antlaşmasının

egemen uzlaşma yaklaşımının anlamı, Avrupa pazarlarının liberalizasyonu sonucu

gerçekleşecek büyüme ile sosyal refahta ilerlemenin sağlanacağı şeklindeydi.

Kuruluştan 1972 yılına kadar AET’nin ortak bir sosyal politikasından söz edilememektedir10.

Sosyal politika bu dönemde marjinal ve esas olarak ulusal devletlerin yetkisine bırakılan bir

alan olma özelliğini korumuştur. Bu yıllarda negatif bütünleşme engelleri aşılmış olmasına

rağmen, AET iktisadi, sosyal ve siyasi açıdan zayıf bir birlik görünümündeydi. 1970’lerin

başlarında Topluluğun sosyal politikaya ilişkin minimalist yaklaşımının yetersizliği ve ortak

pazarın ekonomik mekanizmalarının otomatik olarak sosyal ilerlemeye ve tam istihdama yol

açmadığı görüldü11. Ayrıca ekonomik bütünleşme ve serbest piyasanın işçileri korumada

başarısız olduğu, 1968-1972 döneminde artan endüstriyel gerilim ve eylemlerle ortaya çıktı12.

1960’ların sonlarında başlayıp 70’lerin ortalarına kadar devam eden işçilerdeki militanlaşma

dalgası ve eşitlikçi yönelimler Topluluğun sosyal politikasının değişmesinde etkili oldu. Bu

sosyal hareketler emek-sermaye arasındaki güçler dengesinin emeğin lehine değişmesine yol

açtı ve Topluluğun düşük profilli sosyal politika yaklaşımı yerini 1970’lerin ilk yarısında daha

müdahaleci bir sosyal politika tarzına bıraktı13.



1972’de yapılan Topluluk Paris Zirvesi, sosyal politika açısından yeni bir dönem; topluluk

sosyal politikasında ikinci evre olarak nitelenmektedir. Sosyal politikanın dört temel

özgürlüğün14 ötesinde gelişmesi yönünde bir dönüm noktası olarak kabul edilen Zirve’nin

sonuç bildirgesinde, Topluluk için sosyal politikanın, ekonomik birlik ve para birliği ile aynı

anlam ve değeri taşıdığı belirtilmiştir. Ve böylece bağımsız bir Avrupa sosyal politikası

oluşmaya başlamıştır15. Paris Zirvesinin ardından 1974 yılında bir Sosyal Eylem Planı kabul

edildi. Plan, göçmen işçilerin çalışma koşullarının iyileştirilmesi, tam istihdama ulaşılması,

işçilerin işletme içinde kazanılmış haklarının korunması, kadın ve erkeklere iş hayatında eşit

fırsatlar yaratılması, toplu işçi çıkarmalara karşı işçilerin korunması ve işçilerin yönetime

katılması gibi noktaları içeriyordu.



Bu hedefleri gerçekleştirmek üzere bazı yönergeler çıkarılmış ancak oybirliği koşulu nedeniyle bunların sayısı sınırlı olmuştur16. Bu dönemde iki önemli yönerge yürürlüğe girmiştir:

75/129 sayılı Toplu İşten Çıkarmalara İlişkin Yönerge: Bu yönerge daha sonra

98/59 sayılı yönerge ile değiştirilmiştir.

77/187 sayılı İşletmelerin Devri Halinde Çalışanların Korunmasına İlişkin Yönerge:

Bu yönerge daha sonra 2001/23 sayılı yönerge ile değiştirilmiştir.



1970 ve 80’li yıllar sosyal politikanın öneminin ve ekonomik bütünleşme ile eşdeğerliğinin

vurgulandığı yıllar olmuştur. 1974 ve 1984 tarihli eylem programlarında “kapsamlı ve etkin bir sosyal politika, ekonomik politikanın vazgeçilmez dayanağı durumundadır” görüşü dile

getirilmiştir17. Ancak 70’lerin ortasından itibaren dünya ekonomisinde başlayan yavaşlama ve

sosyal hareketlerdeki düşüş, Topluluk ülkelerinin sosyal politikaya ilişkin tutumunun

değişmesine yol açtı ve sosyal eylem programı hayal kırıklığına dönüştü18.



B. 1980’ler: Yeni Liberalizm-Sosyal Korumacılık Gerilimi



1980’li yıllarda, Keynesyen iktisat politikaları ve ona dayalı sosyal uzlaşma etkisini kaybetti.

Bu gelişme sadece bir dizi makro ekonomik politika bütününün değil, aynı zamanda ve

fazlasıyla ulusal devlete dayalı bir politika tarzının da yetersizliği anlamına geliyordu. Bir diğer deyişle ulusal devlet, sosyal refah politikanın yegane aktörü olmaktan çıkıyordu. Önce Tek Avrupa Senedi (TAS) ve daha sonra da Maastricht Antlaşması ile Topluluğun karar alma

süreçleri ulusaldan, ulusal-üstü düzeye doğru kaymaya başladı.



Topluluk 1980’lerin ikinci yarısında sarsıcı adımlar attı. TAS’tan Maastricht Antlaşmasına,

atılan bu adımlar bugünkü AB’nin şekillenmesinde büyük rol oynadı.1985 yılından itibaren,

sosyal politika olmadan, çalışanların ve sosyal tarafların katılımı olmadan ekonomik

bütünleşmenin istenen sonucu vermeyeceği yaklaşımı öne çıkmaya başladı.

1980’lı yıllar aynı zamanda Topluluk için daha yoksul güneye doğru iki yeni genişlemenin

(Akdeniz Genişlemesi) gerçekleştiği yıllardır: Yunanistan (1981), Portekiz ve İspanya (1986).

Bu genişlemelerle birlikte, Toplulukta sosyal damping korkusu ve sosyal dampinge karşı sosyal

politika alanında yapılması gerekenler daha yoğun bir biçimde gündeme geldi. Öte yandan

1980’lerin başlarında özellikle muhafazakar Margaret Thatcher hükümetinin, Topluluk sosyal

politikasına ısrarlı muhalefeti nedeniyle sosyal politikanın gelişiminde ikili bir süreç yaşanmaya

başladı. Daha sonra Euro ve Schengen gibi başka alanlarda da gündeme gelecek olan bu süreç

çok vitesli Avrupa ya da iki vitesli Avrupa kavramlarında odaklaşan bir tartışmayı başlattı..

İngiltere’deki muhafazakar hükümetin sosyal politikaya mesafeli yaklaşımına karşın, 1981’de

Fransa Cumhurbaşkanı seçilen Sosyalist Mitterrand bir Avrupa Sosyal Alanı yaratılması fikrini

ortaya attı. 1985 yılında Jacques Delors’un∗ Komisyon başkanı olmasıyla, Avrupa Sosyal

Alanı19 fikri güçlenmeye ve sosyal politika yeniden önem kazanmaya başladı. Ortak pazara yeni

bir boyut ve derinlik kazandırmak isteyen bir girişimin sosyal politikayı ihmal etmesi

durumunda başarısızlığa mahkum olduğunu vurgulayan20 Delors, sosyal politika alanında

yaşanan tıkanıklığın aşılmasının Topluluk düzeyinde sosyal diyalogun güçlendirilmesi ile

mümkün olacağına inanmaktaydı. Delors, sosyal taraflar arasında başlayacak diyalog

sonuncunda hazırlanacak önerilerin Komisyon tarafından daha çabuk kabul edileceğini

savunuyordu21.

Delors’un başkanlığı ile birlikte istihdam sorunu Avrupa sosyal politikasında merkezi bir

konuma yerleşti. İşçi ve işveren arasında diyalog, sosyal koruma konusunda işbirliği ve danışma

ön plana çıktı. Delors’un Komisyon başkanı seçilmesinin hemen ardından 1985 yılında sosyoekonomik

sorunları tartışmak üzere sosyal taraflar arasında bir dizi toplantı düzenlendi. Val

Duchesse (Belçika’da bir şato) görüşmeleri olarak bilinen bu toplantılara ETUC (Avrupa

Sendikalar Konfederasyonu), UNICE (Avrupa Sanayi ve İşverenler Konfederasyonları Birliği)

18 Carchedi, s. 240.

∗ Fransız Sosyalist Partisi üyesi olan Jacques Delors politikaya sendikal hareket ve kamu hizmeti yoluyla girdi. Mitterrand

hükümetinde (1981) Ekonomi ve Maliye Bakanlığı yaptı. Delors’un siyasi görüşlerinin sosyal politikaya ilişkin atılan adımlarda

etkili olduğunu söylemek mümkündür.

19 1992-The Social Dimension, Office for Official Publications of the European Communities, Luxembourg, 1990, ss. 67-85

20 Hantrais, s.5.

21 Zeki Parlak, “Avrupa Birliği’nde Sosyal Diyalog”, Tüm Yönleriyle Türkiye-AB İlişkileri, Ed. Mustafa Aykaç ve Zeki

Parlak, İstanbul: Elif Kitabevi, 2002. s.558.

5

ve CEEP (Avrupa Kamu İşletmeleri Birliği) katıldı ve düzenli olarak birlikte çalışmak üzere

anlaştılar.

1. Tek Avrupa Senedi Senet ve Sosyal Politika

1987’de yürürlüğe giren Tek Avrupa Senedi (TAS) ile Toplulukta reform niteliğinde

değişiklikler yapıldı. Ortak Pazarın adı İç Pazar olarak değiştirilerek sadece gümrük

duvarlarının değil üye ülkeler arasında bütün engellerin kaldırıldığı tek bir Pazar hedefi

gündeme geldi22. TAS ile Topluluğun sosyal politikasında da önemli değişiklikler yapılmıştır.

TAS ile başlayan ve Maastricht ile devam eden süreç, ulusal-üstü, ulusal ve ulusal-altı yetkili

kurumların katılımıyla oluşan yeni bir politika oluşturma ve karar alma sürecinin; çok düzeyli

yönetişimin (multi-level governance) başlangıcı olmuştur. TAS, karar alma sürecinde Avrupa

ölçeğine (ulusal-üstü düzeye) doğru bir dönüşü kurumsallaştırmıştır. Bir yandan Avrupa

Parlamentosunun rolü artırılmış, öte yandan sosyal politika dahil (işçi sağlığı ve iş güvenliği ile

genel çalışma şartları konusunda) belirli alanlarda oybirliği koşulu yumuşatılarak nitelikli oy

çokluğu uygulamasına başlanmıştır. Böylece, TAS ile, o güne değin İngiliz muhafazakar

hükümetinin, Topluluğun sosyal politika uygulamalarının genişlemesini engelleyici tutumu

kırılmış23 ve sosyal politikanın önü açılmaya başlanmıştır. Öte yandan TAS’ın girişinde, imzacı

devletlerin İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (İHAS-1951) ile Avrupa Sosyal Şartı (ASŞ-1961)

tarafından güvence altına alınan hakların geliştirilmesi için birlikte çalışma konusunda hemfikir

olduklarını açıklamaları, Topluluk sosyal politikasının uluslararası sosyal hukuka yaslanmasının

bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.

TAS ile işçi sağlığı ve iş güvenliği konusundaki düzenlemelerin uyumlu hale getirilmesi,

ekonomik ve sosyal bütünleşmeyi besleyecek politikalara daha çok yer verilmesi gibi

taahhütlerle, sosyal sorunlara daha fazla yer ayrıldı. Roma Antlaşmasının 118. maddesine

eklenen 118a ve 118b maddeleri ile Topluluğa, çalışanların sağlık ve güvenliğinin korunması

için hukuki yetki, işçi ve işveren arasında sosyal diyalogun geliştirilmesi için çaba gösterme

görevi verilmiş ve bu alanlarda nitelikli oy çokluğu ile karar alınmasının yolu açılmıştır.

TAS’ın önemli bir yeniliği 118b maddesi ile tarafların arzu etmesi halinde Topluluk düzeyinde

toplu pazarlık mekanizmasının yolunu açması, bunun hukuksal dayanağını belirginleştirmiş

olmasıdır24.

2. İşçilerin Temel Sosyal Haklarına İlişkin Topluluk Şartı

1988’de Delors, güvence altına alınmış sosyal hakların asgari platformunun saptanması ve

sosyal politikanın yeniden canlandırılması gereğini gündeme getirdi. Ayrıca, iç pazardaki

bütünleşmeye ve genişlemeye paralel olarak artan sosyal damping riskinin önüne geçmek için

işçilerin asgari sosyal haklarının belirlenmesinin önemi artmaya başlamıştı. Özellikle Portekiz

ve İspanya’dan kaynaklı sosyal damping korkusunun bu süreçte başat rol oynadığı kabul

edilmektedir25. Rekabet baskısıyla sosyal standartların ve işçi ücretlerinin kabul edilemeyecek

düşük düzeylere inmesini engelleme kaygısı; asgari ücret, sosyal güvenlik düzenlemeleri, işçi

22 A. Can Tuncay, “AB Sosyal Politikasına İlişkin Düzenlemelerin Temel Yapıları”, Avrupa Birliği’nin Sosyal Politikaları ve

Türkiye Seminer, Ankara: Çimento Müstahsilleri Sendikası Yayını, 1997, s.95.

23 Aykaç, s. 486

24 Güzel (1998), s. 106.

25 Dani Rodrik, Küreselleşme Sınırı Aştı mı?, İstanbul: Kızılelma Yayıncılık, 1997, s. 62.

6

sağlığı ve iş güvenliği konusunda asgari ortak düzenlemelerin yapılması gereğini gündeme

getirmiştir26.

1988 yılında Komisyon, Ekonomik Sosyal Komite’den (ESK) Topluluk Sosyal Şartı’nın (TSŞ)

içeriğini hazırlamasını istemiştir. Komite hazırladığı raporda “Avrupa sosyal modelinin temel

değerlerinin Topluluk hukuku ile güvence altına alınmasını ve Topluluğun sosyal boyutunu

oluşturması gerektiğini” belirtmiştir. Komisyon, ESK’nin hazırladığı rapora dayanarak TSŞ’yi

hazırlamıştır27.

1989 Strasbourg Zirvesi’nde, TSŞ’nin müzakereleri sırasında, Topluluğun sosyal politika

alanında müdahaleci düzenleyici rolünü savunanlar ile serbest piyasanın üstünlüğü yaklaşımını

savunanlar arasında keskin bir bölünme yaşandı28. TSŞ, Euro-korporatist düzenleme

koalisyonu ile Euro-liberalist serbest piyasa koalisyonu arasındaki mücadelenin temel bir alanı

haline geldi. UNICE, piyasaya müdahaleci olduğu gerekçesiyle TSŞ’ye itiraz etti29. İkinci

eğilimin önde gelen temsilcisi olan İngiltere 9 Aralık 1989 tarihinde 11 üye ülke tarafından

imzalanan TSŞ’yi onaylamamıştır.

ILO sözleşmeleri ve ASŞ’den esinlenerek hazırlanan TSŞ’nin önsözünde “sosyal boyuta

ekonomik boyut ile aynı önemin verilmesi ve bu ikisinin dengeli bir biçimde geliştirilmesi”

gereğine vurgu yapılmıştır. TSŞ, uyum ve uygulama ile ilgili kararlarını üye devletlere bırakan

soft bir hukuk metni ve taraf devletlerin ciddi bir deklarasyonu olarak değerlendirilebilir. TSŞ

aşağıda yer alan 12 temel hakka yer vermekteydi30:

1) Serbest Dolaşım Hakkı: Bu madde ile işçilerin serbest dolaşımı sırasında

meslekleri ve işleri ile ilgili eşit işleme tabi tutulmaları ve mesleki eğitim,

sosyal güvenlik ve yerleşim haklarına erişimin güvence altına alınması

öngörülmektedir.

2) İstihdam ve Ücret hakkı: bu madde Topluluk yurttaşlarının istihdam ve adil

bir ücret hakkını tanımaktadır.

3) Yaşama ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi hakkı: Topluluk içinde

çalışma ve yaşama koşullarının aşağıya doğru bastırılmasından kaçınmak

için iş sözleşmelerinin biçimi, çalışma saatlerinin düzenlenmesi konularına

ortak çözümler üretilmelidir. Toplu işten çıkarmalar ve iflaslarla ilgili

prosedür de dikkate alınmalıdır.

4) Sosyal Korunma hakkı: Her topluluk yurttaşı, sosyal güvenlik ve asgari

ücreti de içeren uygun bir biçimde korunma hakkına sahiptir.

5) Örgütlenme Özgürlüğü ve Toplu Pazarlık hakkı: İşçiler ve işverenler özgür

biçimde seçecekleri meslek örgütlerine ve sendikalara üye olma hakkına

sahiptir. Bu hak bir sendikaya üye olup olmama hakkını ve grev hakkını da

içerir. Taraflar arasında arabulucu ve uzlaştırıcı mekanizmaların

kurulması ve eğer arzulanıyorsa Avrupa düzeyinde sözleşmelerin yapılması

özendirilmelidir.

26 Frank McDonald and Stephen Dearden, European Economic Integration, Third Edition, Essex, Longman, 1999, s.187.

27 Parlak, s. 562.

28 McDonald, s.190.

29 Galgoczi, s. 29.

30 1992-The Social Dimension, Office for Official Publications of the European Communities, Luxembourg, 1990, s. 83-84;

Topluluk Sosyal Şartının tam metni için bakınız: Sendikal Notlar 11, Ekim 2001, Çeviren: Bülent Piyal.

7

6) Mesleki Eğitim Hakkı: Her işçi iş yaşamı boyunca mesleki eğitimini

sürdürme hakkına sahiptir.Kamu ve özel kurumlar sürekli ve kalıcı eğitim

projeleri oluşturmalı ve mesleki eğitim için izin sağlamalıdır.

7) Erkek ve kadınlara eşit işlem yapılması hakkı:Eşit değerdeki iş için eşit

ücret hakkı. Meslek, sosyal koruma, eğitim, mesleki eğitim ve kariyer

fırsatlarına erişimde eşitlik.

8) Bilgilendirilme, danışma ve yönetime katılma hakkı: Üye ülkeler

yürürlükteki yasal düzenlemeleri, iş sözleşmelerini ve uygulamaları dikkate

alan bir şekilde ve onların yanında uygun yöntemler geliştirmelidir.

9) İşçi sağlığı ve iş güvenliği hakkı: Her işçi işyerinde yeterli ölçüde işçi

sağlığı ve iş güvenliği önlemleri ile korunma hakkına sahiptir.

10) Çocukların ve gençlerin korunma hakkı: En az çalışma yaşı 16 olarak

belirlenmelidir. Bu yaşın üstünde olan (çalışan) gençler adil bir ücret almalı

ve iki yıl süreyle çalışma saatleri içinde mesleki eğitim olanağı

sağlanmalıdır.

11) Yaşlıların hakları: Yaşlılar düzgün bir yaşam sürdürecek bir gelir

garantisine sahip olmalıdır.

12) Engellilerin hakları: Engelli kişilerin iş yaşamı ile bütünleşmesini sağlamak

için eğitim, rehabilitasyon, uygun ulaşım, barınma ve erişim tedbirleri

alınmalıdır.

C. Maastricht Antlaşması ve Sosyal Politika Anlaşması

Resmi adı Avrupa Birliği Antlaşması (ABA) olan ve AB’yi kuran Maastricht Antlaşması (1992)

Topluluğun kurucu antlaşmasında da (Roma) köklü değişikler yaptı. 1 Kasım 1993 tarihinde

yürürlüğe giren ABA ile ekonomik ve parasal birliğin yanı sıra siyasal birliğin de kurulması

kararlaştırıldı ve AET, Avrupa Topluluğu (AT) adını aldı. AT, üç sütunlu bir yapı olarak

kurulan AB’nin en önemli sütunu oldu.

Şekil 1. Maastricht Antlaşması İle Kurulan Üç Sütunlu AB

İngiltere’nin olumsuz yaklaşımı nedeniyle Maastricht Antlaşması beklenen Avrupa Sosyal

Birliği’ni gerçekleştirememiş ve Roma Antlaşmasının sosyal politikaya ilişkin hükümlerinde

Adalet ve İçişleri

Alanında İşbirliği

Avrupa

Atom

Enerjisi

Topluluğu

Avrupa Kömür

ve Çelik

Topluluğu

Ortak Dış Politika ve

Güvenlik Politikası

Avrupa Birliği

Avrupa Topluluğu

Avrupa

Ekonomik

Topluluğu

8

(117-128) hiçbir değişiklik yapılamamıştır. Bu nedenle Maastricht gözü kapalı antlaşma olarak

da nitelenmektedir31.

Dahası Maastricht Antlaşmasının ekonomik bütünleşmeye ilişkin hükümleri; maliye

politikasına ilişkin ölçütleri, üye ülkelerin uygulamakta oldukları sosyal politikaları zorlaştırıcı

bir karakter taşımaktadır. Ek Sosyal protokol ve anlaşmaya rağmen Maastricht Antlaşması halk

oylamaları sırasında büyük bir dirençle karşılaşmış; Danimarka’da ilk oylamada reddedilmiş,

Fransa’da ise kıl payı evet çıkmıştır. Maastricht Antlaşmasının gerektirdiği ekonomik kriterleri

yerine getirmek için kamu harcamalarında kesintiye gitmek isteyen Juppé hükümeti (1995)

büyük bir grev dalgası ile sarsılmış ve takip eden genel seçimde de sosyalistler Fransa’da

iktidara gelmiştir32.

Maastricht öncesinde İngiltere’nin tutumu nedeniyle topluluk sosyal hukuku işçi sağlığı iş

güvenliği alanına kilitlenmişti. Özellikle oybirliği mekanizması bunun en önemli nedeniydi.

Sosyal politika protokolü ve anlaşması bu kilidi çözen mucizevi anahtar olmuştur33.

İngiltere’nin tutumu karşısında sosyal politikaya ilişkin bir protokol imzalanmıştır. Bu protokol

ile diğer 11 ülke, İngiltere için geçerli olmayacağı kabul edilen Sosyal Politika Anlaşmasını

(SPA) imzalamışlardır. Böylece sosyal politika alanında ikili bir yapı ortaya çıkmıştır. Bu ikili

yapı, 1997’de İşçi Partisinin iktidara gelmesi ve İngiltere’nin SPA hükümlerini içeren

Amsterdam Antlaşmasını onaylaması ile sona erecektir. Ancak, İngiltere’nin Topluluk

düzeyinde sosyal politikanın geliştirilmesine karşıt tutumu devam edecektir.

TSŞ’nin Topluluk hukukuna eklenmesi amacıyla imzalanan SPA, sosyal tarafların (ETUC,

UNICE ve CEEP) üzerinde anlaştıkları sosyal talepleri içeren 31 Ekim 1989 tarihli bildirideki

tüm düzenlemelere yer vermiştir. Yedi maddeden oluşan SPA, Birliğin ve üye devletlerin;

istihdam, yaşama ve çalışma koşullarının düzeltilmesini, uygun bir sosyal korumanın

sağlanmasını, sosyal diyalogu, iş gücü potansiyellerinin yüksek bir istihdam düzeyi sağlayacak

şekilde geliştirilmesini ve sosyal dışlanmanın engellenmesini teşvik etmekle yükümlü

olduklarını saptamaktadır. SPA, Birliğe sosyal politika alanında asgari koşulları düzenlemek

üzere yönerge çıkarma yetkisi vermektedir. SPA ile sosyal politika alanındaki konularda karar

alma yönteminde değişikliğe gidilmiş ve daha önce TAS ile başlayan nitelikli çoğunluk ile karar

alınması uygulamasının alanı genişletilmiştir.

İşçi sağlığı ve iş güvenliği, çalışma koşulları, işçilere bilgi verme ve danışma, kadın ve erkek

işçilerin eşitliği, istihdam dışı kalanların bütünleşmesinin sağlanması gibi konularda nitelikli oy

uygulamasına geçilmiştir. Ancak sosyal güvenlik ve sosyal koruma, iş güvencesi, işçi ve

işverenlerin çıkarlarının kolektif düzeyde temsili ve korunması, yabancı ülke vatandaşlarının

istihdam koşulları gibi konularda ise oy birliği koşulu devam etmiştir. Ücret, örgütlenme

özgürlüğü, grev ve lokavt konuları ise AB’nin düzenleme getirme yetkisinin olmadığı alanlar

olarak kalmıştır.

SPA ile sosyal tarafların katılımı konusunda bazı yenilikler getirilmiştir. Bunlardan birincisi,

Komisyonun taraflara danışmasının hukuksal esaslara bağlanması; ikincisi, Avrupa düzeyinde

toplu anlaşma ve sözleşmelerin bağıtlanabilmesi yolunun açılmasıdır. Maastricht Antlaşmasının

ve SPA’nın ardından sosyal politika ile ilgili pek çok yönerge yürürlüğe girmiştir. Topluluğun

kuruluşundan 1990’lara kadar çoğu serbest dolaşım ve işçi sağlığı alanında olmak üzere 20

31 Devrim Ulucan, “Maastricht Antlaşmasından Sonra Birliğin Sosyal Politikası ve Geleceği”, Avrupa Birliğinin Sosyal

Politikaları ve Türkiye Semineri, Çimento Müstahsilleri İşverenleri Sendikası, Fethiye, 15-16 Mayıs 1997, s. 49.

32 Rodrik, s. 64-65.

33 Güzel (1998), 106

9

civarında yönerge kabul edilmiş iken1990’lı yıllarda ve özellikle Maastricht sonrası 40’a yakın

yönerge kabul edilmiş ve bu yönergeler içinde çalışma şartlarına ilişkin yönergeler önemli bir

yer tutmuştur. Bunlardan belli başlıları şöyle sıralanabilir:

93/104 sayılı çalışma süresinin belirli yönlerinin düzenlenmesine ilişkin yönerge,

94/33 sayılı genç işçilerin korunmasına ilişkin yönerge,

94/45 sayılı Avrupa İşletme Konseylerinin kurulması hakkında yönerge,

96/34 sayılı ana-baba (ebeveyn) izni yönergesi,

97/81 sayılı kısmi zamanlı çalışma yönergesi,

Avrupa İşyeri Konseylerinin kurulması ve Çalışanlara Bilgi Verilmesi ve Danışılması

Hakkındaki yönerge (94/45) Kıta Avrupa’sının yönetime katılma geleneğinin AB düzeyinde

uygulanması nedeniyle özellikle önemlidir34.

II. AB SOSYAL POLİTİKASININ BUGÜNÜ

A. Amsterdam ve Nice Antlaşmalarından Sonra Sosyal Politika

1997’de imzalanan ve 1999’da yürürlüğe giren Amsterdam Antlaşması ile Avrupa

Topluluklarını Kuran Antlaşmada (Roma) önemli değişiklikler yapılmıştır. 1990'larda, AB

sosyal politika önlemlerinin çoğu, SPA ve TSŞ’ye dayanıyordu. Amsterdam Antlaşması ile

sosyal politika alanında sağlanan en önemli yenilik, sosyal politikaya ilişkin protokol ve

SPA’nın AT Antlaşmasına aktarılmasıdır. Böylece SPA ayrı bir anlaşma olarak yürürlükten

kalkmıştır35. Daha önce 117-128 maddeler arasında düzenlenen sosyal politika hükümleri 136-

145. maddeler arasında düzenlenmiştir. 136. madde ile Avrupa Sosyal Şartı (1961) ilk kez

topluluğun birincil hukuk normlarından biri haline gelmiştir36.

Amsterdam Antlaşması, Avrupa istihdam ve sosyal politikası için bir dönüm noktasına işaret

etmektedir.Antlaşma ile Topluluk Antlaşmasına, istihdam konusunda bağımsız bir bölüm

eklendi (125-130. maddeler) ve ilk defa olarak, üye ülkeler istihdam politikasının, ortak bir

Avrupa görevi olduğunu ilan ettiler: Her üye kendi istihdam politikasını kendisi belirlemeye

devam edecek fakat bu istihdam politikasını ekonomik ve sosyal alanları birleştiren eşgüdümlü

bir Avrupa stratejisi içinde ele alacaktır. Üye devletler yeni düzenlemeye göre, Topluluğun

ekonomik politikası ile kendi istihdam politikalarını uyumlu hale getireceklerdir.

Amsterdam Antlaşmasının ardından yapılan çeşitli konsey toplantılarında, Birliğin istihdam

politikası özel olarak ele alınıp değerlendirilmiş, ardı ardına yapılan ve istihdam sorununa özel

bir yer verilen zirvelerle (Lüksembourg-Kasım1997, Cardiff-Haziran 1998, Köln-Haziran 1999,

Lizbon-Mart 2000, Stockholm-Ekim 2000, Barcelona-Mart 2002) Birliğin istihdam stratejisi

oluşturulmaya çalışılmıştır. Lizbon Zirvesinde 10 yıllık bir strateji belirlenmiş; 2010 yılına

kadar AB’nin daha fazla ve daha kaliteli işler yaratması, daha fazla sosyal uyum yoluyla,

sürdürülebilir ve rekabetçi bir ekonomi stratejisi izlemesi kararlaştırılmıştır. Zirve’de

benimsenen yaklaşımlarla, makro ekonomi, mal ve hizmet piyasalarında ve istihdamda yapısal

reform, sosyal dışlanmaya karşı mücadele, sosyal koruma sistemlerinin modernleştirilmesi gibi

34 Meryem Koray, Sosyal Politika, Bursa: Ezgi Kitabevi, 2000, s. 91.

35 Treaty Of Amsterdam Amending The Treaty On European Union, The Treaties Establishing The European

Communities And Related Acts, Article 2/58, Official Journal C 340, 10 November 1997, http://europa.eu.int/eurlex/

en/treaties/dat/amsterdam.html (Erişim 20 Ocak 2004)

36 ETUI (2001), s. 3.

10

tüm alanlarda bütünleşmiş yaklaşımlara ulaşmak amaçlamıştır37.Lizbon zirvesini takiben

komisyon Avrupa sosyal modelinin modernleştirilmesini amaçlayan Sosyal Politika Gündemi

başlıklı bir belge hazırlayıp Konseye, Parlamentoya ve ESK’ya sunmuştur.

Amsterdam Antlaşması, aynı zamanda, Avrupa sosyal politikası için bazı yeni görevler saptadı.

Bunlar ayrımcılığa karşı savaşmak, dışlanmış kişilerin toplumla bütünleşmelerine yardım etmek

ve bütünleşmiş bir toplum taahhüdünü yansıtan görevlerdir. Antlaşma ile cins, ırk, etnik köken,

din ve inanç, engellilik, yaş ve cinsel tercihe dayalı ayrımcılıkla mücadele konusunda net

ilerlemeler sağlandı. İstihdam ve fırsat eşitliği alanında nitelikli oy çoğunluğu ile karar alma

mekanizmasının kabulüyle bu alanlarda gelişme olanağı ortaya çıktı.

Antlaşma ile AET’nin kurulmasından bu yana Topluluk ilk kez, sosyal diyalog yoluyla ve/veya

AB Konseyi ve Avrupa Parlamentosu aracılığıyla sosyal politika ve iş hukukunda geniş bir

alanda düzenleme yetkisine kavuşmuştur38.

Şubat 2003’te yürürlüğe giren Nice Antlaşması ile sosyal politika alanında var olan durum

korunmakla birlikte, nitelikli çoğunlukla karar alınacak sosyal politika konuları sınırlıda olsa

genişletilmiştir. Ekim 2004 AB Roma Zirvesinde imzalanan AB Anayasası, onay süreci

tamamlanıp yürürlüğe girmediği için Nice Antlaşması ile Topluluk Antlaşmasında yapılan

değişiklikler sonucunda ortaya çıkan metin, AB’nin sosyal politika ile ilgili halen yürürlükte

olan antlaşmasal hükümlerini ifade etmektedir.

AT Antlaşmasının sosyal politikaya ilişkin en önemli maddeleri 136-145 arası maddelerdir. 136

madde sosyal politikaya ilişkin ilke ve hedefleri belirlerken, 137. madde topluluk organlarının

sayılan hedeflere ulaşmak için yetkilerini ve karar alma yöntemlerini saptamaktadır. 137.

maddeye göre Topluluk organları oy birliği ile ya da nitelikli çoğunlukla tüzük, yönerge ve

tavsiye kararları oluşturabilmektedirler.

1. Sosyal Politika Hedef ve İlkeleri-Sosyal Politika Alanında Topluluğun

Yetkileri

Topluluk Antlaşmasının 136. maddesinde ifade edilen sosyal politikaya ilişkin ilke ve amaçları

şöyle sıralanabilir.

Topluluk ve üye devletlerin Avrupa Sosyal Şartı (1961) ve İşçilerin Temel Hakları

Topluluk Şartını (1989) göz önünde bulundurarak hareket etmesi,

İstihdamın geliştirilmesi,

Çalışma ve yaşama koşullarının, ilerleme yoluyla uyumlulaştırılmasını sağlayacak

şekilde iyileştirilmesi,

Uygun sosyal koruma,

İşçi ve işveren arasında sosyal diyalog,

Uzun süreli yüksek istihdam ve sosyal dışlanmayla mücadele için insan

kaynaklarının geliştirilmesi,

Maddeye göre bu süreçte Topluluk ve üye ülkeler özelikle “sözleşmesel ilişkiler alanındaki

ulusal farklılıkları” ve “rekabetin korunması ihtiyacını” dikkate almak zorundadırlar.

37 Manifesto Social Europe, s.173.

38 ETUI, Manifesto Social Europe, Ed. Ulrich Mückenberger. Brussels: 2001, s. 2.

11

137. madde, 136. maddede sayılan amaçlara ulaşmak için Topluluğun, üye devletlerin

faaliyetlerini destekleyeceği ve tamamlayacağı alanlar ile Topluluğun bu alanlarda nasıl karar

alacağını düzenlemektedir.

Topluluğun karar alma yetkisi olduğu alanlar (madde 137):

a) İşçilerin sağlık ve güvenliğini korumak için özellikle iş çevresinin

iyileştirilmesi,

b) Çalışma koşulları,

c) Sosyal güvenlik ve işçilerin sosyal korunması

d) İş sözleşmesinin sona erdirilmesi durumunda işçilerin korunması,

e) İşçilerin bilgilendirilmesi ve işçilere danışılması,

f) İşçi ve işverenlerin çıkarlarının temsili ve kolektif savunulması (ortak

yönetim/yönetime katılma dahil, ücretler, sendikalaşma, grev ve lokavt

konuları hariç)

g) Topluluk sınırları içinde yasal olarak ikamet eden üçüncü ülke

uyrukluların istihdam koşulları,

h) Emek piyasasından dışlanmış kişilerin emek piyasası ile

bütünleştirilmesi (Topluluğun uygulayacağı Mesleki Eğitimle ilgili 150.

maddeye zarar vermemek kaydıyla)

i) Emek piyasası fırsatları ve iş sırasında işlemler açısından kadın ve

erkekler arasında eşitlik.

j) Sosyal dışlanmayla mücadele,

k) Sosyal koruma sistemlerinin modernleştirilmesi (c bendine -Sosyal

güvenlik ve İşçilerin sosyal korunması- zarar verilmemesi koşuluyla)

Konsey, a), b), e), h), i), j) ve k) bentlerinde belirtilen alanlarda nitelikli oy çokluğu ile c), d), f),

ve g) bentleri ile ilgili konularda ise oybirliği ile karar alabilir. Ancak konsey oy birliği ile karar

alarak; d), f), ve g) bentleri ile ilgili konularda nitelikli çoğunlukla karar alınmasına karar

verebilir. Konsey a) ile i) bentleri arasındaki konularda ise yönergeler aracılığıyla asgari

standartlar kararlaştırabilir. Ancak bu yönergeler, küçük ve orta ölçekli işletmelerin

kurulmasına ve gelişmesine engel olacak şekilde yönetsel, mali ve yasal güçlükler getirmekten

kaçınırlar. Bu istisnanın, çalışanların en çok korunmaya ihtiyaçları olduğu küçük ve orta ölçekli

işletmelerde korumasız kalmalarına yol açabileceği vurgulanmaktadır39.

137/4’e göre, bu madde uyarınca kabul edilen düzenlemeler; üye ülkelerin bu madde ile uyumlu

olan daha sıkı koruyucu önlemleri sürdürmesini ya da almasını engellemeyecektir. Bir diğer

deyişle, madde ile öngörülen düzenlemeler asgari olup daha iyi ya da ileri düzenlemelerin

aşağıya çekilmesini gerektirmemektedir. Ayrıca üye ülkeler isterlerse daha ileri düzenlemeler

yapabileceklerdir.

Nitelikli oy çokluğu ile karar alınan alanların, sermaye açısından görece önemsiz olduğu, daha

kritik alanlarda oy birliği koşulunun devam ettiği, hayati alanların ise Topluluğun

uyumlulaştırma yetkisi dışında bırakıldığı belirtilmektedir. Topluluk, emek-sermaye ilişkilerinin

39 Yüksel Akkaya, “Avrupa Birliği ve Sendikacılık”, AB Türkiye, Editör: Mehmet Türkay, İstanbul: Yeni Hayat Kütüphanesi,

2003, s. 228.

12

en anlamlı yönlerinden uzak tutulmuş, ancak daha az önemli konular üzerinde karar

verebilmektedir40. AB çapında yeni liberaller sosyal politikanın gelişmesine ve ulus-üstüne

doğru kaymasına şiddetle itiraz etmektedirler.

Tablo 1

Topluluğun Sosyal Politikaya İlişkin Karar Alma Biçimleri

Nitelikli Çoğunlukla Karar Alınan Konular

(Doğrudan) (137/2-b)

a) İşçi sağlığı ve güvenliği,

b) Çalışma koşulları

e) İşçilerin bilgilendirilmesi ve işçilere

danışılması

h) Emek piyasasından dışlanmış kişilerin emek

piyasası ile bütünleştirilmesi

i) Kadın ve erkek eşitliği.

j) Sosyal dışlanmayla mücadele

k) Sosyal koruma sistemlerinin

modernleştirilmesi

Dolaylı Nitelikli Çoğunlukla Karar Alınan

Konular (Konseyin Oybirliği İle Nitelikli

Çoğunluk Kararı Alması Durumunda) (137/2-b)

d) İş sözleşmesinin sona erdirilmesi durumunda

işçilerin korunması

f) İşçi ve işverenlerin çıkarlarının temsili ve

kolektif savunulması

g) Üçüncü ülke uyrukluların istihdam koşulları

Oybirliği İle Karar Alınan Konular (137/2-b)

c) Sosyal Güvenlik ve İşçilerin sosyal

korunması

d) İş sözleşmesinin sona erdirilmesi durumunda

işçilerin korunması

f) İşçi ve işverenlerinin çıkarlarının temsili ve

kolektif savunulması

(g) Üçüncü ülke uyrukluların istihdam koşulları

Topluluğun Bağlayıcı/Tekleştirici Karar Alma

Yetkisi Dışında Olan Konular (137/5)

Ücretler,

Örgütlenme hakkı,

Grev hakkı,

Lokavt koyma hakkı

137/5 maddesine göre AB Konseyi ücretler, örgütlenme, grev hakkı ve lokavt konusunda üye

ülke mevzuatlarını tekleştirici kararlar alamaz, bu konularda tüzük ve yönerge çıkaramaz.

Ancak bu kural, sadece üye ülke mevzuatlarını uyumlulaştırıcı/tekleştirici karar alma

konusunda sınırlama getirmekte olup; genel olarak örgütlenme, toplu sözleşme ve grev hakkının

AB hukuku dışında olduğu anlamına gelmemektedir. Mesut Gülmez’in de altını çizdiği gibi

137/5’te yer alan kural bir istisna niteliği taşımaktadır ve dar yorumlanması gerekir41. Toplu

sözleşme ve grev hakları temel hak ve özgürlükler bağlamında antlaşmasal düzeyde, siyasi

kriter olarak güvence altındadır ve yönergelerden çok daha üst bir konuma sahiptir. Bu nedenle

bu konularda yönerge çıkartılamamasının hakların özü açısından bir önemi yoktur.

Bu konularda AB’nin yönerge yetkisinin olmaması ile bu hakların AB’ye üye olacak ülkelerce

kabul edilmiş ve uygulanıyor olması zorunluluğu ayrı ayrı sorunlardır. AB’nin örgütlenme

40 Carchedi, s. 242.

41 Mesut Gülmez Avrupa Birliğinde Sosyal Politika. Ankara: Türkiye-AB Sendikal Koordinasyon Komisyonu Yayınları,

2003s.40.

13

özgürlüğü ve grev hakkı konusunda tekleştirici düzenleme yetkisinin olmaması, AB ülkelerinin

ya da aday ülkelerin bu hakları ihmal ya da ihlal edebileceği anlamına gelmez.

AB, İHAS ve ASŞ’yi bağlayıcı belgeler olarak kabul etmektedir. Kopenhag siyasi kriterleri

AB üyeliği için, “demokrasi, hukuk devleti ve insan haklarını garanti altına alan kurumların

istikrarlı bir biçimde varlığını” ön koşul olarak belirtmiştir. Bu nedenle örgütlenme ve grev

hakkı siyasi kriterler bağlamında AB hukuku içindedir.

2. Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı

Nice’de Aralık 2000 tarihinde, Avrupa Parlamentosu, Konsey ve Komisyon tarafından ilan

edilen Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı, temel hak ve özgürlüklerle ilgili düzenlemeleri

içermekte, sosyal haklara da ayrıntılı bir biçimde yer vermektedir. Anayasa’dan önce Topluluk

mevzuatı açısından bağlayıcı niteliği olmayan, Topluluk çekirdek hukukunun parçası olarak

görülmeyen ve bir politik bildirge olarak kabul edilen Temel Haklar Şartı42 artık AB

Anayasasının ikinci bölümünü oluşturmaktadır. AB Anayasasının onay süreci tamamlandığında

Temel Haklar Şartı Anayasal bir statüye kavuşacaktır.

ABA, Topluluk Antlaşmaları, İHAS, Topluluk ve Avrupa Konseyi tarafından kabul edilen

Sosyal Şartlar ve ATAD ve AİHM'in içtihat hukukundan kaynaklanan hakları yeniden teyit

eden AB Temel Haklar Şartı ile getirilen ve özellikle sosyal politika ile ilgili olan hükümler

şunlardır.43

Madde 12 - Toplanma ve örgütlenme özgürlüğü

1. Herkes, barışçıl bir biçimde toplanma özgürlüğü ile her düzeyde, özellikle siyaset, sendika ve

yurttaşlıkla ilgili konularda örgütlenme özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu, herkesin kendi çıkarlarını

korumak için sendika kurma ve sendikalara girme hakkını da içerir.

Madde 23 - Erkekler ve kadınlar arasında eşitlik

Erkekler ve kadınlar arasında eşitlik, istihdam, çalışma ve ücret konularını içerecek şekilde tüm

alanlarda sağlanmalıdır.

Madde 27 – İşletmelerde işçilerin bilgilendirilmesi ve işçilere danışılma hakkı

Topluluk mevzuatı, ulusal yasalar ve uygulamalarda öngörülen durumlar ve koşullarda işçiler veya

temsilcilerine, uygun düzeylerde zamanında bilgi verilmesi ve danışmalarda bulunulması güvence

altına alınmalıdır.

Madde 28 - Toplu sözleşme görüşmeleri yapma ve eylem hakkı

İşçiler ve işverenler veya bunların ilgili kuruluşları, topluluk mevzuatı ve ulusal yasalar ve

uygulamalara göre uygun düzeylerde toplu sözleşmeler müzakere etme ve imzalama ve çıkar

uyuşmazlığı durumunda grev eylemi dahil olmak üzere kendi çıkarlarını korumak için ortak eylem

yapma hakkına sahiptir.

Madde 29 - İşe yerleştirme hizmetlerinden yararlanma hakkı

Herkes, işe yerleştirme hizmetinden ücretsiz olarak yararlanma hakkına sahiptir.

Madde 30 – Geçerli bir nedene dayanmayan işten çıkarmaya karşı koruma

Her işçi, Topluluk hukuku ve ulusal yasalar ve uygulamalara göre geçerli bir nedene dayanmayan

işten çıkarmaya karşı korunma hakkına sahiptir.

Madde 3. - Adil ve kurallara uygun çalışma koşulları

42 Brian Bercusson (ed.), European Labour Law and the EU Charter of Fundemental Rights, Brussels: ETUI, 2002, s. 13-

14.

43 Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı, Çeviri: DPT Avrupa Birliği ile ilişkiler Genel Müdürlüğü, Kasım 2001 ve Council of the EU,

Charter of Fundamental Rights of the European Union Explanations relating to the complete text of the Charter, Luxembourg:

Office for Official Publications of the European Communities, 2001.

14

1. Her işçi, kendi sağlığı, güvenliği ve onuruna saygı gösteren çalışma koşullarının sağlanması

hakkına sahiptir.

2. Her işçi, azami çalışma saatlerinin sınırlandırılması, günlük ve haftalık dinlenme dönemleri ve

yıllık ücretli izin hakkına sahiptir.

Madde 32 - Çocuk işçiliğin yasaklanması ve çalışan gençlerin korunması

Çocuk işçi çalıştırılması yasaktır. Gençler için daha elverişli olabilecek kurallar saklı kalmak üzere ve

sınırlı istisnalar dışında istihdam edilmek için asgari yaş sınırı, zorunlu eğitimin tamamlanması için

belirlenen asgari yaştan daha düşük olamaz.

İşe alınan gençler, yaşlarına uygun çalışma koşullarında çalıştırılmalı ve ekonomik sömürüye ve

emniyetlerine, sağlıklarına veya fiziksel, ruhsal, ahlaki veya sosyal gelişimlerine zarar verme olasılığı

bulunan veya eğitimlerini engelleyebilecek her türlü işe karşı korunmalıdır.

Madde 33 - Aile ve meslek yaşamı

1. Aile, yasal, ekonomik ve sosyal korumadan yararlanır.

2. Aile ve meslek yaşamının bağdaştırılması için herkes, analıkla bağlantılı bir nedenle işten

çıkarmaya karşı korunma hakkına ve bir çocuğun doğumu veya evlat edinilmesinden sonra ücretli

analık ve ebeveyn izni alma hakkına sahiptir.

Madde 34 - Sosyal güvenlik ve sosyal yardım

1. Birlik, Topluluk hukuku ve ulusal yasalar ve uygulamalarda belirtilen usullere göre analık,

hastalık, iş kazaları, bakıma muhtaç olma veya yaşlılık gibi durumlarda ve işsiz kalma durumunda

koruma sağlayan sosyal güvenlik yardımları ve sosyal hizmetlerden yararlanma hakkını tanımakta ve

saygı göstermektedir.

2. Avrupa Birliği'nde yasal olarak ikamet eden ve dolaşan herkes, Topluluk hukuku ve ulusal yasalar

ve uygulamalara göre sosyal güvenlik yardımları ve sosyal kolaylıklardan yararlanma hakkına

sahiptir.

3. Sosyal dışlanma ve yoksullukla mücadele için Birlik, Topluluk hukuku ve ulusal yasalar ve

uygulamalarda belirtilen usullere göre, yeterli kaynaklardan yoksun olan herkes için uygun bir yaşam

sağlamak amacıyla sosyal ve konut yardımından yararlanma hakkını kabul etmekte ve saygı

göstermektedir.

3. AB Anayasası ve Sosyal Politika

AB’nin ve üye devletlerin yetki alanları ile bu yetkilerin niteliklerinin tam olarak belirlenmesi

ve açıklığa kavuşturulması, AB Temel Haklar Şartının hukukî statüsünün belirlenmesi, kurucu

antlaşmaların sadeleştirilmesi ve ulusal parlamentoların Avrupa bütünleşmesi içindeki rollerinin

belirlenmesi amacıyla44, Avrupa Konvansiyonu tarafından yaklaşık bir buçuk yıl süren bir

çalışmayla (Şubat 2002-Temmuz 2003) hazırlanan Anayasa taslağı, AB’nin Ekim 2004 Roma

zirvesinde imzalandı. Anayasa onay sürecinin (ulusal parlamentolarca ya da referandum

yoluyla) tamamlanmasının ardından yürürlüğe girecek.

AB Anayasası, sosyal politika açısından da büyük önem taşımaktadır. Anayasa ile Bakanlar

Konseyinin, Anayasa’da aksi kararlaştırılmayan durumlarda nitelikli çoğunlukla karar alması

esası getirilmekte ve nitelikli oy çoğunluğu için gerekli oran düşürülmekte, nitelikli çoğunlukla

karar alma kolaylaştırılmaktadır. Sosyal politika alanında pek çok konunun nitelikli oy

çokluğuyla karara bağlanması nedeniyle bu değişiklik sosyal politikaya ilişkin düzenlemelerin

daha kolay yasalaşmasını sağlayacaktır. Ancak liberal yaklaşımlar, bu değişikliğin daha fazla

kural yaratacağını ve Avrupa’nın rekabetçiliğini olumsuz etkileyeceğini ileri sürmektedirler45.

Anayasanın ikinci maddesinde Birliğin ”insan onuru, özgürlük, demokrasi, eşitlik, hukuk devleti

ve insan haklarına saygı temelinde kurulduğu” belirtilmekte ve “çoğulcu toplum, hoşgörü,

44 Özgür Tonus ve Sanem Baykal, Avrupa Birliği Anayasal Antlaşma Taslağı Üzerine Değerlendirmeler.

www.ceterisparibus.net (Erişim 20 Mart 2004)

45 Roland Vaubel, “Europe’s faster route to too much regulation”, Finacial Times, 14 Kasım 2003.

15

adalet dayanışma ve ayırımcılığın reddinin üye ülkelerin ortak değerleri olduğu”

vurgulanmaktadır.

“Birliğin Amaçları” başlıklı üçüncü maddede “Birliğin dengeli bir ekonomik büyümeye ve

sosyal piyasa ekonomisine dayalı tam istihdam ve sosyal ilerlemeyi amaçlayan sürdürülebilir

bir kalkınma için çalışacağı” belirtilmektedir. Buradaki sosyal piyasa ekonomisi (social market

economy) ve tam istihdam vurgusu özellikle önemlidir. Çünkü halen yürürlükte olan AT

Antlaşmasının İlkeler Bölümünde (m. 4) serbest rekabete dayalı açık piyasa ekonomisi (an

open market economy with free competition) ve yüksek bir istihdam düzeyi kavramlarına yer

verilmektedir. AT Antlaşmasının ekonomi politikası ve para politikasına ilişkin 98 ve 105.

maddelerinde yer alan “açık piyasa ekonomisi” ifadesi, Anayasanın aynı konularla ilgili

maddelerinde korunurken, ilkeler bölümünden çıkarılmış ve böylece sosyal piyasa ekonomisi

kavramı ilk kez antlaşmasal bir nitelik kazanmış oldu. Bu değişiklik ETUC’un kısmi bir başarısı

olarak değerlendirilebilir. ETUC, Avrupa Konvansiyonuna sunmuş olduğu önerilerde AT

Antlaşmasındaki tüm açık piyasa ekonomisi kavramları yerine sosyal piyasa ekonomisi; yüksek

bir istihdam düzeyi kavramı yerine de tam istihdam olarak değiştirilmesini istedi.kavramının

kullanılmasını önermişti46.

Üçüncü madde devamla, Birliğin sosyal dışlanma ve ayrımcılıkla mücadele edeceğini, sosyal

adaleti ve korumayı, kadın ve erkekler arasında eşitliği, kuşaklar arasında dayanışmayı

güçlendireceğini vurgulamaktadır.

Anayasa’nın yedinci maddesi ise İHAS’ın topluluk hukukunun genel ilkelerini oluşturacağını

belirtmektedir. Anayasa, sosyal politikayı, Birliğin üye devletlerle yetki paylaşımı içinde olduğu

alanlar arasında saymıştır. 14. madde ile Birliğe, üye ülkelerin istihdam ve sosyal politikalarının

eş güdümünü sağlama görevi verilmiştir. Anayasa ile ESK’nın, Parlamento, Konsey ve

Komisyon için bir danışma organı olma niteliği sürdürülmektedir.

AB Anayasasında istihdam (madde 97-102) ve sosyal politikaya ilişkin hükümler (madde103-

120) iki ayrı bölüm olarak düzenlenmiştir. Anayasanın istihdamla ve sosyal politika ile ilgili

bölümlerinde, Topluluk Antlaşmasını__________n mevcut hükümleri korunmuş, Avrupa Parlamentosuna

danışılması konusunda küçük ekler ile işveren ve işçi (management and labour) kavramları

yerine sosyal partner kavramlarının yerleştirilmesi dışında yeni bir düzenlemeye yer

verilmemiştir.

Anayasanın sosyal politika açısından en önemli yönlerinden biri kuşkusuz yukarıda ayrıntılı

olarak değinilen Temel Haklar Şartının, Anayasanın ikinci bölümüne olduğu gibi aktarılmış

olmasıdır.

B. AB Sosyal Politikasının Kaynakları

Avrupa Topluluğu hukukunda kaynaklar Birincil ve ikincil olarak ayrılır. Bu ayırım sosyal

politika alanında da geçerlidir. Kaynak, bir kural oluşturulurken dayanılan temeli, kararın

arkasındaki nedeni, motifi ifade eder47.

Birincil kaynaklar, Topluluğu kuran antlaşmalar (AKÇT Antlaşması, AET Antlaşması, AAET

Antlaşması) ve bunların ekleri ile bu antlaşmaları değiştiren antlaşmalar (Maastricht,

46 ETUC, “A Constitutional Treaty For A Social And Citizens’ Europe, ETUC Contrubition to the European Convention”,

Brussels, ETUC Yönetim Kurulu, 9-10 Ekim 2002, s.5.

47 The Legal Sources of The Community Law.

www.europa.eu.int/eur-lex/en/about/abc/abc_19.html (Erişim: 10 Aralık 2002)

16

Amsterdam ve Nice Antlaşmaları) ve Tek Avrupa Senedidir. Bunlar topluluğun Anayasası

olarak da kabul edilir48. Yazılı olan ve olmayan genel hukuk ilkeleri49, üye ülkelerin topluluğa

katılma antlaşmaları da birincil hukuk (primary law) kaynaklarıdır.

İkincil hukuk kaynakları; Topluluk organları tarafından yaratılan hukuktur. Topluluk

Antlaşmasının 249. maddesi Avrupa Parlamentosuna (konseyle birlikte hareket ederek),

Konseye ve Komisyona hukuki kararlar alma yetkisi tanımıştır. Bunları tüzük (regulation),

yönerge (directive), karar (decision), tavsiye (recommendation) ve görüş (opinion) olarak

sıralamak mümkündür.

􀂃 Tüzükler genel kapsamlıdır. Doğrudan bütün unsurlarıyla bağlayıcıdır ve

bütün üye devletlerde doğrudan uygulanırlar.

􀂃 Yönergeler bağlayıcıdır. Sonuçları açısından her üye devleti bağlar ancak

şekil ve yöntem seçimini ulusal makamlara bırakır.

􀂃 Karar, muhatapları için bütün unsurları ile bağlayıcıdır.

􀂃 Tavsiye ve görüşler bağlayıcı değildir.

Avrupa Topluluğu Adalet Divanı (ATAD) kararları da ikincil kaynaklar arasında

değerlendirilmektedir50. ATAD’ın görevi Topluluk antlaşmasının uygulanması ve

yorumlanmasında hukukun korunması olarak tanımlanmıştır.

1. Birincil Hukuk Açısından Sosyal Politika ve Sendikal Haklar

AB tartışmalarında Topluluk Antlaşmasının 137/5 maddesinden hareketle, AB sürecinin

sendikal haklar açısından bir gelişme sağlamayacağı, sendikal hakların AB’nın yetkisi dışında

olduğu ileri sürülmektedir. Yukarıda 137/5 maddesinin ne anlama geldiği aktarılmıştı. Ancak

bir bütün olarak AB hukukunda sendikal hakların (örgütlenme, toplu sözleşme ve grev) yerine

değinmekte yarar var. Öncelikle vurgulamak gerekir ki AB hukuku açısından sendikal haklar

bir yönerge (ikincil hukuk) sorunu değil, antlaşmasal (birincil hukuk) sorunudur. Sendikal

haklar Topluluğun temel Antlaşmaları ve onların yollamada bulunduğu uluslararası antlaşma,

sözleşme ve bildirgeler çerçevesinde ele alınmalıdır.

a) Topluluk Antlaşmalarında Sendikal Haklar

AET Antlaşmasının eski 118. maddesi Komisyona üye devletler arasında “sendika kurma ve

işveren ile işçiler arasında toplu sözleşme yapma hakkı ile ilgili konularda yakın işbirliği

sağlama” görevini vermekteydi. Ancak bir iyi niyet ifadesi dışında, pek çok diğer sosyal

politika hükmü gibi bu hükmün de bağlayıcılığı yoktu.

Maastricht Antlaşması’nın girişinde kurucu devletler, “özgürlüğe, demokrasiye ve insan hakları

ile temel özgürlüklere ve hukuk devleti ilkelerine” ve “1961 Avrupa Sosyal Şartı’na ve 1989

tarihli Topluluk Sosyal Şartına” bağlılıklarını teyit etmişlerdir. Antlaşmanın 6. maddesi ile,

“AB’nin üye devletlerin ortak ilkeleri olan özgürlük, demokrasi, insan hakları ve temel

özgürlüklere saygı ve hukukun üstünlüğü ilkeleri üzerine kurulduğu” belirtilmiştir. Madde

ayrıca, “AB’nin İHAS ile güvence altına alınan ve Topluluk hukukunun genel ilkeleri şeklinde

üye devletlerin ortak anayasal geleneklerinden kaynaklanan temel haklara saygı göstereceğini”

teyit etmektedir.

48 Tuncay, s. 91.

49 The Legal Sources of The Community Law.

50 Tuncay, s. 92.

17

Maastricht Antlaşması ile sosyal politika ve sendikal haklar alanında somut adımlar atılamamış

ancak AB’nin bağlı olduğu değerler ve kendini bağlı saydığı sosyal şartlar açıkça ifade edilerek

sendikal hakların hukuksal dayanakları güçlendirilmiştir. Amsterdam Antlaşması ile sendikal

hakları güvence altına alan ASŞ ilk kez Topluluğun birincil hukuk normlarından biri haline

geldi51.

Son olarak AB üyelik için ön koşul niteliği taşıyan Kopenhag Kriterlerine değinmek gerekir.

Haziran 1993’te Kopenhag’da toplanan AB zirvesinde “Arzu eden Orta ve Doğu Avrupa’nın

ilgili ülkeleri Avrupa Birliği üyesi olacaklardır. Katılma, bir ilgili ülkenin gerekli ekonomik ve

politik gereksinimleri karşılayarak üyelik yükümlülüklerini üstlenebilir duruma geldiğinde

gerçekleşecektir” kararını benimsendi ve sonuç bildirgesinde tam üyelik için gerekli şartları

belirlendi. Bir ülkenin AB’ye üye olabilmesi için, Kopenhag Kriterleri olarak adlandırılan

aşağıdaki değerler bütününe sahip olması gerekmektedir52.

Siyasi Kriterler: Demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını güvence altına

alan ve azınlık haklarına saygı gösteren istikrarlı bir kurumsal yapının varlığı,

Ekonomik Kriterler: İşleyen bir pazar ekonomisinin ve Birlik içindeki rekabet

baskıları ve piyasa güçleri ile başa çıkabilme yeteneğinin varlığı,

Topluluk Müktesebatına Uyum: Politik, ekonomik ve parasal Birlik hedeflerine

bağlılık dahil, üyeliğin yükümlülüklerini üstlenme yeteneğine sahip olmak,

Kopenhag Kriterleri içinde ön koşul niteliği taşıyanlar siyasi kriterlerdir. Kopenhag

Kriterlerinin, siyasi kriterler bölümü aday ülkelerdeki sosyal/sendikal hakları da

ilgilendirmektedir. Çünkü sosyal/sendikal hak ve özgürlüklerin eksiksiz varlığı bir siyasi kriter

olarak değerlendirilmekte ve bu çerçevede Konsey tarafından hazırlanan Katılım Ortaklığı

Belgeleri ile Komisyon tarafından hazırlanan İlerleme Raporlarında sendikal/sosyal haklar

siyasi kriterler bölümünde ele alınmaktadır.

Görüldüğü gibi antlaşmasal ve ilkesel düzeyde sendikal hakların AB birincil hukuku

kapsamında olduğu tartışma götürmez bir olgudur.

b) Uluslararası Antlaşma ve Sözleşmeler

AB sosyal hukuku büyük ölçüde uluslararası sosyal hukuk üzerinde şekillenmektedir.

Uluslararası sosyal hukukun kendisi de büyük ölçüde Avrupa kıtasında yürüyen sosyal

mücadelelerin sonucunda oluştu. Bu nedenle uluslararası sosyal hukuka bakmadan AB sosyal

hukuku anlaşılamaz.

İnsan haklarının ekonomik ve sosyal boyutlarıyla korunması uzun bir tarihsel sürecin ve çeşitli

uluslararası örgütlerin çabalarının sonucu oluşmuştur. Birleşmiş Milletler, ILO ve Avrupa

Konseyi tarafından kabul edilen çeşitli belgeler sosyal hakların içeriğini geliştirmiş ve koruma

altına almıştır. Bu kuruluşların sosyal haklara ilişkin düzenlemeleri bir bütün olarak

Uluslararası Sosyal Düzen olarak ifade edilmektedir53. AB, kendini doğrudan Avrupa Konseyi

sözleşmeleri ile bağlı saymıştır. Topluluğun kurucu antlaşmalarında Avrupa Konseyi’nin

sözleşmelerine yollama yapılması ve “insan hakları ve temel özgürlüklerine saygı” ilkesine yer

verilmiş olması, sosyal ve sendikal hakların çerçevesini evrensel boyutlarda genişletmekte ve bu

51 ETUI (2001), s. 3.

52 Rıdvan Karluk, Avrupa Birliği ve Türkiye, İstanbul: Beta, 2003 s.94.

53 Güzel, s. 102.

18

nedenle sendikalaşma, toplu sözleşme ve grev haklarına ilişkin değerlendirmeler ILO

sözleşmeleri, İHAS, ASŞ göz önüne alınarak yapılmalıdır54.

Topluluk antlaşmasının 6. maddesi ile Birlik, kendini İHAS ile bağlı saymaktadır. İHAS’ın 11.

maddesi; bireylerin çıkarlarını korumak için sendika kurmalarını ve sendikalara katılmalarını

temel bir insan hakkı olarak tanımlamaktadır.

Öte yandan aday ülkelerin üyelikleri için ön şart niteliği taşıyan Kopenhag Zirvesi kararları

(kriterleri) da açıkça Avrupa Konseyi Sözleşmelerine atıfta bulunmaktadır. Aday ülkelerle ilgili

Komisyonun hazırladığı yıllık raporların (İlerleme Raporları) ekinde çok sayıda BM ve Avrupa

Konseyi Sözleşmesinin aday ülkelerce onay durumunu gösterir çizelge yer almaktadır.

Bunlardan bir kısmı doğrudan sosyal haklarla ilgilidir: Birleşmiş Milletler Ekonomik Sosyal ve

Kültürel Haklar Hakkında Uluslararası Sözleşme (International Covenant on Economic, Social

and Cultural Rights), ASŞ (1961) ve Gözden Geçirilmiş ASŞ (1996).

1977 yılında yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklar Hakkında

Uluslararası Sözleşmenin 7. maddesi, adil ücret, kadın ve erkekler arasında eşit işe eşit ücret,

işçi sağlığı, fırsat eşitliği, dinlenme-izin hakları ve çalışma süreleri hakkındadır. 8. madde

sendika kurmak, sendikaya üye olmak ve sendikaların faaliyetlerini özgürce sürdürmeleri ve

grev hakkı üzerinedir. Sözleşmenin 9. maddesi sosyal güvenlik hakkını düzenlemektedir. Öte

yandan Birleşmiş Milletler Kişi Hakları ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi de sosyal

haklar açısından önemli bir sözleşme niteliğindedir. BM’nin bu iki sözleşmesi “ikiz

sözleşmeler” olarak da bilinmektedir. Bu tip uluslararası sözleşmeler tek tek ülkelerdeki

sendikal mücadeleye güç katan belgeler ve uluslararası sendikacılık hareketinin destek kanalları

olarak da değerlendirilmektedir55.

2. İkincil Hukuk Açısından Sosyal Politika Müktesebatı

a) Yönergeler

Sosyal politika müktesebatı içinde yönergeler önemli bir yer tutmaktadır. Üye ülkelere,

uygulama araçlarını seçme imkanı tanıması ve emredici olması nedeniyle sosyal politika

müktesebatı yaratılmasında yönergeler artan bir rol oynamaktadır.

54 Gülmez (2003), s.161

55 Yıldırım Koç, Temel Sendikal Eğitim El Kitabı, İstanbul: Kristal-İş Yayınları, 1990, s. 47-48

19

0

10

20

30

40

50

60

70

80

1964

1966

1968

1970

1972

1974

1976

1978

1980

1982

1984

1986

1988

1990

1992

1994

1996

1998

2000

2002

Yönerge Sayısı

Şekil 1. Sosyal Politika Yönergeleri 1964-2003

Kaynak: Yürürlükteki Topluluk Mevzuatı Katalogundan (Eur-lex) Derlenerek Hazırlanmıştır. http://www.europa.eu.int/eurlex/

en/index.html

Sosyal politika yönergelerindeki artış aynı zamanda topluluğun bu alana olan ilgisine paralel

olarak gelişmektedir. Sosyal politika yönergelerinde 1970’lerde bir kıpırdanma başlamış ve

70’li yıllar boyunca 7 yönerge kabul edilmiştir. 1980’li yıllarda toplam 11 yönerge kabul

edilirken, 1990’lı yıllarda yönerge sayısında büyük bir sıçrama yaşanmış ve toplam 37 yönerge

kabul edilmiştir (Şekil 1). Yönerge sayısının artışında, 1980 yılların ortasından itibaren sosyal

politikanın giderek önem kazanması, sosyal taraflar arasında diyalogun artması ve nitelikli

çoğunluğa dayalı oylamanın sosyal politika alanında uygulanmaya başlaması etkili olmuştur.

1990’lı yıllardan başlayarak bugüne değin beş yönerge doğrudan sosyal taraflarca hazırlanmış

ve Konseyce yürürlüğe sokulmuştur. Bu yönergeler şunlardır:

1996/34 Ebeveyn izni konusunda çerçeve anlaşması (ETUC, UNICE ve CEEP

arasında)

1997/81 Kısmi zamanlı çalışma hakkında çerçeve anlaşması (ETUC, UNICE ve

CEEP arasında)

1999/63 Gemicilerin çalışma süreleri hakkında çerçeve anlaşması (Avrupa

Topluluğu Armatörler Birliği-ECSA ile AB Taşıma İşçileri Federasyonu-FST

arasında)

1999/70 Belirli süreli çalışma hakkında çerçeve anlaşması (ETUC, UNICE ve CEEP

arasında)

20

2000/79 Sivil havacılık işçilerinin çalışma süreleri hakkında Avrupa anlaşması

(Avrupa Havayolları Birliği-AEA, Avrupa Taşıma İşçileri Federasyonu-ETF,

Avrupa Kokpit Derneği-ECA, Avrupa Bölgeleri Havayolu Birliği-ERA ve

Uluslararası Hava Taşımacılığı Birliği arasında)

Eşitlik ve ayırımcılık

yasağı; 12,0%

diğer; 4,0%

Serbest Dolaşım;

13,3%

Çalışma Koşulları;

30,7%

İşçi Sağlığı ve

Güvenliği; 40,0%

Şekil 2: Sosyal Politika Yönergelerinin Konulara Göre Dağılımı

Kaynak: Yürürlükteki Topluluk Mevzuatı Katalogundan (Eur-lex) Derlenerek Hazırlanmıştır http://www.europa.eu.int/eurlex/

en/index.html

Yönergelerin dağılımına baktığımızda halen yürürlükte olan 75 sosyal politika yönergesinden,

30’unun işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili olduğu ve toplam yönergelerin yüzde 40’ını

oluşturduğu görülmektedir. İkinci sırayı yüzde 31 ile çalışma koşullarına ilişkin yönergeler

almaktadır. Serbest dolaşım ile kadın erkek eşitliği ve ayrımcılık yasağına ilişkin yönergeler

sırasıyla yüzde 13 ve 12 ağırlığa sahiptir (Şekil 2).

b) Yargı Kararları

Avrupa Toplulukları Adalet Divanı (ATAD), topluluk hukukun yorumlanması konusunda da

kararlar almaya yetkilidir. Divan bu yolla topluluk hukukunun geliştirilmesinde önemli rol

oynamıştır. Dinamik bir hukuk anlayışı ile hareket eden ATAD hiçbir zaman kendi yetkisini

ihtilafların çözümü ile sınırlamamış aksine kendini mevzuat yapan bir organ olarak görmüştür56.

Divan, Topluluk Antlaşmaları tarafından kabul edilen ilkeleri ilerletme konusunda tıpkı ABD

Yüksek Mahkemesinin ABD Anayasasındaki ilkeleri yorumlaması ve genişletmesi gibi bir rol

oynamıştır. Divan, antlaşmaları ve mevzuatı yorumlarken bunların sadece sözüne bağlı

kalmamış nihai amacına bakarak karar vermiştir. Divan, antlaşmaların lafzına değil amacına

dayalı dinamik bir yorum anlayışıyla Topluluk hukukunun ve bütünleşmenin gelişmesine büyük

katkı yapmıştır57.

56 Veysel Bozkurt, Avrupa Birliği ve Türkiye, Bursa: Vipaş, 2001, 97.

57 Timothy Bainbridge, The Penguin Companion to European Union, Third Edition. London: Penguin Books. 2002, s112.

21

Tablo 2

Sosyal Politika İle İlgili Avrupa Adalet Divanı

Kararları

Sosyal

Politika

Kararları

Toplam

Karar

Oran

%

1997 67 332 20,2

1998 63 325 19,4

1999 45 292 15,4

2000 80 383 20,9

2001 59 315 18,7

2002 52 340 15,3

2003 57 350 16,3

Toplam 423 2337 18,1

Kaynak: Avrupa Toplulukları Adalet Divanı Yıllık Raporlarından yararlanılarak tablolaştırılmıştır.

http://curia.eu.int/en/instit/presentationfr/rapport.htm

ATAD kararları içinde sosyal politika ile ilgili olanlar önemli bir yere sahiptir. Divan

tarafından karara bağlanan davalar içinde, Sosyal Politikaya ilişkin davaların oranı son yıllarda

yüzde 18’in üzerine çıkmıştır. Topluluğun kurulduğu yıllardan, 1970’lere kadar açılan toplam

895 dava içinde 37 adet sosyal politikaya ilişkin dava varken (yüzde 4.1) bu oran sonraki

yıllarda hızlı bir biçimde artmıştır58.

1980’lerin ortasından itibaren sosyal politika konuları Divan önündeki kalıcı ve tanınmış bir ana

kalem haline gelmiştir (Tablo 2). Sosyal politika konusunda giderek artan yargı içtihatlarının

ulusal refah devletlerinin egemenliklerini ciddi bir biçimde aşındırdığı ve Topluluk ölçekli

düzenlemelerin payını giderek artırdığı belirtilmektedir59.

Divan kararları, Topluluk mevzuatındaki sosyal politika hükümlerini geniş yorumlama ve

sosyal hakları güçlendirme yönündedir. Divan kararlarını sadece topluluğun yazılı hukuku ve

hukukun genel ilkeleri ışığında değil aynı zamanda uluslararası belgelere dayanarak da

vermektedir. Bu konuda belli başlı Divan kararları şunlardır.

1978 tarihli Defrenne vs. Sabena (169/77) kararında ILO’nun 111 sayılı İstihdam ve

mesleki ayırımcılık hakkındaki sözleşmesine atıf yapmıştır

1998 tarihli Grant vs. South West Trains Ltd. (249/96) kararında Birleşmiş Milletler

Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklar Hakkında Uluslararası Sözleşmesini esas

almıştır. İlgili kararında divan, “topluluk hukukunun genel ilkelerinin uygulanması

sırasında divan, insan haklarının korunmasına ilişkin uluslararası araçları dikkate

alır” yorumunu yapmıştır60.

Divan 1996 tarih ve 84/94 sayılı davada İngiliz hükümetinin, çalışma süreleri ile ilgili

yönergeyi dar yorumlamasına karşı geniş yorum yapılmasına karar vermiştir.

58 Helen Wallace ve William Wallace, Policy-Making in the European Union, Fourth Edition, Oxford: Oxford University Pres,

2000, s. 24.

59 Wallace, s. 276.

60 ETUI, s.189.

22

Borsana davasında (2/97), bir İtalyan şirketinin işçi sağlığı ve iş güvenliği

önlemlerinin uygulanması konusunda, İtalyan hükümeti aleyhine açtığı davada; yerel

İtalyan mahkemesi İtalya’nın öngördüğü yüksek standartların değil AB

yönergelerindeki asgari standartların uygulanmasına karar verdi. Ancak Divan bu

kararı bozarak üye ülkelerin daha sıkı koruyucu önlemler alma yetkisi olduğunu karara

bağladı.

Albany Davası (67/96, 115-117/97 ve 219/97), bir Hollanda şirketinin toplu iş

sözleşmelerinin Topluluğun rekabet kurallarını çiğnediği yolundaki iddiasını reddetmiş

ve toplu iş sözleşmelerinin, topluluk hukuku açısından yasallığını onaylamıştır61.

3. Üye Ülke Uygulamaları

Avrupa Birliği’nin sosyal politikasının kaynakları incelenirken tek tek üye ülkelerdeki sosyal

politika ve sosyal mevzuatın da dikkate alınması yararlı olacaktır. Çünkü AB organlarının

düzenleme yetkisinin olmadığı pek çok alan, ulusal mevzuatla düzenlenmektedir. Ülkeler

arasında farklılıklar olmasına rağmen AB ülkelerinin sosyal politikaları esas olarak sosyal

devlet modeline dayalıdır. Ulusal düzenlemeler gerek ILO, gerekse Avrupa Konseyi normları

ile uyumludur hatta zaman zaman bu normların üzerinde düzenlemeler de söz konusudur.

Ulusal düzeydeki düzenlemelerin önemi, topluluk politikalarının uyumlu hale getirilmesi

sürecinde ortaya çıkmaktadır. Üye ülke uygulamaları AB düzeyinde kural oluşturulması

sürecinde önemli referanslardan biri olmaktadır. Avrupa sosyal modeli ya da hukuku sadece AB

düzeyindeki kurallarla anlaşılamaz o kuralları tamamlayan ve Avrupa sosyal modelinin çok

önemli bir bölümünü oluşturan uygulama ve politikalar üye ülkelerdeki (özellikle Batı ve

Kuzey Avrupa ülkeleri) sosyal hukuk ve sosyal politikadır.

AB ülkelerindeki sosyal ve sendikal haklar şu anda yeryüzündeki en ileri kurallar ve

uygulamalar olmalarına karşın, etkisini giderek artıran küresel piyasa AB ülkelerinde de sosyal

ve sendikal hakların çeşitli sorunlar yaşamasına yol açıyor. Uluslararası Özgür İşçi Sendikaları

Konfederasyonu (ICFTU) Ekim 2004’te AB ülkelerinde temel ILO standartlarının durumu ile

ilgili yayınladığı raporda, AB-15 ülkelerinde sendikal haklara hukuken ve uygulamada genel

olarak saygı gösterildiği vurgulanırken, kimi ülkelerdeki spesifik uygulama yetersizliklerine ve

hak ihlallerinin varlığına dikkat çekildi. Raporda özellikle yeni 10 üye ülkeden kaynaklanan

yetersizliklerin ve hak ihlallerinin altı çizildi.62. Sonuç olarak Avrupa bütünleşme sürecinin her

döneminde varlığını hissettiren piyasa-sosyal koruma geriliminin giderek arttığını ve AB sosyal

politikasının önümüzdeki dönemde, yeni-liberalizm ve sosyal korumacılık arasındaki

mücadelenin/gerilimin seyrine göre şekilleneceğini söylemek mümkün.

61 Daniel C. Vaughan-Whitehead, EU Enlargement Versus Social Europe? The Uncertain Future of the European Social

Model, Cheltenham, Edward Elgar Publishing Limited, 2003, s.43.

62 ICFTU, Internationally Recognised Core Labour Standarts in the European Union: Report for the WTO General

Council Review, Geneva, 24 and 27 October 2004

4 Robert R. Geyer, Exploring European Social Policy, Cambridge: Polity Press, 2000, s. 21-22.

5 Gülmez (2003), s.3.

6 Ali Güzel, “Roma ve Maastricht Antlaşmaları Sürecinde Avrupa Sosyal Modeli ve Türkiye”, Metin Kutal’a Armağan,

Ankara: Tühis, 1998, s.99.

7 Bernd Schulte, “Türkiye’nin AB Entegrasyonu”, Dönüşüm 03 MESS’in 45. Çalışma Yılı, Uluslararası Seminer Ekim 2003,

MESS Yayınları, Tarihsiz, s.185.

8 Mustafa Aykaç, “Avrupa Birliği Sosyal Politikası”, Editörler: Mustafa Aykaç ve Zeki Parlak (Ed.). Tüm Yönleriyle Türkiye-

AB İlişkileri. İstanbul: Elif Kitabevi, 2002, s.481.

9 Linda Hantrais, Social Policy in the European Union, Second Edition, London, Macmillan Pres, 2000, s.3.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder